Artan istikrarsızlık iş dünyasını nereye götürür?

Tarih

Kontrolsüzce tüketilen doğal kaynaklar, kirlenen toprak hava ve su, çöken ekonomiler, bozulan siyasi istikrar ve her gün dozu artan çatışmalar ile iş dünyası nereye gidiyor?
Bu soru aslında bugün pek çok kişinin zihinini kurcalayan temel meselelerden biri. Herkes çevresindekilere soruyor ama aldığı yanıtlardan memnun olmadıkları için konuyu tekrar tekrar gündeme getirmekten de vaz geçmiyorlar.
Belki de bu kadar yanlış yapılırken verilebilecek doğru yanıt yoktur!
Ekonomik çöküş hemen her yerde yaşanıyor. Ekonomisi iyi olan ülkeler de zora girdikleri gerçeği ile yüzleşirken. Sayısal büyüklüklerin de giderek anlamını yitirdiğine tanıklık ediyoruz. Ekonomik çöküş denilince akla ilk gelenler; enflasyon, kur oynaklığı, faiz baskısı, işsizlik, reel gelir kaybı oluyor. Bunların hepsinin “çöküş” sürecinin doğal sonuçları olduğunu öğrenmeyen de kalmadı. Mesele iş dünyasına nasıl yansıdığı?
•Yatırım iştahı azalır: Sermaye bulmak zorlaşır, borçlanma maliyeti artar.
•Talep daralır: Tüketici güveni düşer, insanlar harcamalarını kısmaya başlar.
•İflaslar artar: Özellikle KOBİ’ler ve zayıf sermayeli girişimler ilk kurbanlardır.
•Yabancı yatırımcı kaçar: Siyasi belirsizlikle birleşince risk primleri yükselir.
Bunlar akla ilk gelenler. Peki siyasi istikrarsızlık? Çok daha beterini beraberinde getirir.
•Yasal düzenlemelerde belirsizlik,
•İdari keyfiyet, yolsuzluk riskinin artması,
•Hukukun öngörülebilirliğinin zayıflaması,
•Güven eksikliği demektir.
Bu da uzun vadeli iş planlamasını zorlaştırır. Şirketler plansız hareket eder, uzun vadeli yatırımları erteler, günü kurtarma refleksi öne çıkar. Bu da bir tür kısır döngüyü gündeme getirir ki halen başta Coğrafyamız olmak üzere pek çok coğrafyada yaşanan durumun genel görünümü bu…
Bu sıkıntıları aşmak için genelde iş dünyası 3 seçenekten birini seçer ama unutulmaması gereken bir de 4. Seçenek olduğudur. Bunlar özetle;
•Ayakta kalmaya odaklanır: Maliyetleri kısar, küçülür, işten çıkarmalar olur.
•Sürekli kur ve enflasyon riskine karşı korunma arayışı başlar: Dövizle işlem, alternatif yatırım araçlarına yönelme, yurt dışına kısmi çıkış.
•Güvenli liman arayışı: Bazı firmalar üretimi ya da merkezi daha istikrarlı ülkelere taşır. Beyin göçü ve sermaye kaçışı hızlanabilir.
ve dördüncü de;
•Batmak: yok olmak, sahneden silinmek.
Nitekim, tarih ve tecrübe gösteriyor ki bu durumda kısa vadede belirsizlikler devam edeceği için, görece daha kırılgan şirketler elenir.
Krize adapte olanlar ayakta kalır. Döviz gelirli ihracatçılar, dijitalleşenler, maliyet yönetimini bilenler avantaj sağlar.
Konjonktür bu haldeyken orta-uzun vadede çok daha kritik önem arz eder. Eğer yapısal reformlar, siyasi normalleşme ve hukuki güven yeniden tesis edilmezse kalıcı bir “düşük büyüme tuzağı” veya “orta gelir tuzağı” riski derinleşir. Ancak dünyada küresel üretim ve tedarik zinciri yeniden şekillendiği için, doğru politikalarla bu dönemin fırsata çevrilmesi de mümkündür.
Ne/ler yapılmalı?
Bu kadar büyük sorunlar bir araya geldiğinde çözüm de elbette kolay ve herkesin üstesinden gelebileceği türden olmayacaktır.
Şirketler için; nakit akışını güçlü tutmak, kur riskini hedge etmek, yeni pazarlara yönelmek, olmazsa olmaz dijitalleşme ve verimlilik artışına odaklanmak kritik öneme sahiptir..
Karar vericiler için de kolay bir süreçten bahsetmek mümkün değildir. Hukukun üstünlüğü, şeffaflık, liyakat, öngörülebilir ekonomi politikaları şarttır, bu konuda verilen tavizlerin bedeli her zaman ödenir. Daha fazlası da olabilir. İhracat, teknoloji, üretkenlik ve eğitim alanlarına yatırım zorunludur. Geleneksel yaklaşım aksini iddia etse de “vermeden almak mümkün değil” kuralı öyle ya da böyle işleyecektir.
Geleneksel sektörlere karşı savunma sanayi mi?
Geçmişte toplumsal morali yükseltmek için yeni fabrikaların kuruluşu ya da doğal kaynak rezervlerinin bulunması haberleri gündeme gelirdi. Artık bunlar yeterince gündem yaratmadığı için raf ömürleri tamamlandı. Tüm dünyada ki siyasi kaoslar ve yaptırımlar yüzünden genel manada inşaat bitti, tarım patladı, sanayi artık yok, finans dahil hizmet sektörü ise karanlıkta yolunu bulmaya çalışan bir körden farksız halde. Umutsuz durumdalar özetle!
Aradan sıyrılma potansiyeli olan sadece savunma sanayi var. Kısa vadede irili ufaklı “iyi haberler” küresel olarak duyulsa da bunların arka planındaki devletlerin bir birine verdiği siyasi ve iktisadi tavizler bilinmediğinden sevinmek için “henüz erken” demekte yarar var.
Savunma sanayi genelde bu ortamda büyüyen nadir sektörlerden biri olma özelliğine sahiptir. Ama bu her zaman toplum için iyi haber değildir, bütünün yararına hiç değildir!
Kriz zamanlarında devlet harcamaları daralabilir, ama savunma harcamaları çoğu zaman ya korunur ya da artar. Çünkü dünya da siyasetçiler zayıflayan iç meşruiyetlerini dış tehdit söylemiyle telafi etmeye çalışabilir. Jeopolitik riskler (sınır sorunları, bölgesel çatışmalar) arttıkça, savunmaya ayrılan bütçe “vazgeçilmez” ilan edilir. Döviz kazandırıcı ihracat kıymete biner. Ülkeler, savunma sanayisini döviz geliri sağlayan, “yüksek teknoloji” vitrinine dönüştürmek ister.
•Kısa vadede: Siparişler artar, sektör büyür. Bazı firmalar uluslararası arenada marka olur.
•Orta vadede: Savunmaya bağımlı firmalar, sivil pazar geliştirmediği için kırılgan hale gelir. Tek alıcı devlettir.
•Uzun vadede: Eğer siyasi gerilim azalmazsa, kronik “silahlanma ekonomisi” oluşur. Bu da sivil sektörleri gölgede bırakır.
Sadece silah değil, dronlar, uydu sistemleri, ileri malzeme teknolojileri, yazılım gibi çok amaçlı teknolojiler geliştiren firmalar de sürdürülebilir başarılar elde eder. Bu sayede askeri olmayan pazarlarda da varlıklarını sürdürebilirler. Savaşa çanak tutanlar her koşulda ve her vadede kazanır. Mesele bedeli halka ödetilmeyecek çözümlere yönelip yönelmemektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Gösterişsiz zerafetin yeni yolu: Sessiz Lüks!

Günümüz iş dünyasında ve günlük yaşamda “lüks” kavramı sadece...

Çalışan ruh sağlığı ve mutluluğu İK’da refah programları

Çalışan Ruh Sağlığı ve Mutluluğu: İK’da Refah Programlarıİş dünyasında...

Markaların koku ile sadakat yaratma stratejisi 

Kokular hayatımızda çoğu zaman fark etmeden iz bırakan, duygularımıza...

Şirketler Neden Batar?

Şirketlerin hikâyesi çoğu zaman büyük hayallerle başlar. Kurucular vizyon...