Ebruli çimento

Tarih

Tuğla çimentoyu ezer ama sağlamlığı yine de çimento sağlar.
Hukuk felsefesi ve sosyolojisi akademisyeni dostumun bir yazısında, Türk toplumundan söz ederken “Ebruli Çimento” kavramını kullanmış olması beni ebruli sözcüğünü düşünmeye yönlendirdi. Fonetik olarak kulağıma çok hoş gelen bu sözcüğü ilk olarak, küçük bir çocukken annemden duyduğumu anımsadım; dikiş nakış işlerini severdi ve ebruli olduğunu söylediği ibrişimleri kullanırdı, değişken renkleri olan güzel ipliklerden söz ederdi.
Etimolojik olarak Farsçada “Ebru”, “bulut” anlamındandır. Türkçede “ebruli” bulutumsu, yumuşak renk geçişli, karışık uyumluluğu ifade etmektedir, “Ebru”sanatında da bir renkten diğerine yumuşak geçiş vardır. Bu sözcük duyulduğunda zarafet, uyum, çeşitlilik duygusu uyandırmaktadır. “Ebruli” sözcüğü ile yalnızca bir renk geçişi değil, aynı zamanda metaforik olarak farklı kimliklerin, düşüncelerin, inançların, yaşam biçimlerinin birbirine karışmadan, uyum içinde var olduğu dinamik bir toplum anlaşılmaktadır. Ebruli olmak zıtlıkları denge içinde tutma olgunluğu veren bir yaşam felsefesidir. Çokluk ve kültürel çeşitlilik içinde bütünlük sağlamış, içinde neşeyi ve hüznü barındıran, karmaşık ama uyumlu, tekdüzelikten uzak, akışkan bir güzelliği ifade eder. Bu yazımda “Ebruli”yi yalnızca bir renk değil, toplumsal bir yaşam metaforu olarak, “ebruli çimento” kavramı özelinde irdelemeye çalışacağım.
Ebruli kavramı renklerin zarif geçişlerini tanımlarken, çimento da maddi anlamda, farklı parçaları bir arada tutan bağlayıcı, sağlam bir maddeyi tanımlamaktadır; ebru güzelliğin, çimento dayanıklılığın simgesidir. “Ebruli çimento” metaforu hiçbir düşüncenin diğerini bastırmadığı bir kavramdır, dayanışma, hoşgörü ve empati ile birlilikte olabilmektir, sosyal yapının tutkalı olarak yorumlanabilir. “Saygı içinde farklılık” kavramı, Aristoteles’in “altın denge” ilkesine, Farabi’nin “erdemli şehir” idealine ve modern demokrasilerin çoğulculuk anlayışına yakındır. Böyle bir toplum isteği, devletlerin değil, insanların vicdanında başlar, zorla değil anlayışla, yasa ile değil kültürle, sınır ile değil, temasla yaşatılır. Dil, kültür aidiyeti zaman içinde başka renklerle etkileşerek değişir ve zenginleşir, bu da çağdaş dünyada “kimlik akışkanlığı” ve “çoklu aidiyet” fikrini simgeler. İnsanlık tarihi, bu uyumu kurmak isteyen ama başaramayan toplumların hikayeleriyle doludur. “Biz” ve “onlar” ayrımı tek sesli tarih anlatıları, önyargıların yeniden üretilmesine neden olur. Gerçek uyum, farklılıkların yok sayılmasıyla değil, kabul edilmesiyle olasıdır. Eğitim sistemi, “farklı ama eşit” ilkesini temel almalı, yöneticilerler, kutuplaştırıcı değil, birleştirici bir dil kullanmalıdırlar.
“Monokrom Beton” ebrulinin karşıtıdır, “tek renkli duvar” gibi tek renkli, soğuk, durağan bir toplumu ifade etmektedir. Bu yapı, düzeni, özgürlükten ve çeşitlilikten üstün tutar. Toplumda renk, ses, inanç, düşünce ya da kimlik farklılıklarının sistemli biçimde susturulması “düzenli” ve “istikrarlı” görünebilir ama içten içe çatlar. Tek tip insan ideali eğitim, medya, siyaset ve kültür aracılığıyla herkesi aynı düşünceye, aynı yaşam tarzına yönlendirmeye çalışır.
Mozaik, parçaların bir araya gelip oluşturduğu bütünlük içinde renkler ve şekiller sınırlarıyla güzeldir, taşlar birbirine karışmadan yan yana durur. Yüzyıllar boyunca toplumların çeşitliliği içinde düzeni anlatmak için “mozaik” benzetmesi yapılmıştır; ebrulilikte renklerin sınırla ayrılmadığı bir birliktelik bulunmaktadır.
Anadolu binlerce yıldır farklı kültürlerin, dillerin, dinlerin ve geleneklerin bir arada yaşadığı bir coğrafyadır. Hititlerden, Friglerden, Lidyalılardan Bizans’a; Selçuklular’dan Osmanlı’ya kadar bu topraklar sürekli bir geçiş ve karışım alanı olarak ebruli topluma iyi bir örnek olmuştur; ancak günümüzde ebruli bir toplum olmak için aşılması gereken zorluklar olduğu görülmektedir. Osmanlı’nın mozaiği eşit yurttaşlık temelinden çok, “hiyerarşik bir hoşgörü” üzerine kuruluydu, bu da modern anlamda ebruli bir toplum olmaktan çok, farklı dinlerin, dillerin ve etnik kimliklerin aynı çatı altında yaşadığı çok unsurlu bir yapı görünümü vermekteydi.
Cumhuriyet’in kuruluşu ile toplumsal bütünleşme adına, tek ve güçlü bir ulus yaratmak amaçlanmaktaydı. Ancak, farklı kimliklerin, inançların ve yaşam biçimlerinin görünür hâle gelmesiyle, kültürel özgürlük talepleri artış gösterdi, “ebruli toplum” fikri canlanmaya başladı. Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkesler, Araplar, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Yahudiler, Romanlar bu toprakların ayrı bir kültürel rengidir. Karadeniz’in, Ege’nin, Güneydoğu’nun yaşamıyla Trakya’nın dokusu birbirinden farklı ama tamamlayıcıdır. Ortak duygunun en ebruli hali müziktir; öte yandan aynı masada Arap mutfağıyla Balkan lezzetinin buluşabilmesi, kültürel geçişin canlı kanıtıdır.İ stanbul’da, Hatay’da, Mardin’de bir mahallede aynı anda kilise çanı, ezan ve sinagog duası duyulabilmesi ebruliliğin yaşayan örneğidir. Türkiye, bu mirası yeniden yorumlayarak “modern bir ebrulilik modeli” oluşturabilir ve ebruli çimentonun toplumsal bağlayıcılığını güçlendirebilir.
Dünya üzerindeki az sayıda ülke ebruli toplum olmayı kısmen başarmış görünmektedir. Kuzey İrlanda hala tam anlamıyla “ebruli” değildir, Sardunya – İtalya, Kanada’nın Quebec örneği, “ebruli toplum” fikrini yaşatmaya çalışan ülkelerdir. ABD ise “melting pot” (eritme potası) kavramını benimsemiş, ama son yıllarda bu anlayış “salad bowl” (salata kasesi, farklılıkların korunarak bir bütün oluşturması) biçimine evrilmiştir. Son dönemde ise yakaladıkları yabancıları uçaklara bindirip başka ülkelere yollamaları sonucu ebrulilik kavramı ABD için artık kalmamıştır. Güney Afrika ırk ayrımından sonra “Rainbow Nation (Gökkuşağı Ulusu)” anlayışıyla ebruli bir toplum vizyonu benimsenmiştir. İspanya’nın Endülüs dönemi (8.–15. yüzyıl) Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin bilim, sanat ve felsefede birlikte üretim yaptığı bir ebruli dönemdir, ancak sonu hüsran ile bitmiştir. Bu ülkelerin toplam nüfusu yaklaşık yaklaşık 107 milyondur, yaklaşık 8,5 milyarlık dünya nüfusunun %1,3’ü kadarıdır ve dünyada bu ideale yaklaşabilmiş, “ebruli çimento” ilkesini “belirli ölçüde” hayata geçirebilmiş nüfus sadece bu kadardır..
Ebruli olmayı istememiş veya başaramamış ülke sayısı ve nüfusu çok fazladır. Bu ülkelerin sayıca çokluğuna bakınca ebruli toplum olmanın ütopik bir umut olduğu fikrine yaklaşmaktayım; kaldı ki ebruliliği başarmış görünen ülkelerde bile görüntünün perde arkasında bu durumun gerçek olup olmadığı kendini uzun yıllar içinde belli edecektir. Gözlemler küllenmiş olayların provokasyonlara açık olduğunu göstermektedir, uzun yıllar sonra bile provokatörlerin ortaya çıkabilecekleri bilinmektedir. Çin – Taiwan, Güney – Kuzey Kore, Lübnan, eski Yugoslavya, Sudan, Kıbrıs, ebruli olabilmeyi başaramamış ülkelerdir. Doğu – Batı Almanya birleşmiş olmasına rağmen ebrulileşme zorlukları yaşamıştır. İlginç örnek Çekya – Slovakya’dır, ayrılmalarına rağmen ebrulileşmeyi başarmış ve hala sürdüren ülkelerdendir (Velvet Divorce),“saygılı ebrulilik” modelidir.
“Ebruli kişi”, “ebruli toplum” gibi konuları irdelerken makro ölçekte “ebruli dünya” gibi bir kavram akla geliyor. Dünyanın ülkelerle parsellenmiş hali düşünüldüğünde, insanların özgürce seyahat bile edemediği gerçeği, hangi ebrulilik sorusunu sorduruyor. Vize zorunluluğu olan ülkelere vize alma zorluğu bile, bütünleşmeden çok, giderek ayrışmanın dünya ölçeğindeki çirkinliğini ortaya koyuyor. Kıyaslandığında global ayrışmanın, mini ebruliliklerle giderilemeyeceğini dikkate almak gerekiyor; kaldı ki çok az sayıda ülke bu barışık ve keyifli yaşamı başarabilmiş durumda. İşte o nedenle büyük ölçekli bir ebruli çimentonun ütopya olduğunu savlamaktayım, çünkü “ebruli çimento” metaforunun dünya nüfusunun sadece %1,3’ü kadarında uygulanabiliyor olması onu nicelik bakımından önemsiz göstermektedir. Nitelik bakımından ise yüksek bir medeniyet eşiğidir, nadir ama kıymetlidir, gerçekleşmiş olan %1.3’lük başarı bile, geri kalan %99’a bir örnek ve umut işlevi görür; ebruli çimento bugün bir tohum aşamasındadır, küresel farkındalık arttıkça filizlenme potansiyeli artacaktır.
“Ebruli çimento”, çağımızın çoğulcu ve dönüşken toplumlarını anlatmak için güçlü bir kavramdır. Bu metafor, hem kültürel, hem etik bir mesaj içerir. Gerçek dayanıklılık, katı benzerlikte değil, akışkan çeşitlilikte gizlidir. Ebruli bir toplum, güveni yeniden kurmak, adaleti onarmak, kültürü dönüştürmek ve en önemlisi, rengin renk içinde erimeden yaşayabileceği bir zemin yaratmaktır. Gerçek barış, birbirine dokunabilen farklı renkler hâline gelebilmektir. Ebruli bir toplumun inşasında kültür ve eğitim kilit rol oynar. Eğitim sistemi, “farklı ama eşit” ilkesini temel alırsa, yöneticiler birleştirici dil kullanırlarsa umutların artabileceği kuşkusuzdur.
Ebrulilik kolaydır, hedefine ulaşmak zordur.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

“E-Posta Onaylı Hayatlar” Bir düşünün…

Sabah alarmınız çalıyor, eliniz refleks gibi telefona gidiyor. Bir...

İş yerinde sessiz çatışma, görünmez savaş ve onunla başa çıkmanın yolları

Bazı çatışmalar yüksek sesle yaşanır. Sözler keskinleşir, sesler yükselir,...

Her Gün Bir Özel Gün, Markaların Bitmeyen Kutlama Stratejisi

Eskiden takvimde birkaç özel gün olurdu: bayramlar, doğum günleri,...

Rakamların Ötesini Görmek: Bilanço Okuma Teknikleri- 1 (Vaka Analizi: Hızlı Büyüyen XYZ Tekstil A.Ş.)

Parlak Cironun GölgeleriMetin Bey, yönetim kurulu toplantısında gözleri parlayarak,...