Sular durulmuyor ki başka bir konuyu ele alalım. Gene döndük tarifelerin ülkemize olan etkilerine. Son gelişmelerden bahsedelim. Sizler için derledim. İyi okumalar.
Selim Reyhan ve Kunal Sen’in 2 Mayıs tarihli araştırmalarının başlığı “Trump’ın Tarifeleri Gelişmekte Olan Ekonomileri, Hatta Ticaret Savaşına Dahil Olmayanları Bile Nasıl Etkileyebilir? ” O tarihteki gümrük vergilerini baz alarak 2 senaryo oluşturmuşlar. İlk senaryoda, tüm ülkelere %10 oranında temel tarifeler; Kanada ve Meksika’dan gelen mallara %25, Çin’e ise %145 oranında vergi uygulanmış. Çin’in ABD mallarına uyguladığı misilleme vergileri %125 olarak belirlenmiş. 2. senaryoda ise 2 Nisan’daki ilk planda açıklandığı seviyelerde ülkelere genel karşılıklı tarifeler kullanılmış. Bu, Çin malları için %145, Kanada ve Meksika’dan gelenler için %25 ve Çin’in ABD’den ithalatı için %125 gümrük vergisine ek olarak alınmış. Araştırmaya dahil edilen ülkeler: Avustralya, Çin, Japonya, Güney Kore, Kamboçya, Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur, Tayland, Vietnam, Bangladeş, Hindistan, Nepal, Laos, Pakistan, Sri Lanka, ABD, Kanada, Meksika, Brezilya, Diğer Latin Amerikan Ülkeleri, İngiltere, AB, MENA (Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri), Sahraaltı Afrika olarak seçilmiş. Çin ihracatı ilk senaryoda %10,8, ikinci senaryoda ise %10,9 oranında daralacaktır. ABD ise sırasıyla %11,7 ve %14,9 oranında daha büyük bir kayıp yaşayacaktır. Model, Kanada ve Meksika gibi diğer büyük ABD ticaret ortaklarının da her iki senaryoda %5’in üzerinde derin ihracat düşüşleri yaşayacağını öne sürmektedir. Gelişmekte olan Asya ekonomileri arasında 2. senaryoya göre Nepal, Pakistan ve Filipinler önemli ihracat düşüşleri yaşayacak ve kayıplar %2 ile %4,4 arasında değişecektir. Bu ülkeleri karşılıklı tarifelere karşı savunmasız olmasının en büyük nedeni bu ülkelerin büyük ölçüde ihracata bağımlı ve küresel tedarik ve üretim zincirlerine derinden bağlı olmalarıdır. Dünyanın en düşük işgücü maliyetlerine sahip olan Bangladeş, Kamboçya, Endonezya, Sri Lanka ve Vietnam, olası bir ticaret sapması nedeniyle ilk senaryoda fayda sağlayabilir ve ABD ithalatçılarının daha önce Çin’den tedarik ettiği mallar için ucuz alternatifler sunabilirler. Ancak tam karşılıklı tarife rejimi altında 2. senaryoda bu faydaların çoğunu kaybetmeleri bekleniyor (Simülasyonlarda pozitif ihracat büyümesini koruyacağı tahmin edilen Kamboçya ve Endonezya istisnadır. Kamboçya için %4’ten %1,6’ya düşürülmüş ve Endonezya için %0,7’de sabit kalmıştır). Senaryolara göre Japonya, İngiltere ve AB gibi gelişmiş ekonomiler ihracatlarını orta düzeyde kaybedecektir. Orta Doğu, Kuzey Afrika, Sahraaltı Afrika ve Latin Amerika (Brezilya hariç) da benzer düşüşler görecektir. 2. senaryoya göre ABD %0,3 ve Çin %1,9 olmak üzere en büyük GSYİH (gayrisafi yurtiçi hasıla) kayıpları yaşayacak ülkelerdir. 2. senaryoya göre, çoğu gelişmekte olan ülkeler %0,3 ile %1 arasında GSYİH düşüşleri yaşayacaktır. Bu kategoride en çok etkilenen ülkeler Tayland (%1), Malezya (%0,9), Brezilya (%0,9) ve Vietnam (%0,9) olacaktır. Ticaret savaşına doğrudan dahil olmayan Asya’daki gelişmekte olan ülkelerin çoğu gibi, Latin Amerika, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrika’daki birçok ülke de GSYİH’lerinde düşüş yaşayacaktır.
Türkiye’de Durum
Dünya Bankası, 10 Haziran itibariyle, Türkiye için 2025 büyüme tahminini % 0.5 oranında yukarı yönlü revize etti. Dünya Bankası’nın 189 ülkeyi kapsayan ve yılda iki kez yayınladığı “Küresel Ekonomik Beklentiler” raporunda, Türkiye ekonomisinin %3,1 oranında büyüyeceğinin öngördüğü belirtilmektedir . Nicolas Michelon, AGBİ’deki 9 Haziran tarihli makalesinde Türkiye’nin en büyük fırsatının, kendisini stratejik bir ticaret aracısı olarak konumlandırmasında yattığını çünkü global tarife savaşlarının küresel tedarik zincirlerini altüst ederken şirketlerin acilen alternatif rotalar ve üretim merkezleri arayışı içinde olduğunu ve Türkiye’nin bu boşluğu doldurmak için çok iyi bir konumda bulunduğunu belirtmekte. “Orta Koridor boyunca konumu- Asya ve Avrupa’yı Orta Asya ve Kafkaslar üzerinden birbirine bağlayan Hazar Denizi ötesi ticaret rotası – Türkiye’yi jeopolitik olarak zorlu suları atlatmak isteyen mallar için doğal bir kanal haline getiriyor. Keza AB ve gümrük birliğini sayesinde Türk üreticiler ve lojistik firmaları, malları gümrük vergilerinin olumsuz etkilerinden korumak için üretimi başka yere taşımak veya aktarma merkezleri kurmak isteyen firmalarla mutlaka işbirliğine gitmelidir. Bu durumda da en düşük kademedeki yüzde 10’luk ‘karşılıklı tarifelerinden’ faydalanan Türkiye, kendisini istikrarlı, tarafsız bir alternatif olarak markalayabilir; doğrudan ticaret çatışmalarını en az zararla atlatırken tüm büyük ekonomik bloklarla bağları besleyebilir. Yeni tarifeler, Çin mallarını Amerikan pazarlarında daha pahalı hale getirirken, tekstil, otomotiv parçaları ve elektronik alanındaki Türk üreticileri rekabetçi alternatifler sunarak pazar payını ele geçirebilir. Türk firmalarının başarısı, gelecekteki jeopolitik değişimlere dayanacak kalıcı avantajlar inşa ederken rakiplerinden daha hızlı ve kararlı hareket etmesine bağlıdır.” demekte .
Benzer şekilde bir yorum da “Ticaretin Jeopolitiği: Türkiye’nin İhracat Stratejisi Tarafsızlığa Bağlı” başlıklı: Yazı, son yıllarda, Türkiye’nin ticaret stratejisinin, imalat sektörü için uygun fiyatlı ithalat kaynakları sağlamaya ve ihracatı için uygun pazarlar bulmaya dayandığını, aynı zamanda coğrafi konumu itibariyle de Asya, Avrupa, Orta Doğu ve Afrika arasında bir ticaret ve daha gelişmiş bir üretim merkezi olmayı hedeflediğini belirtmektedir. Ancak Türkiye’nin, Uzak Ülkeler Stratejisi gibi ekonomik kalkınma programının bir parçası olarak daha büyük hedeflere sahip olduğunu, bu strateji ile ihracatını ABD, Meksika, Brezilya, Güney Afrika, Hindistan ve Çin gibi coğrafi olarak daha uzak 18 ticaret ortağına genişletmeyi amaçladığını ve ABD’nin uyguladığı gümrük vergilerinin ABD ile dünyanın geri kalanı arasındaki bağları yeniden yapılandırdığı bir ortamda, Türkiye’nin tarafsızlığı ve coğrafi konumu ile öne geçeceğini işaret etmektedir .
Bir güzel haber ve analiz de 13 Haziran tarihli TC Merkez Bankası uzman yardımcıları Enver Sait Kurtaran ve Didem Yazıcı’nın 2013-2023 yılları arasında Türkiye’nin ihracat çeşitliliğinin zaman içerisindeki gelişimini, gelişmekte olan seçili ülkelerle (Brezilya, Filipinler, Güney Afrika, Kolombiya, Macaristan, Malezya, Meksika, Polonya, Romanya, Şili) karşılaştırmalı olarak inceleyen “Türkiye’nin İhracat Çeşitliliği” başlıklı araştırmalarıdır. Araştırmaya göre, ihracatta ürün ve pazar çeşitliliği sağlamak küresel ticaretin jeopolitik gelişmeler, gümrük vergileri veya finansal şoklar gibi nedenlerle kesintiye uğradığı dönemlerde ülkelerin bu tip şoklara karşı dayanıklılığı artırmaktadır. 2023 yılı itibariyle Türkiye, dünyada ihracata konu olan ürünlerin yaklaşık yüzde 84’ünün ihracatını yapmaktadır. Türkiye hem ürün hem ülke hem de ürün-ülke yoğunlaşmasında en az yoğunlaşmaya sahip ülkeler arasında yer almaktadır. Araştırmaya dahil olan ülkeler arasında ortalamada ihracatı en fazla büyüyen Polonya’nın ardından ikinci ülke olan Türkiye, aynı zamanda ortalama ihracat artışında ürün-ülke düzeyinde yeni pazarların artışının (yayılma marjının) en fazla katkı sağladığı ülke konumundadır. Mevcut pazarlardaki ihracat artışında (yoğunlaşma marjı) Polonya, Meksika ve Brezilya’nın ardında 4. sırada yer almaktadır. Durum itibariyle, Türkiye’nin gerek yeni ürün ve pazarlarla ihracatını genişletmede gerek de mevcut satış ilişkilerini derinleştirmede görece bir iyi performans sergilediğine işaret edilmektedir. Çalışmada, ihracat performansındaki genel iyileşmeyi daha iyi ölçmek için katma değer ve teknoloji seviyesindeki gelişmelerin de dikkate alınması gerektiği de belirtilmektedir .
Öneriler
Selim Reyhan ve Kunal Sen, gelişmekte olan ülkelerin küresel ticaret kesintilerine karşı dayanıklılıklarını artırmak için uygulayabilecekleri stratejiler arasında bölgesel bloklarda daha güçlü ticaret bağlarının kurulmasını, ihracat pazarlarının çeşitlendirmesini, gümrüklerin düzene sokulmasını, liman altyapısının ve lojistik operasyonlarının iyileştirilmesini önermektedir. Böylelikle maliyetlerin azaltabileceğini, rekabetçiliğin artırabileceğini vurgulamaktadır .
Ekonomik Performans Merkezi Uygulamalı Ekonomi Uzmanı Viet Nguyen Tien 14 Haziran tarihli yazısında da yapılması gereken en önemli şeyi şu şekilde açıklıyor: “Rekabetçi kalabilmek için gelişmekte olan ülkeler, teknoloji benimseme ve inovasyonu sonradan akla gelen bir şey olarak değil, temel bir kalkınma stratejisi olarak önceliklendirmelidir. Bu, teknik eğitim, dijital okuryazarlık ve beceri geliştirme yoluyla insan sermayesini geliştirmenin yanı sıra kritik altyapı, geniş bant, güç, lojistik, telekomünikasyon, su ve ulaşıma yatırım yapmak anlamına gelir. Aynı zamanda, KOBİ’leri, ar-geyi ve kamu-özel sektör ortaklıklarını destekleyen inovasyon ekosistemlerini teşvik etmek, firmaların yeni teknolojileri benimsemesine ve uyarlamasına yardımcı olmak için önemlidir” .
Gümrük Vergilerinin Etkileri ve Türkiye
Tarih