Bireysel ve toplumsal sağlığı korumak için gerçekleşmiş en büyük devrimlerden olan aşı, evrilerek daha etkili ve güvenli hale gelmiş, insanlığın kaderini değiştirmiştir. Aşılama ile zayıflatılmış, öldürülmüş veya genetiği değiştirilmiş bakteri veya virüslerin vücuda verilerek, bulaşıcı hastalıklara karşı bağışıklık, yani direnç kazandırılması amaçlanmaktadır. Aşıların hastalıklardan korunma, kalıcı bağışıklık sağlama gibi kazanımları bebekler, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf olanlar için yaşamsal önemdedir. Sürü bağışıklığı sayesinde salgınlar engellenebilmekte, bazı hastalıkların tamamen yok olabilmektedir.
Antik çağlar ve öncesinde hastalıkların Tanrılar’ın cezası olduğuna inanılmış, rahipler ve büyücülerle etkili olunacağı sanılmış, ayrıca bitkisel karışımlar kullanılarak şifa aranmıştır. Anadolu doktorları Hipokrat ve Galen hastalıkların “ilahi ceza” olmadığını savunarak modern tıbbın temelini atmışlar, bilimin önemini vurgulamışlardır.
Aşı öncesi salgınlarda milyonlarca insan ölmekteydi.
- yy’da Kara Veba Avrupa nüfusunun üçte birini yok etmiştir. Bu dönemler tarihin en karanlık sağlık krizlerine tanıklık etmiştir. Orta Çağ’da Venedik gibi liman kentlerinde, gemilerle gelenenlerin belirli bir süre karantinaya alınmaları yapılabilen tek korunma uygulamasıydı.
Uzun yıllar büyük salgınlarla ölümlere neden olan çiçek hastalığına ayrı bir parantez açmak gerekmektedir. Bu hastalık Avrupa’da uzun yıllar içinde milyonlarca insanın ölümüne neden olmuştur.1492 sonrasında Amerika yerli halklarına sömürgecilerle bulaştırılması ile nüfusun %50’den fazlası yok olmuştur.
Çin ve Hindistan’da, M.Ö. 1000’lerde çiçek hastalığına karşı ,“Variolasyon” adı verilen bir uygulama, tarihte bilinen ilk bağışıklık kazandırma yöntemi olarak modern aşılamanın atası sayılmıştır. Bu yöntem, çiçek hastalığını hafif geçirmiş bir kişinin yara kabuklarının toz haline getirilerek buruna çektirilmesi veya irinin sağlıklı bireyin derisi çizilerek buraya sürülmesi şeklinde uygulanmaktaydı. Böylelikle kişi korunabilmekte, ancak bazen enfeksiyona yakalanarak çevresine de hastalığı bulaştırabilmekteydi. Bizlere yıllar önce uygulanan çiçek aşısı, 3000 yıl önce uygulanan deriyi çizme yöntemine benzer şekilde yapılmıştı. 1950-60 yıllarında öğrenci olan herkeste çiçek aşısı izi bulunmaktadır.
17.yy’da Anadolu’da yaygınlaşan variolasyon yöntemi, 18.yy.’da İngiliz büyükelçisinin eşi Lady Mary Montagu aracılığıyla Avrupa’ya tanıtılmış, uygulama İngiltere ve Amerika’da yaygınlaşmıştır.
Edward Jenner’in 1796’da, insanlarda hafif hastalık yapan inek çiçeğinden geliştirdiği, zayıflatılmış canlı aşı ile, insanlık çiçek hastalığından kurtulmuştur. İngiltere kırsalında yaşayan doktor Jenner, sütçü kadınlardan, hafif seyreden inek çiçeği hastalığına yakalananların, ölümcül olan çicek hastalığına yakalanmadıklarını farketmiş ve bu düşünce ile çiçek aşısını geliştirmiştir. Jenner bu yöntemi “aşılama (vaccination)” olarak adlandırmıştır. “Vacca” latincede “inek” demektir. 1980’de çiçek hastalığı tamamen yok edilmiş ve tarihe aşı yoluyla tamamen yok edilen ilk ve tek insan hastalığı olarak geçmiştir. Günümüzde çiçek aşısının uygulanmasına artık gerek kalmamıştır. - yy.’a kadar mikrop, virüs, bağışıklık gibi kavramlar bilinmemekteydi; kızamık, veba, kabakulak, grip, tifo, frengi, difteri; kolera, tifüs, çocuk felci, kuduz, hepatit gibi hastalıkların bulaşıcı oldukları da bilinmediğinden, Avrupa, Asya ve Afrika’da büyük salgınlar ortaya çıkmış, pek çok ülkede kitlesel ölümler meydana gelmiştir. Bu hastalıkların 1492 öncesinde Amerika kıtasında varlığına dair bulgu ve bilgi yoktur. Buraya Avrupa’lı yerleşimciler, askerler ve sömürgeciler aracılığıyla etkenler taşınmış, bağışıklığı olmayan yerli halklar büyük kayıplar vermişlerdir.
- yy.’da Louis Pasteur’ün mikropları tanımlaması ve bulaşıcı hastalıkların bu şekilde yayıldığını kanıtlaması, büyük bir devrim olmuştur. Kuduz, şarbon ve tavuk kolerası aşıları Pasteur’ün geliştirdiği modern aşılardır. Kendi adıyla tanımlanan Pastörizasyon yöntemi gıdalarda mikrop üremesini engellemek için kullanılmakta ve gıda güvenliği alanında bir devrim sayılmaktadır.
- yy.’da çocuk felci, verem, difteri, tetanoz, boğmaca, kızamık, kabakulak, kızamıkçık aşıları sayesinde çocukluk çağı hastalıklarına karşı bağışıklık sağlanmıştır. 21. yy.’da aşı teknolojileri gelişmiş, DNA ve Covid-19’da kullanılan mRNA aşıları ortaya çıkmıştır. HPV ve Hepatit B virüsü ile oluşan kansrlerden koruyan aşılar son yıllarda büyük önem kazanmıştır. Zorunlu çocukluk aşıları dışında yetişkinler için grip, zatürre, zona, tetanoz, hepatit B gibi hastalıklara karşı aşı önerilmektedir. Bazı bölgelere yolculuk yapacaklara sarı humma, tifo, menenjit aşıları, salgın kontrolü için COVID-19, Ebola, domuz gribi aşıları uygulanmaktadır. Aşı projeksiyonunda kanser aşılarının gelişmesi, kişiye özel genetik aşılar, evrensel tek dozluk grip aşısı, çok hastalığı kapsayan tek dozluk aşı çalışmaları sürmektedir.
Aşı karıştlığı, İngiltere’de,1853’te çiçek aşısı zorunlu hale getirilince, özgürlüklere, “Tanrının iradesine ve doğal düzene karşı gelmek” düşüncesiyle ortaya çıkılmıştır. 1998’de The Lancet dergİsinde çıkan kızamık-kabakulak-kızamıkçık karma aşısını otizmle ilişkilendiren dayanaksız makale paniğe yol açmış, yazarı meslekten men edilmiştir.
Bilimsel düşünceye uzak olanlar “insanların kobay olarak kullanıldığına”, “aşıların çip içerdiğine” veya “yalnızca kar amacı güdülerek aşı üretildiği”, nüfus kontrolü, kısırlık yapacağı savlarına, inandılar. S.Y. gibi bazı yazarların erkisi, dezenformasyon ve bilgisizliğin aşı karşıtlarının sayılarını artırdığını düşünmekteyim. Nitekim, neredeyse tamamen bitirilmiş olan kızamık, çocuk felci, boğmaca gibi hastalıklar, sürü bağışıklığın zayıflaması ve dış göçün de etkisiyle yeniden görülmeye başlamıştır. Bebekler ve bağışıklık sistemi zayıf bireylerin yaşamları bu nedenle tehlikeye girmektedir. Etkili eğitim programları ile durumun süreçte düzeltilebileceği kanısındayım.
Covid-19 pandemisinde uzun süre aşı olmaktan kaçınan bazı kişiler, ölüm tehlikesini görünce aşı olmaya koşmuşlardır. Gerek tarihteki salgınları, gerekse de birkaç yıl önce yaşadığımız ve dünya ölçeğinde milyonlarca insanı kaybettiğimiz Covid-19 pandemisini düşündüğümüzde aşıların, başta insanlar olmak üzere, pek çok canlının yaşamı üzerindeki önemini daha net görebiliyoruz.
Bir yandan bilim insanları daha gelişmiş aşıların bulunması için canla başla çalışırken, bir yandan da aşı karşıtlarının ikna edilmeye çalışılması, büyük bir toplumsal çelişki olarak ortaya çıkmaktadır. Aşı karşıtlarını anlamaya çalışmanın mı, yoksa onlara aşıların önemini anlatabilmenin mi daha doğru olacağını tartışır duruma gelmiş bulunmaktayız. Aşı karşıtlığına karşı bilinçlendirme ilkokul çağlarında başlamalıdır. Yanlış bilgi ve komplo teorilerinin önüne geçilmelidir. Halkın bilim temelli aydınlanmasına tüm medya kaynakları ile katkı sağlanmalıdır. Dezenformasyona karşı girişimde bulunulmalı, sosyal medyadaki yanlış bilgiler hızla düzeltilmelidir. Bir dönem, benim de içinde bulunduğum bir ekiple yaptığımız mahalle, köy ve yerel topluluklara yönelik yüz yüze bilgilendirme çalışmaları artırılmalı, toplumun rol modellerinin destekleri görünür duruma gelmelidir.
Çok konuda olduğu gibi bu konuda da tarihin gerçekleri aşıların önemini ortaya koymakta, aşının insanlık için yüzyıllar boyunca sürdürülebilir olduğu anlaşılmaktadır. Gelişen teknolojiler daha etkili ve güvenli aşılarla hastalıklarla mücadelede yeni bir dönemi başlatmaktadır. Günümüzde sosyal medyadaki bilgi kirliliği nedeniyle aşı karşıtlığı daha hızlı yayılma potansiyeline sahiptir, buna karşı etkili politikalar geliştirilmesi sadece tıbbi değil, aynı zamanda toplumsal bir görevdir.
Herşeye rağmen zorunlu aşılama 21.yy.’ın etik ilkeleriyle bağdaşmamaktadır, gönüllülük esas olmalıdır.
Aşı karşıtlığı büyük bir yanılgıdır, ergeç bundan dönülecektir.