Bu yazımız stratejik yönetim alanında 4 harfliler üzerine. Gördüğümüz üzere hepsi 4 harfli: VUCA, BANI & RAAT. “İş dünyasında liderlerin, kurucuların karşılaştığı yeni zorlukları...
ÖSYM tarafından düzenlenen 2025 yılı Yükseköğretim Kurumları Sınavına (YKS) az bir süre kaldı. Sınavın ilk oturumu Temel Yeterlilik Testi (TYT) 21 Haziran Cumartesi; Alan...
“Hastane duvarları birçok kiliseden daha fazla samimi dua duymuştur… Havaalanlarından daha içten öpücükler gördüler… Bir homofobik hastanın bir eşcinsel doktor tarafından kurtarıldığını hastanede görüyorsunuz....
Sizler de mutlaka takip ediyorsunuzdur. 3 Nisan 2025 tarihinde Gabriella Bruschi İtalya için güzel bir yazı kaleme alıyor. “Trump'ın gümrük vergileri: İtalya'ya 20 milyar...
Aralık 2024 tarihinde açıklanan Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistikleri, 2023’ne göre; KOBİ'lerimiz 2023 yılında toplam girişim sayısının %99,7'sini (%90,7’si mikro olmak üzere) ve...
Özetleyici şöyle dedi:
Bir iş görüşmesinde adayın “En son işten çıkarılan kişinin sebebi neydi ve bu sürece nasıl yaklaştınız?” sorusu, konunun özünü tek cümlede yakalamıştı: Bir şirketin karakteri, zor zamanlarda insanlarına nasıl davrandığıyla belli olur. İşten çıkarma genellikle bir maliyet önlemi gibi görülür, ama asıl maliyet içeride kalır; güven, bağlılık ve üretkenlik sessizce azalır. Araştırmalar, saygısız ve şeffaflıktan yoksun süreçlerin çalışan bağlılığını ve iş tatminini dramatik biçimde düşürdüğünü gösteriyor. Kalanlar, bir sonraki sıranın kendilerine gelip gelmeyeceğini düşünür; ortaya çıkan sadakat, çoğu kez yalnızca hayatta kalma içgüdüsüdür. Oysa bir çalışanı nasıl uğurladığınız, kalanlara verdiğiniz en kalıcı kültür dersidir. Saygıyla yönetilen bir ayrılık, ileride mezunlar ve “bumerang” çalışanlar olarak geri dönen gerçek bağlılık tohumlarını eker. Bu nedenle şeffaflık, teşekkür ve onurlu veda mektupları sadece nezaket değil, stratejik bir yatırımdır. Çünkü insanlar işten çıkarılma anında değil, o anın nasıl yönetildiğinde şirketlerine dair gerçek fikri edinirler. Bir fırtına geçtikten sonra kurumun geleceğini belirleyen, gidenlerin ardında kalan sessizlikte duyulan güvendir.
Sabahları aynı yüzler, aynı sessizlik; herkesin elinde telefon, yüzünde yorgun bir ciddiyet. Modern çağın görünmez marşı, verimlilik temposuyla atılan adımların arasında insanın sesi kayboluyor. Artık felaketler iflasla, krizle değil, içten içe yanan tükenmişlikle ölçülüyor. Dışarıdan parlak, içeriden boş insanlar birer birer sabah işe koşarken aslında kaçıyor, kendinden, sessizlikten, anlam arayışından. Kariyer bir umut olmaktan çıkıp bir yarışa, bir maskeye dönüşmüş; herkes güçlü görünmeye mecbur, herkes “iyiymiş gibi” yapıyor. Mobbing, görünmeyen rekabet, gülümseyen yorgunluk… Modern ofisler sessiz yangınlarla dolu. Bir mail, bir karar her şeyi yıkabiliyor, çünkü sistemde insanın adı yok. Ama yine de bir umut var: çünkü felaketin içinde bile insaf, anlayış, teşekkür hâlâ mümkün. Çalışmak, sadece üretmek değil; yaşamakla, anlamla, insanla bağ kurmak olmalı. Asıl felaket unutmaktır ,neden başladığımızı, neye inandığımızı unuttuğumuzda. Yorgun yüzlerin arasında hâlâ “Ben hâlâ kendim miyim?” diye soranlar var. O soru varsa, umut da var. Çünkü insan, çalışarak değil, anlamını koruyarak insan kalır.
Yapay zekanın yaygınlaşmasıyla birlikte, kullanım alanları veri analizinden sanata, yazıdan videoya kadar genişledi. DALL-E ve Imagen gibi ilk görüntü modelleri hatalarına rağmen bu devrimin öncüleriydi; ardından gelen Veo 3, sesli video üretebilen ilk model olarak çıtayı yükseltti. Aynı dönemde “AI Commissioner” filmiyle dünyanın ilk yapay zeka aktrisi Tilly Norwood sahneye çıktı, hatta bir menajerlik ajansına kaydoldu. Meta, Midjourney ortaklığıyla “Vibes” adını verdiği tamamen yapay zekalı bir video paylaşım alanı kurarken, OpenAI da Sora 2 modelini ve buna bağlı sosyal medya platformunu duyurdu; kullanıcılar artık yapay zekayla video üretip birbirlerinin içeriklerini yeniden kurgulayabiliyor. Google’ın Veo 3.1 sürümü ise daha doğal sesler, gelişmiş dudak senkronu ve kesintisiz sahne akışıyla dikkat çekti. Kusurları hâlâ gözle görülse de bu modeller artık insan benzeri karakterler yaratabiliyor, fiziksel tutarlılığı koruyabiliyor ve hikâye devamlılığını yakalayabiliyor. OpenAI destekli 30 milyon dolarlık “Critterz” filmi ve Amazon’un kişiye özel içerik üreten Showrunner projesi, sinema ve eğlencenin geleceğine işaret ediyor. Ancak tüm bu ilerlemenin merkezinde hâlâ insan var; çünkü yapay zekanın yaratıcılığı bile insanın üretiminden doğuyor. Bu nedenle teknolojinin gelişimi, sanatçıyı dışlamadan ve kötüye kullanıma açık bırakmadan sürdürülmek zorunda.
Butan’dan dönüşte kulağında yankılanan rehberin “Biz geliri değil, mutluluğu ölçüyoruz” sözüyle başlayan düşünceler, ölçümlemenin anlamını sorgulayan bir iç konuşmaya dönüşür. Kurumsal dünyada hedefler genellikle yukarıdan belirlenir, çalışanlar da bu çerçevede performanslarını sayılarla kanıtlamaya çalışır; ancak zamanla hedefin ardındaki “neden” kaybolur. Hedefler anlamla buluşmadığında, çaba yüzeyde kalır. Gerçek başarıyı tanımlayan şey, yalnızca kâr ya da büyüme değil, sürdürülebilirlik ve değer yaratmadır. Drucker’ın ölçme vurgusu yönetimin temelini atarken, Kaplan ve Norton bunun tek başına yeterli olmadığını, kültürün ve öğrenmenin de ölçülmesi gerektiğini gösterir. Dönüştürücü liderlik anlayışı ise, insanı merkeze alarak ölçümleri bir araç, anlamı ise amaç haline getirir. Çünkü insan performansı yalnızca baskıyla değil, inanç ve aidiyetle beslenir. Tıpkı Butan’da mutluluğun gözlerde aranması gibi, liderliğin de asıl ölçütü insanların içsel tatminidir. Gerçek lider, hedef koymaktan çok anlam yaratır; stratejisini rakamlardan değil, insanın kim olmak istediğinden besler.