İhracat desteklerinin etkinliği

Tarih

18 Ağustos 2022 tarih ve 31927 sayılı Resmi Gazete’ de 5973 sayılı “İhracat Destekleri Hakkında Karar” yayınlanıp yürürlüğe girmiş, 2024 ve 2025 yıllarında bazı değişikliklerle güncellenmiştir. Yeni ihracat destekleri kararının amacı: “Şirketlerin ihracata hazırlanması ve uluslararası pazarlarda rekabet avantajı kazandırılması amacıyla tasarım ve kurumsal kapasitelerin güçlendirilmesi, ürünlerin yurtdışında tanıtımı, pazarlanması, tutundurulması ve markalaşmasının desteklenmesine yönelik giderler ile ihracatımızın sürdürülebilir artışının sağlanması için gerekli diğer faaliyetlere ilişkin giderlerin Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu (DFİF)’ndan karşılanmasını düzenleme amacıyla hazırlanmıştır” şeklindedir.
Uzun uzun yazıp ihracat destekleri hakkında bilgi vermeyeceğim. Aşağıdaki tablo 1’de özet halde yeni nesil ihracat desteklerini Karar’ın madde numaraları ile birlikte veriyorum zira her biri ayrı bir yazı konusudur. Konumuz ise bunların etkinliği.


Tablo 1: İhracat Destekleri – Özet
Ticaret Bakanlığı’nın 15 Ocak 2025 tarihli haber bülteninde 2024 yılında DFİF desteklerinin 17,6 milyar lira olduğu ve toplamda 23.215 ihracatçı firmanın bu desteklerden faydalandığı; Bakanlığın bütçesinin 2025’te 56 milyar liraya çıkarıldığı ve 33 milyar lira mal ve hizmet ihracatçılarına DFİF destekleri olarak ayrıldığı, tahminen 27.700-28 bin civarında ihracatçının bu desteklerden faydalanacağı belirtilmektedir. Burada ilk dikkati çeken desteklerden yararlanan ihracatçı sayısındaki azlıktır. 3 Şubat 2025 tarihli haber bültenine göre toplam 180.544 ihracatçı firma sayısına ulaşılmıştır.
Önemli olan nicelik değil nitelik ve sağlanan desteklerin verimliliği yani etkinliği. Bir başka değişle ne kadar işe yaradığı. Bu noktada maalesef yeteri kadar çalışma, araştırma veya rapor yapılmamaktadır.
Bu yazıda sizlerle ikisi makale bir diğeri de yüksek lisans tezi olan biri 2025 diğer ikisi de 2024 tarihli çalışmalar ile ihracatta devlet desteklerinin etkinliğinden bahsedeceğim.
İlk makalemiz, Metin Ketboğa’nın 2024 tarihli “Türkiye’de Yeni Nesil İhracat Desteklerinin Özellikleri ve İhracat Firmalarına Katkıları” başlıklı çalışması. Araştırmacımız, çalışmanın “Yeni Nesil İhracat Desteklerinin Mevcut İhracat Desteklerine Kıyasla Uygulama Alanı ve Türkiye’nin 2023 Yılı İhracatına Etkisi” bölümünde 2023 yılında yararlanılan yeni nesil ihracat desteklerinin 2022 yılına kıyasla %130 oranında artış gösterdiğini ve yeni nesil ihracat desteklerinin ihracatçılar tarafından olumlu karşılandığını ifade etmektedir. Fakat yararlanılan destek artışı %130 artanken 2023 yılının ihracat rakamlarının 2022 yılına kıyasla sadece %0,6’lık bir artış gösterdiğini, bunun da ihracata yönelik devlet desteklerinin kullanım miktarının artmasına rağmen ihracat oranının yeteri kadar artırmadığı fikrinin oluşmasına ve de ihracat değerinde artış veya azalış miktarı ile devlet destekleri artış miktarı arasında bir denge olmadığını dikkati çekmektedir (Araştırmacımız ülkemizin yaşadığı makro ekonomik değişimlerin etkilerinin göz ardı da edilmemesi gerektiğine de değinmektedir).
İkinci makalemiz 2025 tarihli Mehmet Sinay ve Emin Ertürk’ün “Stratejik Ticaret Politikası Çerçevesinde İhracat Teşviklerinin Etkinliği: Türkiye Örneği” başlıklı, 2006-2020 yılları arasında ülkemizin uyguladığı ihracat desteklerinin küresel ihracattan alınan pazar payını (KİPP) hangi seviyede etkilendiğini inceleyen çalışmadır. Geliştirdikleri modelde, KİPP ile ihracat teşvikleri, döviz kuru ve yabancı ülke geliri arasındaki ilişki incelemişlerdir. Sonuç olarak, araştırmacılar: “Johansen yaklaşımı kapsamındaki normalize edilmiş denklemlere ait katsayılar ele alındığında KİPP üzerinde en güçlü etki yabancı ülke gelirinden kaynaklandığı (katsayının işaretiyle) tespit edilmiştir. Etki sıralamasında ikinci sırada ihracat teşvikleri ve sonrasında döviz kuru gelmektedir. Fakat her değişkenin başka değişkenlerden etkilendiği gibi kendi değerinden de etkilenebileceği gerçeğini dikkate alarak, bağımlı değişkende yaşanacak bir değişimin ne kadarının kendi değerinden ne kadarının modeldeki diğer değişkenlerdeki değişimden kaynaklandığını açıklayan varyans ayrıştırma analizi yaklaşımına göre en etkili olan değişkenin ihracat teşvikleri olduğu bulunmuştur. Türkiye’nin uluslararası piyasalardan elde ettiği payını büyütmesi her ne kadar teşvikler marifetiyle mümkün görünse bile analizde yabancı ülke gelirinin de önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Bu sonucun işaret ettiği anlam, ilgili ülkelerin ekonomik büyümesi ve küresel trendin olumlu seyri yanında; ülkeler arası ikili ve çoklu iyi ilişkilerin kurulmasına da bağlıdır. Potansiyel ithalatçı ülkelerin gelirlerinin artışının bir ülkeyi olumlu etkileyebilmesi ancak sağlıklı ticari ve siyasi ilişkilerin gelişmesine bağlıdır” demektedir.
Son olarak, 2024 tarihli Hilal Saygın’ın “Türkiye’de İhracata Yönelik Devlet Desteklerinin Etkinliğinin Değerlendirilmesi” başlıklı yüksek lisans tezine bakalım. TİM’in İlk 1000 İhracatçı raporunda belirlenen ilk 1000 ihracatçı arasından seçilen 400 firmaya 22 soruluk anket Nisan-Mayıs 2024 döneminde uygulanmıştır. Aşağıdaki tablo 2’de 2023 yılı itibariyle ankete katılan firmaların bilgisinin olduğu ve yararlandığı ihracat destekleri özet olarak verilmektedir.


Tablo 2: 2023 Yılı İtibariyle Firmalar Tarafından Haberdar Olunan ve Kullanılan İhracat Destekleri
Bazı desteklerden haberdar olunmadığı, bazı desteklerden haberdar olunulsa da çok az yararlanıldığı tablodan anlaşılmaktadır.


Tablo 3: 2023 Yılı İtibariyle Firmalar Tarafından En Çok Tercih Edilen İhracat Destekleri
Tablo 3’e göre de bazı desteklerden hiç yararlanılmadığı dikkati çekmektedir. “Pazara Giriş Belgesi” ve “Pazara Giriş Projesi Hazırlama Desteği” gibi çok önemli desteklerden ilk 1000 ihracatçı firma içinde olan ankete katılan 400 büyük ihracatçının hiç yararlanmadı önemli bir bulgudur. Bu desteklerden yararlanılmaması bu gider kalemlerinin tamamının firma tarafından katlanıldığını göstermektedir. Nitekim ankete katılan firmaların ihracata yönelik faaliyetleri kapsamında en çok pazar araştırmasına, ardından da müşteri ziyaretlerine bütçe ayırdığı anlaşılmaktadır. Tablo 4’te ihracata yönelik katlanılan giderler sırasıyla verilmektedir.


Tablo 4: İhracata Yönelik Katlanılan Giderler
Tezde, firmalara ihracat desteklerinin yurt dışı satışlarına olan etkisi de araştırılmıştır. Ankete katılan firmalardan %60’ı ihracat desteklerinin yurt dışı satışlarını artırdığını beyan etmiştir.
Ayrıca ihracat desteklerinden yararlanan firmalara, bu desteklerin yurt dışı satışlar dışında hangi alanlarda katkısının olduğu da sorulmuştur. Ankete katılan firmalar, ihracat desteklerinin; istihdamı artışına, etkin iç denetimi sağlanmasına, ihracatın öğrenilmesine ve dış pazarlara girilmesine daha çok katkı sağladığını belirtirken yurt dışı fuarlara katılım artışına, üretim maliyetlerinin azalışına ve pazar payının yükselmesine daha az katkı sağladığını açıklamışlardır.
Önemli bir konu da firmaların ihracat desteklerinden yararlanma sürecinde yaşadığı sorunlardır. Tezde bu konuya da değinilmiştir. Katılımcı firmaların ihracat desteklerinden yararlanması sürecinde karşılaştıkları sorunların başında döviz kur hareketlerinin istikrarlı olmaması, uluslararası muhasebe standartlarının tam uygulanmaması, gerekli pazar araştırmalarının ve reklamların yapılamaması gibi hususların geldiği belirtilmektedir.
Politika yapıcılarının bu konuları dikkate alması önemlidir. Özellikle KOBİ’lerin desteklerden yararlanılması finansal kaynak yaratımı bakımından fayda sağlayacaktır. Fakat bunun için ekstra personel istihdamına gereksinim duyulmadan daha da kolay bir şekilde desteklere ulaşılması, kolay destek platformunun daha da basitleştirilmesi ve örneklerle açıklayıcı olması büyük fayda sağlayabilir. Üniversite sanayi işbirliği çerçevesinde KOBİ’lere gerekli desteğin sağlanması düşünülmelidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

İş gücünü dönüştüren 4 Teknoloji ve 7 İş gücü sektörü

WEF’in Ekim 2025 tarihli “Jobs of Tomorrow” beyaz kâğıdı, işgücünü dönüştüren dört teknolojiyi, AI, robotlar ve otonom sistemler (fiziksel AI), enerji teknolojileri ile ağlar ve algılama, merkeze alıp dünyanın en büyük yedi iş grubuna (tarım, imalat, inşaat, işletme-yönetim, toptan/perakende, ulaştırma-lojistik, sağlık) etkilerini resmediyor: İşverenlerin %86’sı AI’ın 2030’a dek şirketlerini dönüştüreceğini öngörürken, gen AI tabanlı “AI ajanlarının” bağımsız görev yürütmesi üretkenlik vaat ediyor fakat gizlilik ve güvenilirlik risklerini büyütüyor; robotik kurulumları 2020’den beri yılda %5–7 artarken son iki yıldaki yaklaşık %40’lık maliyet düşüşü ve kurulumların %80’inin Çin, Japonya, ABD, Kore ve Almanya’da yoğunlaşması fiziksel otomasyonu hızlandırıyor; enerji tarafında işverenlerin %41’i dönüşüm bekliyor ve EV’ler ile veri merkezleri yeni talep dalgaları yaratıyor; ağ ve sensörlerdeki ilerleme (yüksek çözünürlüklü kameralar, LiDAR, dokunsal sensörler) diğer tüm teknolojilerin etkinliğini katlıyor, ancak Avrupa’daki %91’e karşı Afrika’daki %38 internet erişimi dijital uçurumu büyütme riski taşıyor. Bu tablo, tarımda dron operatörlerinden veri analistlerine uzanan yeni rolleri, imalatta AI destekli kalite güvencesi ve kök neden analitiğini, inşaatta BIM+AI ve yarı otomatik tuğla döşemeyi, işletme-yönetimde uzaktan çalışmanın ve Aİ’nin belirsiz denklemini, perakendede talep tahmini ve enerji depolama altyapısının teknik operatör ihtiyacını, lojistikte AI ajanları, depo robotları ve gerçek zamanlı platform optimizasyonunu, sağlıkta idari otomasyonla %70–90’a varan işlem süresi düşüşlerini ve tahmine dayalı analitiği bir arada gösteriyor; fakat aynı anda beceri-eğitim uyumsuzluğu, düşük-orta beceri işlerde kitlesel kayıp, insan özneliğinin algoritmik erozyonu ve enerji/ekoloji sınırları gibi kırılganlıkları büyütüyor. Sonuçta resim net: üretkenlik ve ölçeklenebilirlik teknolojiden gelir, ama geleceğin işinde değeri belirleyecek olan hâlâ insanın kendisi, yaratıcılık, etik yargı, empati ve uyum becerisi; yani makinenin kurduğu düzenin içinde anlamı kurabilme gücü.

Kapıdan Gidenler, Gönülden Gitmeyenler: İşten Çıkarmanın İnsani Yüzü

Özetleyici şöyle dedi: Bir iş görüşmesinde adayın “En son işten çıkarılan kişinin sebebi neydi ve bu sürece nasıl yaklaştınız?” sorusu, konunun özünü tek cümlede yakalamıştı: Bir şirketin karakteri, zor zamanlarda insanlarına nasıl davrandığıyla belli olur. İşten çıkarma genellikle bir maliyet önlemi gibi görülür, ama asıl maliyet içeride kalır; güven, bağlılık ve üretkenlik sessizce azalır. Araştırmalar, saygısız ve şeffaflıktan yoksun süreçlerin çalışan bağlılığını ve iş tatminini dramatik biçimde düşürdüğünü gösteriyor. Kalanlar, bir sonraki sıranın kendilerine gelip gelmeyeceğini düşünür; ortaya çıkan sadakat, çoğu kez yalnızca hayatta kalma içgüdüsüdür. Oysa bir çalışanı nasıl uğurladığınız, kalanlara verdiğiniz en kalıcı kültür dersidir. Saygıyla yönetilen bir ayrılık, ileride mezunlar ve “bumerang” çalışanlar olarak geri dönen gerçek bağlılık tohumlarını eker. Bu nedenle şeffaflık, teşekkür ve onurlu veda mektupları sadece nezaket değil, stratejik bir yatırımdır. Çünkü insanlar işten çıkarılma anında değil, o anın nasıl yönetildiğinde şirketlerine dair gerçek fikri edinirler. Bir fırtına geçtikten sonra kurumun geleceğini belirleyen, gidenlerin ardında kalan sessizlikte duyulan güvendir.

İş Hayatında Sessiz Felaketler

Sabahları aynı yüzler, aynı sessizlik; herkesin elinde telefon, yüzünde yorgun bir ciddiyet. Modern çağın görünmez marşı, verimlilik temposuyla atılan adımların arasında insanın sesi kayboluyor. Artık felaketler iflasla, krizle değil, içten içe yanan tükenmişlikle ölçülüyor. Dışarıdan parlak, içeriden boş insanlar birer birer sabah işe koşarken aslında kaçıyor, kendinden, sessizlikten, anlam arayışından. Kariyer bir umut olmaktan çıkıp bir yarışa, bir maskeye dönüşmüş; herkes güçlü görünmeye mecbur, herkes “iyiymiş gibi” yapıyor. Mobbing, görünmeyen rekabet, gülümseyen yorgunluk… Modern ofisler sessiz yangınlarla dolu. Bir mail, bir karar her şeyi yıkabiliyor, çünkü sistemde insanın adı yok. Ama yine de bir umut var: çünkü felaketin içinde bile insaf, anlayış, teşekkür hâlâ mümkün. Çalışmak, sadece üretmek değil; yaşamakla, anlamla, insanla bağ kurmak olmalı. Asıl felaket unutmaktır ,neden başladığımızı, neye inandığımızı unuttuğumuzda. Yorgun yüzlerin arasında hâlâ “Ben hâlâ kendim miyim?” diye soranlar var. O soru varsa, umut da var. Çünkü insan, çalışarak değil, anlamını koruyarak insan kalır.

Kamera, Işıklar, Motor?

Yapay zekanın yaygınlaşmasıyla birlikte, kullanım alanları veri analizinden sanata, yazıdan videoya kadar genişledi. DALL-E ve Imagen gibi ilk görüntü modelleri hatalarına rağmen bu devrimin öncüleriydi; ardından gelen Veo 3, sesli video üretebilen ilk model olarak çıtayı yükseltti. Aynı dönemde “AI Commissioner” filmiyle dünyanın ilk yapay zeka aktrisi Tilly Norwood sahneye çıktı, hatta bir menajerlik ajansına kaydoldu. Meta, Midjourney ortaklığıyla “Vibes” adını verdiği tamamen yapay zekalı bir video paylaşım alanı kurarken, OpenAI da Sora 2 modelini ve buna bağlı sosyal medya platformunu duyurdu; kullanıcılar artık yapay zekayla video üretip birbirlerinin içeriklerini yeniden kurgulayabiliyor. Google’ın Veo 3.1 sürümü ise daha doğal sesler, gelişmiş dudak senkronu ve kesintisiz sahne akışıyla dikkat çekti. Kusurları hâlâ gözle görülse de bu modeller artık insan benzeri karakterler yaratabiliyor, fiziksel tutarlılığı koruyabiliyor ve hikâye devamlılığını yakalayabiliyor. OpenAI destekli 30 milyon dolarlık “Critterz” filmi ve Amazon’un kişiye özel içerik üreten Showrunner projesi, sinema ve eğlencenin geleceğine işaret ediyor. Ancak tüm bu ilerlemenin merkezinde hâlâ insan var; çünkü yapay zekanın yaratıcılığı bile insanın üretiminden doğuyor. Bu nedenle teknolojinin gelişimi, sanatçıyı dışlamadan ve kötüye kullanıma açık bırakmadan sürdürülmek zorunda.