İş gücünü dönüştüren 4 Teknoloji ve 7 İş gücü sektörü

Tarih

WEF (Dünya Ekonomik Forumu) tarafından yayımlanan Ekim 2025 tarihli White Paper, “Jobs of Tomorrow: Technology and the Future of the World’s Largest Workforces” başlığını taşımakta ve bu yazımızın da konusunu oluşturmaktadır. The Global Future Council on Jobs and Frontier Technologies, (Meslek ve Öncü Teknolojiler Küresel Gelecek Konseyi) işgücü piyasasında dönüşüm potansiyeli olan teknolojileri, küresel işgücüne daha üretken işler sağlamak için kapsayıcı bir şekilde kullanmanın yollarını belirlemekle görevli çok disiplinli bir uzman grubudur. Konsey, işgücünü dönüştüren teknolojileri, işgücünü hızla dönüştürme potansiyeline sahip son teknolojik gelişmeler olarak tanımlamaktadır ve belirlenen bu 4 işgücü dönüştürücü teknolojinin uygulanmasının dünyanın en büyük iş gücünü oluşturan 7 meslek grubu üzerinde potansiyel etkilerini değerlendirmektedir. Gelin yakından bakalım:
İşgücünü dönüştüren 4 teknoloji:
Bunlar; AI (AI), Robotlar ve otonom sistemler, Enerji teknolojisi ve Ağlar ve algılama teknolojileridir.
1.AI (AI):
İşverenlerin %86’sı, 2030 yılına kadar bu teknolojinin şirketlerini dönüştüreceğini öngörmektedir. Şirketler, hali hazırda bakım planlaması, dolandırıcılık önleme ve kişiye özel müşteri hizmetleri gibi alanlarda işgücü verimliliğini artırmak için uzun süredir makine öğreniminden yararlanmaktadır. Özellikle, AI ajanlarının teknolojinin en dönüştürücü bileşeni olacaktır. AI ajanları, Gen AI teknolojisini kullanarak kullanıcıların yönlendirmesi ve denetimi altında görevleri bağımsız olarak yerine getirecektir. Fakat bu teknoloji, çalışanların üretkenliğini veya yeteneklerini artırma potansiyeline sahip olmakla birlikte, gizlilik, güvenilirlik ve ekonomik değer yapıları ile ilgili önemli riskler de taşımaktadır.
2.Robotlar ve otonom sistemler:
AI, gelişmiş donanım ve görüntü sistemlerinin bir araya gelmesi, robotların ve otonom sistemlerin giderek genişleyen bir dizi işlevi yerine getirmesini mümkün kılmaya başlamıştır. Bu sistemler aynı zamanda fiziksel AI olarak da adlandırılmaktadır. Robotların ve otonom sistemlerin kullanımı, 2020 yılından bu yana yılda yaklaşık %5-7 oranında istikrarlı bir şekilde artmaktadır. Son 2 yılda tahmini %40 oranında maliyet düşüşüyle birlikte, bu büyümenin devam etmesi beklenmektedir. Robot kurulumları büyük ölçüde Çin, Japonya, ABD, Kore Cumhuriyeti ve Almanya’da yoğunlaşmış durumda ve bu ülkeler 2022 yılında küresel robot kurulumlarının %80’ini oluşturmaktadır.
3.Enerji teknolojisi:
İşverenlerin %41’i enerji teknolojisinin 2030 yılına kadar şirketlerini dönüştüreceğini öngörmektedir. Enerji üretimi, depolama ve dağıtımını kapsayan bu dönüşümler, enerji verimliliğini artırabilir ve yeni üretim fırsatları yaratabilir ve işgücü kapasitesinde önemli değişikliklere yol açabilir. Değişen enerji talepleri, elektrikli araçların kullanımındaki ve veri merkezlerine güç sağlamak için yeni enerji talebindeki artış gibi tüketim değişikliklerine de yol açmaktadır. Bu değişiklikler, enerji kullanımıyla ilgili talep edilen meslek ve beceri türlerinde önemli değişikliklerle birlikte yıkıcı da olabilir.
4.Ağlar ve algılama teknolojileri:
Ağların ve algılama teknolojilerinin entegrasyonu, AI, robotik ve enerji teknolojileri dahil olmak üzere diğer teknolojilerin daha fazla gelişmesini ve etkinliğini sağlayan bir platform oluşturmaktadır. Ağ teknolojileri ilerledikçe, bunların etkisi bölgeye ve gelir düzeyine göre farklılık göstermektedir. Örneğin, internet erişimi Avrupa’da %91 iken Afrika’da %38’dir. Ağ teknolojisi gelişiminin bölgesel işgücü üzerindeki etkisi, erişilebilirlik farklılıklarını daha da artırıp artırmayacağına veya daha az bağlantılı bölgelerin erişimini geliştirip geliştirmeyeceğine bağlı olacaktır. Bu teknolojik gelişme, işçilerin yeteneklerini geliştirme fırsatları yaratırken, kesintiler ve gizlilik endişeleri gibi riskleri de beraberinde getirmektedir. Algılama teknolojilerindeki gelişmeler, ağların yanı sıra fiziksel AI gibi diğer teknolojilerin rolünü de güçlendirmektedir. Son gelişmeler arasında, karmaşık ortamları gerçek zamanlı olarak yorumlamaya olanak tanıyan uygun fiyatlı yüksek çözünürlüklü kameralar, ışık algılama ve mesafe ölçümü (LiDAR) ve yeni nesil dokunsal sensörler bulunmaktadır.
Dünyanın en büyük 7 iş gücü
Dünyanın en büyük işgücünü oluşturan ve etkilerinin en yüksek düzeyde hissedileceği 7 iş grubu: tarım, imalat, inşaat, işletme ve yönetim, toptan ve perakende ticaret, ulaştırma ve lojistik ile sağlık hizmetleri olarak tanımlanmaktadır ve dünya işgücünün yaklaşık % 80’ini oluşturmaktadır.
1.Tarım
Tarımdaki işgücü, toplam küresel istihdamın 1/4’ünü oluşturan, dünyanın en büyük işgücüdür. Bu işgücü, düşük gelirli ekonomilerde çok daha belirgindir; düşük gelirli ekonomilerdeki işçilerin %57’sini ve orta-düşük gelirli ekonomilerdeki işçilerin %39’unu oluştururken, orta-yüksek gelirli ekonomilerdeki işçilerin %20’sini ve yüksek gelirli ekonomilerdeki işçilerin sadece %3’ünü oluşturmaktadır.
Bu 4 işgücü dönüşüm teknolojisi, bölgeler ve faaliyetler arasında etkisi önemli ölçüde farklılık gösterse de, bu işgücünün çalışma şeklini değiştirebilmektedir. Örneğin, Güney Amerika’da tarım amaçlı insansız hava araçları, dik yamaçlardaki plantasyonlardan kesilmiş muz salkımlarını taşımakta kullanılmaktadır. Bu teknoloji, bir işçinin hasat edebileceği salkım sayısında önemli artışlar sağlayarak verimliliği ve güvenliği artırmaktadır. İnsansız hava araçları, ağ teknolojisi ve AI desteği ile desteklenen bu teknoloji, çiftçilerin toprak sağlığını, su kullanımını ve mahsul koşullarını gerçek zamanlı olarak izlemelerine olanak tanımaktadır.
Otonom traktörler, robotik hasat makineleri ve otomatik sulama sistemleri, işgücü eksikliğini gidermek ve verimliliği artırmak için Avrupa ve Kuzey Amerika’da kullanılmaktadır.
Fakat bu durum, drone operatörleri, veri analistleri ve tarım teknolojisi teknisyenleri gibi yeni roller için talep yaratırken tarım işçilerinin istihdamını kaybetme riskini beraberinde getirmektedir.
2.İmalat
İmalat sektörü, toplam küresel istihdamın %14’ünü oluşturarak dünyanın en büyük ikinci işgücünü temsil etmektedir. Bu istihdam, Çin, Vietnam ve Tayvan, Çekya, Slovenya ve Macaristan başta olmak üzere belirli ülkelerde özellikle öne çıkmaktadır.
Robotik, üretim süreçlerinde uzun süredir kullanılmaktadır. AI destekli görsel kalite kontrol denetimleri, otonom kök neden analizi ve süreç madenciliği ile birleştirildiğinde, fabrika hattındaki sorunları mevcut kalite kontrol süreçlerinden çok daha hızlı bir şekilde tespit etmekte ve verimliliği artırmaktadır. Verimlilik artışının miktarı ve bunun işçi talebinde artış veya azalışla birlikte olup olmayacağı, benimseme yöntemleri, yatırım kapasitesi ve mevcut üretim altyapısı gibi çeşitli faktörlere bağlı olacaktır.
3.İnşaat
Dünya işgücünün yaklaşık %8’ini oluşturmaktadır. Bina bilgi modelleme sistemleri, modern inşaatın önemli bir bileşeni olarak inşaat faaliyetlerinin dijital planlamasını içermektedir. İş planlamasını ve zamanlamasını iyileştirmek, ayak izi kullanımını optimize etmek, yerel düzenlemelere uyumu sağlamak ve binalara yerel konfor ve güvenliği dahil etmek için bu sistemlere giderek daha fazla AI entegre edilmektedir. İnşaat makinelerinde AI ve robotik teknolojisinin birleşimi, inşaat işçileri tarafından girilen tasarım ve özelliklere göre tuğla döşeyebilen yarı otomatik tuğla döşeme makineleri örnektir. Bu tür teknolojiler, işçi verimliliğini artırabilmekte ve fiziksel becerilere olan bağımlılığı azaltabilmektedir. Japonya’nın Mie kentindeki 84 metre yüksekliğindeki Kawakami barajı, 2023 yılında robotik teknolojisi kullanılarak tamamlanmıştır.
Bir başka örnek, bilgisayar görüşünü kullanarak ekipmanların hasarını izlenmesi, gerçek zamanlı tehlike tespiti sağlanması, gerçekleştirilen işi planlarla karşılaştırarak hızlı kalite güvencesi sağlanması ve proje ilerlemesini takip ederek ve gecikmeleri belirleyerek lojistik planlamanın desteklenmesidir. Ayrıca 3D baskı da dahil olmak üzere robotik teknolojisi kullanılmaktadır. Bunlar inşaat sektörünün belirli bölümleriyle sınırlı kalacak olsa da, değer verilen uzmanlık türlerini ve işgücü talebini değiştirecektir.
4.İşletme ve yönetim
İşletme ve yönetim işgücü, muhasebeciler, avukatlar, insan kaynakları uzmanları, operasyon yöneticileri, yönetici asistanları ve iş süreçleri çalışanları gibi rolleri içermekte, küresel işgücünün yaklaşık %7’sini oluşturmakta ve yüksek gelirli ekonomilerde daha yoğun olarak görülmektedir. Bu işlerin çoğunun uzaktan yapılabilme olanağının artması (küresel bağlantı ve eğitim oranlarının yükselmesi ve bu işin unsurlarını yerine getirme konusunda AInın artan yeteneği ile birlikte), bu işgücü için belirsiz bir görünüm yaratmaktadır. Tahminler arasında büyük verimlilik artışları, gelişmekte olan ekonomilerin işgücünü daha yüksek gelirler elde etmek için bir sıçrama tahtası olarak kullanma yeteneğinin artması ve toplu iş kayıpları yer almaktadır.
5.Toptan ve perakende ticaret
Küresel işgücünün yaklaşık %13’ünü oluşturmaktadır. Siparişler, AI destekli talep tahmini ve rota optimizasyonu ile planlanmaktadır. Bu, hem toptancıların hem de perakendecilerin verimliliğini artırabilmektedir.
Dronlar ayrıca işgücünü ön saflardaki perakende satıştan operasyon ve bakım rollerine kaydırmakta ve bu, özellikle yüksek değerli ve zaman açısından kritik ürünler için büyük önem arz etmektedir.
Enerji üretimi ve depolama teknolojileri de toptan ve perakende ticaret işgücünü dönüştürmektedir. Güney Afrika, Nijerya ve Hindistan’da toptancılar, elektrik kesintilerinin neden olduğu zararları ve dizel kullanımını azaltmak için çatıya güneş panelleri ve piller yerleştirmektedir. Bu dönüştürücü teknoloji değişiklikleri, teknik operatörlere enerji, depolama ve soğutma gibi sistemlerin bakımını yapmak ve drone gibi robotları çalıştırmak için fırsatlar yaratmaktadır. Teknik bilgi ve yeni beceri geliştirme çok önemli olacaktır.
6.Ulaştırma ve lojistik
Dünya işgücünün yaklaşık %7’sidir. Bu çalışanlar, yük ve yolcu taşımacılığının yanı sıra elleçleme ve depolama faaliyetlerinin tüm aşamalarında görev almaktadır. Sipariş formlarını otomatik olarak işleyebilen ve lojistiği optimize edebilen AI ajanları, zaman ve mesafenin optimize edilmesini sağlayarak nakliye ve lojistik işgücünün verimliliğini ve teslimatların daha kısa sürede yapılmasını sağlayarak kapasiteyi artırmaktadır.
Depo çalışanları yerine robotlar ve teslimat için kullanılan dronlar da nakliye ve lojistik işgücünü dönüştürmektedir.
Ağ teknolojileri ve AInın birleşimi, halihazırda milyonlarca tüketiciyi, tüccarı ve kuryeleri gerçek zamanlı olarak birbirine bağlayan, hızla büyüyen dijital platformları mümkün kılmaktadır. Bu platformlar, AI’yı kullanarak arz ve talebi gerçek zamanlı olarak dengelemekte, rotaları optimize etmektedir. Algılama teknolojisi de bu platformlara dahil edilmekte ve hız, frenleme ve sürüş alışkanlıklarına ilişkin veriler, güvenliği artırmak amacıyla kullanılmaktadır.
7.Sağlık hizmetleri
Sağlık çalışanları, küresel işgücünün yaklaşık %3’ünü oluşturmaktadır. Sağlık, düşük gelirli ülkelerde işgücünün %1,5’inden azını, üst-orta gelirli ülkelerde yaklaşık %2’sini ve yüksek gelirli ülkelerde yaklaşık %10’unu oluşturmaktadır. Sağlık hizmetleri işgücünün karşılaştığı sorunlar arasında personel eksikliği, işgücünün tükenmişliği ve daha yüksek kaliteli, daha erişilebilir bakım için artan talep bulunmaktadır. Bu sorunlar, genel olarak sağlık hizmetlerine olan talebi artıran yaşlanan nüfusla birlikte, görevleri otomatikleştirmek veya sağlık hizmetleri işgücünün üzerindeki talebi başka şekillerde hafifletmek için fırsatlar yaratarak, işgücünün iş kayıplarına yol açmak yerine karşılanmamış talebi karşılamasını sağlamalıdır. AI ajan sistemleri artık belgeleme, veri girişi ve ilk sevk değerlendirmeleri dahil olmak üzere birçok idari görevi otomatikleştirmek için kullanılmaktadır. Bu süreçlerden kullanıcı yorgunluğu ve baskısı ortadan kaldırıldığında, doğruluğun arttığı, işlem sürelerinin ise bazen %70-90 oranında azaldığı görülmüştür. AI ayrıca tahmin analitiği destekleyerek sağlık profesyonellerinin daha doğru karar almasını sağlamaktadır. AI analitiği (belirli hastalıklar için yüksek riskli popülasyonları hedefleyen testler), hızlı tanı test ekipmanları ve dronlar veya robotların birleşimi, tanı testlerinin fiziksel lojistik, veri işleme ve planlama unsurlarının otomatikleştirilmesini sağlayabilmektedir.
Yukarıda özetlediğim çalışma, bu 4 dönüştürücü teknoloji ile yepyeni bir iş hayatını bize anlatmaktadır: İnsanın kendi yarattığı teknoloji ile uyumu ile bunun ortaya çıkaracağı olumlu ve olumsuz etkileri.
AI, robotik ve ağ teknolojileri üretkenliği artırırken, bu dönüşümün merkezinde yer alan “insan faktörü” — yani yaratıcılık, etik karar alma, empati ve adaptasyon yeteneği — hiç olmadığı kadar değerli hale gelmektedir.
Geleceğin iş dünyasında yeniden şekillenen roller önemli olacaktır. Tarımda dron operatörleri, imalatta veri madencileri, inşaatta robot süpervizörleri, sağlıkta AI destekli çalışanlar…
Fakat öyle temel riskler bulunmaktadır ki bunları da kısaca yazıyorum:
•Dijital uçurumun derinleşmesi: Ağ ve bağlantı teknolojilerindeki gelişimin bölgeler arasındaki erişim farklarını artırma potansiyeli vardır. Örneğin, Avrupa’daki %91’lik internet erişimi ile Afrika’daki %38’lik oran arasındaki uçurum, teknolojinin “refah üretimi” değil, “eşitsizlik üretimi” haline gelme riskini taşır.
•Beceri ve eğitim uyumsuzluğu: 2030’a kadar işlerin temel becerilerinde büyük değişim beklense de, birçok ülkenin eğitim altyapısı bu dönüşüme hızla adapte olamaz. Yüksek potansiyele sahip bireylerle bu adaptasyondan kopan kitlesel nüfus arasında dengesizlik büyür.
•Kitlesel iş kayıpları: Özellikle tarım, imalat, perakende ve lojistik gibi geleneksel sektörlerde otomasyon ve AI kullanımı, düşük ve orta beceri gerektiren işleri azaltabilir. Bu, geniş çaplı işsizlik, sermaye-yoksullaşma ve toplumsal çalkantılar doğurabilir.
•İnsan özneliğinin erozyonu: Karar verme süreçlerinin algoritmalara devredilmesi, insanların giderek sistemin “girdisi” haline gelmesine yol açabilir. Yaratıcılık, etik muhakeme, empati gibi insana özgü nitelikler marjinalleşebilir.
•Enerji ve çevresel sınırlar: Büyük veri merkezleri, AI altyapıları, sensör ağları yüksek enerji talebi yaratır. Teknolojinin sürdürülebilir sınırlar içinde gelişmediği bir senaryoda, ekolojik kriz ile teknolojik ilerleme arasında büyük problemler yaşanabilir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Kapıdan Gidenler, Gönülden Gitmeyenler: İşten Çıkarmanın İnsani Yüzü

Özetleyici şöyle dedi: Bir iş görüşmesinde adayın “En son işten çıkarılan kişinin sebebi neydi ve bu sürece nasıl yaklaştınız?” sorusu, konunun özünü tek cümlede yakalamıştı: Bir şirketin karakteri, zor zamanlarda insanlarına nasıl davrandığıyla belli olur. İşten çıkarma genellikle bir maliyet önlemi gibi görülür, ama asıl maliyet içeride kalır; güven, bağlılık ve üretkenlik sessizce azalır. Araştırmalar, saygısız ve şeffaflıktan yoksun süreçlerin çalışan bağlılığını ve iş tatminini dramatik biçimde düşürdüğünü gösteriyor. Kalanlar, bir sonraki sıranın kendilerine gelip gelmeyeceğini düşünür; ortaya çıkan sadakat, çoğu kez yalnızca hayatta kalma içgüdüsüdür. Oysa bir çalışanı nasıl uğurladığınız, kalanlara verdiğiniz en kalıcı kültür dersidir. Saygıyla yönetilen bir ayrılık, ileride mezunlar ve “bumerang” çalışanlar olarak geri dönen gerçek bağlılık tohumlarını eker. Bu nedenle şeffaflık, teşekkür ve onurlu veda mektupları sadece nezaket değil, stratejik bir yatırımdır. Çünkü insanlar işten çıkarılma anında değil, o anın nasıl yönetildiğinde şirketlerine dair gerçek fikri edinirler. Bir fırtına geçtikten sonra kurumun geleceğini belirleyen, gidenlerin ardında kalan sessizlikte duyulan güvendir.

İş Hayatında Sessiz Felaketler

Sabahları aynı yüzler, aynı sessizlik; herkesin elinde telefon, yüzünde yorgun bir ciddiyet. Modern çağın görünmez marşı, verimlilik temposuyla atılan adımların arasında insanın sesi kayboluyor. Artık felaketler iflasla, krizle değil, içten içe yanan tükenmişlikle ölçülüyor. Dışarıdan parlak, içeriden boş insanlar birer birer sabah işe koşarken aslında kaçıyor, kendinden, sessizlikten, anlam arayışından. Kariyer bir umut olmaktan çıkıp bir yarışa, bir maskeye dönüşmüş; herkes güçlü görünmeye mecbur, herkes “iyiymiş gibi” yapıyor. Mobbing, görünmeyen rekabet, gülümseyen yorgunluk… Modern ofisler sessiz yangınlarla dolu. Bir mail, bir karar her şeyi yıkabiliyor, çünkü sistemde insanın adı yok. Ama yine de bir umut var: çünkü felaketin içinde bile insaf, anlayış, teşekkür hâlâ mümkün. Çalışmak, sadece üretmek değil; yaşamakla, anlamla, insanla bağ kurmak olmalı. Asıl felaket unutmaktır ,neden başladığımızı, neye inandığımızı unuttuğumuzda. Yorgun yüzlerin arasında hâlâ “Ben hâlâ kendim miyim?” diye soranlar var. O soru varsa, umut da var. Çünkü insan, çalışarak değil, anlamını koruyarak insan kalır.

Kamera, Işıklar, Motor?

Yapay zekanın yaygınlaşmasıyla birlikte, kullanım alanları veri analizinden sanata, yazıdan videoya kadar genişledi. DALL-E ve Imagen gibi ilk görüntü modelleri hatalarına rağmen bu devrimin öncüleriydi; ardından gelen Veo 3, sesli video üretebilen ilk model olarak çıtayı yükseltti. Aynı dönemde “AI Commissioner” filmiyle dünyanın ilk yapay zeka aktrisi Tilly Norwood sahneye çıktı, hatta bir menajerlik ajansına kaydoldu. Meta, Midjourney ortaklığıyla “Vibes” adını verdiği tamamen yapay zekalı bir video paylaşım alanı kurarken, OpenAI da Sora 2 modelini ve buna bağlı sosyal medya platformunu duyurdu; kullanıcılar artık yapay zekayla video üretip birbirlerinin içeriklerini yeniden kurgulayabiliyor. Google’ın Veo 3.1 sürümü ise daha doğal sesler, gelişmiş dudak senkronu ve kesintisiz sahne akışıyla dikkat çekti. Kusurları hâlâ gözle görülse de bu modeller artık insan benzeri karakterler yaratabiliyor, fiziksel tutarlılığı koruyabiliyor ve hikâye devamlılığını yakalayabiliyor. OpenAI destekli 30 milyon dolarlık “Critterz” filmi ve Amazon’un kişiye özel içerik üreten Showrunner projesi, sinema ve eğlencenin geleceğine işaret ediyor. Ancak tüm bu ilerlemenin merkezinde hâlâ insan var; çünkü yapay zekanın yaratıcılığı bile insanın üretiminden doğuyor. Bu nedenle teknolojinin gelişimi, sanatçıyı dışlamadan ve kötüye kullanıma açık bırakmadan sürdürülmek zorunda.

Hedeflerle Yönetim, Strateji ve Anlam Arayışı Üzerine

Butan’dan dönüşte kulağında yankılanan rehberin “Biz geliri değil, mutluluğu ölçüyoruz” sözüyle başlayan düşünceler, ölçümlemenin anlamını sorgulayan bir iç konuşmaya dönüşür. Kurumsal dünyada hedefler genellikle yukarıdan belirlenir, çalışanlar da bu çerçevede performanslarını sayılarla kanıtlamaya çalışır; ancak zamanla hedefin ardındaki “neden” kaybolur. Hedefler anlamla buluşmadığında, çaba yüzeyde kalır. Gerçek başarıyı tanımlayan şey, yalnızca kâr ya da büyüme değil, sürdürülebilirlik ve değer yaratmadır. Drucker’ın ölçme vurgusu yönetimin temelini atarken, Kaplan ve Norton bunun tek başına yeterli olmadığını, kültürün ve öğrenmenin de ölçülmesi gerektiğini gösterir. Dönüştürücü liderlik anlayışı ise, insanı merkeze alarak ölçümleri bir araç, anlamı ise amaç haline getirir. Çünkü insan performansı yalnızca baskıyla değil, inanç ve aidiyetle beslenir. Tıpkı Butan’da mutluluğun gözlerde aranması gibi, liderliğin de asıl ölçütü insanların içsel tatminidir. Gerçek lider, hedef koymaktan çok anlam yaratır; stratejisini rakamlardan değil, insanın kim olmak istediğinden besler.