Esnek Çalışma: Nimet mi, Külfet mi?

Tarih

İş hayatımın ilk yıllarında, nispeten küçük bir global şirketten, lider bir global şirkete yeni geçmiştim. Tüm ekiple fabrika dışında yapılan bir yıl sonu değerlendirme toplantısında, Acar Baltaş’ın moderatörlüğünde verimlilik üzerine konuşuyorduk. Çalışanların performansını artırma konusundaki yaklaşım, beni resmen şaşkına çevirmişti. Tam 25 yıl önce, esnek çalışma saatlerinden, haftanın istenen günlerinde ofise gitmekten, toplantıların nasıl düzenlenebileceğinden söz ediyorduk. Önceki işyerim de bir İngiliz şirketiydi ve Ramazan ayında oruç tutan çalışanların iftara evde yetişebilmeleri olağan karşılanıyordu. Gayrimüslim yöneticiler, Noel ritüellerine gösterdikleri özeni, iftar için de gösteriyor, aileyle geçirilen zamanın önemine inanıyorlardı. Yöneticim İngiliz’di ve henüz adı konmamış “home office” modelini uyguluyordu. Ben de kendi evimde değil, onun evinde çalışıyordum, mesai saatlerim vardı, kendi evimde değildim yani benim çalışma formatım henüz gerçek bir “home office” değildi. Danışmanlık verdiğimiz bu rolde zaten zamanımızın çoğu müşteri ziyaretleri ve dışarıda toplantılarla geçiyordu. Bu nedenle durum bana sıra dışı gelmiyordu. Ancak fabrika ortamında, masaüstü bilgisayarların hâkim olduğu bir dünyada, esnek çalışmayı konuşmak adeta bilim kurgu filmi seyretmek gibiydi.
Pandemiyle birlikte, mecburiyet sebebiyle hayatımıza giren evden çalışma sistemi, iş hayatının dinamiklerini kökten değiştirdi. Ve ben, o yıllarda, bu sistemin bir gün beni işimden ayrılmaya götürecek kadar etkili olacağını nereden bilebilirdim?
Esnekliğin Gölgesindeki Zorluklar
Esnek çalışma ilk bakışta özgürlük gibi görünse de, sınırların belirsizleşmesi birçok çalışan için ciddi sorunlara yol açtı. Ev ve iş arasındaki ayrımın kaybolması, sürekli ulaşılabilir olma baskısı ve bitmek bilmeyen işler döngüsü, özellikle tükenmişliği artırdı. Pandemi döneminde yöneticimin “nasıl olsa evdeyiz” diyerek saat 21.00’e toplantı koyması, benim de bunu olağan karşılamam, herhalde sadece pandemi günlerin şaşkınlığıyla açıklanabilir.
Bu sebeple, esnek çalışma sistemi herkes için eşit fırsatlar sunmuyor. Evinde sessiz bir ortamı olmayan, çocuk bakımını üstlenen ya da dijital araçlara sınırlı erişimi olan çalışanlar için esnekliğin fırsata dönüşmesi oldukça güç. Küçük çocuğum olmamasına rağmen, babamın hastalığı sebebiyle anne & babamın da bizimle yaşamaya başlaması, sonu belirsiz mesai saatleri ile birleşince, evden çalışma sürecimi oldukça zorlaştırdı. Evde iki ergen, iki ebeveyn ve iki ofis çalışanı olarak hem fiziksel alan hem de zihinsel kaynak yönetimi açısından zorlandık. O dönemde “Keşke fabrikada çalışıyor olsaydım,” dediğimi hatırlıyorum. Evden çıkıp işe gidebilmeyi, günün bir parçasını fiziksel olarak da ayırabilmeyi özlemiştim.
Günde 18 saate ulaşan bilgisayar başı çalışma süreleri nedeniyle omurga rahatsızlıkları yaşadım, özel oturma minderi edinmek ve fizik tedavi almak zorunda kaldım. Tükenmişliğe hızla sürüklendiğimi fark edemedim. Yeni bir iş fırsatı karşıma çıktığında, ofise gitme fikri, belirli toplantı saatleri, fiziksel sınırlar ve ekip arkadaşları ile yüz yüze temas bana inanılmaz cazip gelmişti.
Şirket Kültürleri Ne Diyor?
Bazı şirketler esnek çalışmayı bir ödül gibi sunarken, bazıları hâlâ fiziksel varlığı başarıyla eşdeğer tutuyor. Oysa esnekliğin gerçekten işe yarayabilmesi için, bunun şirket kültürüne içselleştirilmiş şekilde entegre edilmesi gerekiyor. Esnek çalışmanın sürdürülebilir olması, performansın sadece “görünürlük”le değil, “çıktı”yla değerlendirilmesine bağlı. Elbette, sektörel gereklilikler, proje içerikleri bu entegrasyonun kapsamını belirleyen temel faktör. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde, çalışanların ulaşım için harcadıkları zamanı, dinlenerek ve efektif çalışma süresi olarak kullanabilmeleri, çalışan performansının artırılmasında en belirgin katkılardan.
Liderlerin Rolü
Esnek çalışmanın nimet mi külfet mi olduğunda, belirleyici faktörlerden biri de liderlik yaklaşımı. Çalışanların güven ortamında, net beklentilerle, insani sınırlar içinde çalışabilmeleri liderlerin rehberliğiyle mümkün. Esneklik, ancak güvene ve empatiye dayalı bir yönetim anlayışıyla sürdürülebilir hâle gelir.
Liderlerin yapabileceği en önemli şeylerden biri, çalışanlara neyin “yeterli” olduğunu netleştirmeye yardımcı olmak ve başarı tanımını birlikte oluşturmak. Aynı zamanda, çalışanların hem işte hem evde hangi alanlara değer verdiklerini anlamalarına destek olmak da önemli. Özellikle, çalışanların özel hayatlarında yaşadıkları zorlukları destekleyen şirketler, çocukların okula bırakılması, ebeveynlerin hastane işlemlerinin takibi, ev tadilatlarının yönetilmesi gibi konularda çalışanların zihnini ve psikolojisini rahatlatarak esnek çalışma sayesinde, çalışan bağlılığını ve memnuniyetini de artırmaktalar.
Geçtiğimiz yıl IWG’nin İngiltere’de 1026 kişi ile gerçekleştirdiği anket çalışmasına göre:
•Hibrit çalışanların %79’u daha az tükenmişlik yaşadığını,
•%78’i daha az stresli olduğunu,
•%86’sı işe gidip gelme süresinin azalmasıyla iş-yaşam dengesinin geliştiğini belirtmiş;
•%74’ü ise daha üretken olduklarını ifade etmiştir.
(Kaynak: The Guardian- 16.Haziran.2024)
Çalışanlar olarak, eğer hala esnek çalışma imkânına sahipsek, daha verimli çalışmak için yapabileceğimiz şeyler var. Zamanınızı daha stratejik yönetebilmek için:
•Evde ve işte “yeterlilik” ölçütlerinizi yeniden tanımlayın.
•Kendi değer önceliklerinizi belirleyin.
•Gerektiğinde hayır diyebilmeyi ve sınırlar çizmeyi öğrenin.
Esneklik, özgürlükle birlikte belirsizlik de getirir. Bu belirsizlik içinde kaybolmamak için kişisel pusulanızı oluşturmak şart. Aksi halde, esneklik sizi esnetirken yıpratabilir de.
Esnek Çalışma Neden Stratejik Bir Araç?
Akademik bulgular açıkça gösteriyor ki, esnek çalışma sadece bir yan hak değil, aynı zamanda çalışan refahı, bağlılık ve sürdürülebilir performans için stratejik bir araçtır. Ofise dönüşü zorunlu kılmak yerine çalışanlara seçenek sunmak, özellikle genç kuşaklarda ve yüksek potansiyelli yeteneklerde işveren markasına olan güveni artırmaktadır.
İyi tasarlanmış esnek çalışma modelleri:
•İş-yaşam dengesini güçlendirir,
•Psikolojik sermayeyi (güven, umut, iyimserlik) artırır,
•Tükenmişliği azaltır ve uzun vadeli verimliliği destekler.
Ancak bu faydaların ortaya çıkabilmesi için esnekliğin iyi yapılandırılması, adil ve şeffaf uygulanması ve yöneticilerin bu konuda yetkin hale getirilmesi kritik önemdedir.
Dolayısıyla, esnek çalışmayı yalnızca “ofise kim ne zaman geliyor?” sorusunun cevabı olarak değil; çalışan deneyimi, organizasyonel esneklik ve kültürel dönüşümün kesişiminde duran stratejik bir kaldıraç olarak ele almak gerekir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Topraktan ekmeğe, geleceğin tarımı

Erim Onan, Sector Tarım’ın Yönetim Kurulu ile konuştu, Su...

İş Hayatında Nefes Almak, Kaybolan Zamanı Geri Kazanma Sanatı

Bu yazı, Eisenhower Matrisi’ni kullanarak hem işte hem de hayatta zamanımızı daha bilinçli yönetmenin yollarını anlatıyor. Asıl amaç, sürekli bir koşturmaca içinde boğulmak yerine, gerçekten değer katan işlere odaklanmak. Bunun için acil ve önemli işleri hemen yapmak, önemli ama acil olmayanları planlamak, acil ama önemsiz işleri başkasına devretmek ya da otomatikleştirmek, önemsizleri ise tamamen hayatımızdan çıkarmak öneriliyor. Zamanı bloklar halinde odaklanarak geçirmek, faydasız toplantıları azaltmak, iletişim araçlarını daha verimli kullanmak, kısa molalar vermek, kendimizi geliştirecek becerilere yatırım yapmak ve iş-yaşam dengesini koruyacak sınırlar çizmek gibi adımlarla hem üretkenliğimizi hem de ruhsal huzurumuzu artırabileceğimiz vurgulanıyor.

Modern Kadının Dengesi ve Görünmez İpler Üzerinde Bir Yaşam

Modern kadının günlük yaşamı, iş ve ev sorumlulukları arasında sürekli bir denge kurma çabasıyla geçiyor. Toplumun dayattığı mükemmel anne, eş ve başarılı yönetici rolleri, kadınları hem fiziksel hem de ruhsal olarak yıpratıyor. McKinsey'nin araştırmaları, bu durumun pandemiyle birlikte daha da kötüleştiğini gösteriyor. Oysa bu kısır döngüden kurtulmak mümkün. Bunun ilk adımı, her şeyi tek başına yapamayacağımızı kabul edip kendimize karşı daha anlayışlı olmak. Ev işlerinde eşit iş bölümü talep etmek, gerektiğinde profesyonel destek almak, iş hayatında sınırlar koymak ve en önemlisi, kendimize düzenli olarak "ben" zamanı yaratmak bu dengeyi kurmada hayati önem taşıyor. Esnek çalışma saatleri gibi kurumsal politikaların yaygınlaşması da bu sürece destek olacak. Unutmamalıyız ki, denge bir varış noktası değil, sürekli yeniden keşfedilen bir yolculuk ve bu yolculukta kendimize nazik olmak en önemli dersimiz.

Yapay Zeka’nın İki Büyük Kardeşi: AGI ve ASI Arasındaki Fark

Yapay zeka alanında sıkça konuşulan iki önemli kavram AGI (Yapısal Genel Zeka) ve ASI (Yapısal Süper Zeka), teknolojinin geleceğini şekillendiriyor. AGI, insan zekası seviyesinde bilişsel yeteneklere sahip, birçok farklı alanda görevleri yerine getirebilen bir yapay zekayı ifade ederken; ASI ise insan zekasını her alanda aşan, kendini sürekli geliştirebilen üstün bir zekayı tanımlıyor. Günümüzde GPT-4 ve Gemini gibi modeller AGI'ye yaklaşıyor olsa da, henüz tam anlamıyla AGI veya ASI'ya ulaşılmış değil. Bu gelişmeler, işsizlik ve güvenlik endişeleri gibi zorlu soruları beraberinde getirirken, aynı zamanda bilimsel keşifler ve toplumsal faydalar gibi büyük fırsatlar da sunuyor. Uzmanlar, AGI'nin geliş zamanı konusunda farklı tahminlerde bulunsa da, bu teknolojilerin hayatımızı kökten değiştireceği ve bu değişime hazırlıklı olmamız gerektiği konusunda hemfikirler.