Bir yaz akşamı, sahilde yürüyüş yapıyoruz. Amcam Amerika’dan gelmiş ve ben 10’lu yaşlardayım. Sohbet ediyoruz, konu bir şekilde kitaplara geliyor. Hiperaktif dönemimin en üst seviyelerinde iken kitap okuma bana fazla stabil bir eylem gibi geliyor. Kısa bir süre önce tanıştığım bir kitap serisi, zihnimde sıkılma ile bağdaştırdığım bu eylemi yıkmak üzere. Kitap okumayı sevmeye başladığım belli olacak ki hevesli cevaplar veriyorum yürürken. Hemen ileride, yerlerde kitapların serildiği ve o bölgede görmeye alışık olmadığım bir manzara çarpıyor gözümüze. Önünde duruyoruz: “Bak bakalım hoşuna giden bir kitap var mı?” diye soruyor bana.
Harry Potter’ın ilk kitabı yeni çıkmış ve parlak kapağıyla gözümü alıyor, diğerlerinden farklı olarak. “Hah! Bak işte bu olur amca,” diyorum. Bir çocuğun hayal gücü ne denli zorlanabilir ise o kadar zorluyor bu hikâye beni. Kafamda hâlihazırda kırılmaya başlayan kitap-sıkılma bağlamı, bir daha hiç birleşmemek üzere kayboluyor geçen zaman içinde.
13-14 yaşlarında psikoloji okumaya başlıyorum, belli sebeplerden dolayı. Yaşamın felsefesine merak sarıyorum 20’lerde. Beş yıl sonra bu merak yavaş yavaş ekonomiye kayıyor ve geleceğe sadece zihin olarak hazır olmak bir yana, bir de işin finansal boyutu var diyerek kendimi kamçılıyorum anlamak için. Geçen yıllara dönüp baktığımda, zamanı bu şekilde harcamış olmaktan dolayı kendime teşekkür ederim çoğu zaman. Odamda koca bir kütüphane var ve içinde envaiçeşit dönemlerden oluşan kitaplar – yani eski dostlarım. Elbette ıskalanan deneyimler oldu, lakin tercih edilen şeyin geleceğe katkısına baktığımda pişmanlık değil, anlam hâkim.
Bugün, Gelecek Yönetim gazetesi olarak ikinci yılımızı kutluyoruz. Kütüphanemde olduğu gibi, dergi içinde de birbirinden değerli insanların zihninden çıkan kıymetli yazılar var. Bu birikim, benim için sadece bir içerik zenginliği değil, aynı zamanda düşünceye duyulan saygının ve birlikte üretmenin simgesi. Her bir yazar, aslında kendi geleceğinin yöneticisi. Tıpkı bizler gibi.
Peki, biz kendi geleceğimizi gerçekten nasıl yönetebiliriz?
Geleceği yönetmek; takvim kontrolü, hedef listesi veya motivasyon sözleriyle sınırlı değil. Geleceği yöneten kişi, hayatına temel 4 kavramı yerleştirerek bu süreci daha bilinçli hale getirebilir düşüncesindeyim.
- Kendilik Bilgisi: Kim Olduğunu Bilmeden Nereye Gittiğini Bilemezsin
Geleceği yönetmek, kendimizi tanımakla başlar. Ancak bu “ben kimim?” sorusuna verilecek yüzeysel bir yanıt değil. İç dünyamızı dürüstçe gözlemlemek, davranışlarımızın kökenini anlamak, güçlü ve zayıf yanlarımızı kabul etmektir. Kendi değerlerine temas etmeyen hiçbir hedef, bizi tatmin etmez. Ait olmadığımız bir hikâyede kahraman olamayız. - Yolculuğa Sadakat: Güzergâh Hedeften Daha Anlamlı Olabilir
Birçok insan hedefe ulaşmak için yola çıkar ama yolda kalmak konusunda sabırsızdır. Oysa gerçek dönüşüm, yolun içinde olur. Hedefler değişebilir, koşullar sertleşebilir. Sadakat, dış koşullar ne olursa olsun içteki amacı hatırlayabilmektir. Yolun çamurlu olması, yönün yanlış olduğu anlamına gelmez. Her gün yeniden niyet etmek, yönünü tazelemek demektir. - Öz Disiplin: Dış Seslere Değil, İç Sesine Sadık Kalabilmek
Zihnin, zamanın ruhuna ayak uydurmak ister; hızlı tüketmek, anlık zevkler peşinde koşmak doğaldır. Fakat disiplin; kısa vadeli tatminin ötesine geçerek uzun vadeli bir anlam inşa edebilmektir. Zorlanırken ilerleyebilmek, motivasyon değil kararlılık gerektirir. Öz disiplin, dış koşullar değil, iç pusulanla hareket etmektir. Kendi sözünü tutmak, geleceği inşa etmenin sessiz gücüdür. - Hayal – Gerçek Dengesi: Ne Hayalperest Ne Kör Realist
Ne sadece hayal kurarak, ne de yalnızca gerçeklere tutunarak inşa edebiliriz bir yaşamı. Gelecek, bu iki zıt kutbun kesişiminde ortaya çıkar. Hayal, yönü gösterir; gerçek ise zemini kontrol eder. Dengesi bozulmuş bir hayat ya göğe savrulur ya yere saplanır. İkisini birlikte taşıyabilmek, güçlü bir gelecek tasarımı için şarttır.
Tüm bu kavramların, bir “kişisel strateji” gibi görünse de özünde bir yaşam biçimi haline geldiğinde daha anlamlı sonuçlar üreteceğine inanıyorum. Her sabah, ne için uyandığımızı bilerek kalkmak, neye katkı sunduğumuzu bilerek yaşamak… İşte bu, geleceğimizin iplerini elimizde tuttuğunu temsil eder.
Bu yazıyı bir kutlama vesilesiyle yazmak istedim lakin bu aynı zamanda bir davet:
Kendimizi daha yakından tanımaya, yönümüzü bilinçli seçmeye, yolculuğumuza sadık kalmaya ve hayalimizi toprağa kök saldırmaya…
