Sanayi Devrimi’nden günümüze, takvimsel olarak çok uzun yıllar geçmedi. Ancak modern yaşam öyle hızla gelişti ki, işyerinde eskiler-yeniler, tecrübeliler-yeni başlayanlar gibi her türlü sınıflandırma anlamını büyük ölçüde yitirdi. Kuşakların yeni isimlerle hızla iş hayatına katıldığı bir dönemde, şirketler de çalışanlar gibi büyük bir dönüşüm içinde.
Çalışan gücü, “personel” olarak adlandırılmaktan “İnsan Kaynakları”na evrildi. Piyasa koşullarına uyum sağlama zorunluluğu, şirketlerin de kabuk değiştirmesini kaçınılmaz kıldı.
Hayatın hiçbir alanı diğerlerinden tamamen izole olarak değerlendirilemez elbette. Birbirne bağlı bir düzende yaşıyoruz; hayatın içindeki her şey, her şeye etki ediyor. Çevresel krizler, sağlık problemleri ve ekonomik dalgalanmalar sadece iş hayatındaki bireyleri değil, hayatın tüm alanlarında var olmaya çalışan herkesi etkiliyor. 2000’li yılların başında “kelebek etkisi” kavramı karmaşık bir teoriyken, Covid-19 pandemisiyle birlikte hepimiz, diğerlerinin yaptıklarının üzerimizdeki etkisini yaşayarak öğrenmiş olduk.
Bu yüzden artık sadece kendi sosyal birimimiz (aile, şirket, ülke) için değil; başkalarının yaşadığı sıkıntılar, tehlikeler ve kötü olasılıklar için de eskisinden çok daha fazla kaygılanıyoruz.
Dijital çağda bilgi akışı anlık. Sadece mesajlarımıza bakmak için elimize aldığımız telefonla, birkaç dakika içinde maruz kaldığımız bilgi yoğunluğu, sadece veri analiz becerimizi değil, psikolojimizi de fazlasıyla zorluyor. Her an yeni tehditleri, tehlikeleri güncelliyor ve içten içe “güvende olma” ihtiyacımızı daha da ulaşılmaz bir noktaya taşıyoruz. İşte tam da bu nedenle, şirketlerin yüksek performans hedeflerine koşarken yönetmeleri gereken en önemli konulardan biri, çalışanlarına güvende oldukları bir iş ortamı yaratabilmek. Yapılan araştırmalar, yüksek performans gösteren ekiplerin temel ihtiyaçlarının başında psikolojik güvenliğin geldiğini gösteriyor.
Global ölçekte yaşanan ekonomik çalkantılar, sektörel krizler, maliyet baskıları, yetenek ihtiyaçlarının değişimi gibi faktörler iş akışını etkilerken, işyerinde psikolojik güvenlik konusu artık bir trend değil, öncelikli bir ihtiyaç haline geldi.
Peki bu ortamda, başarıyı getirecek çalışan özellikleri neler?
İnisiyatif alabilme, yeni fikirler önerebilme, deneyim paylaşımı (özellikle hatalardan öğrenilenler), geri bildirim alma-verme ve kriz anlarında ekip olarak birlikte hareket edebilme becerileri ilk sıralarda geliyor.
Ancak, çalışanlar bu becerilere sahip olsalar bile, eğer işyerinde psikolojik güvenlik yoksa, yeteneklerini tam anlamıyla ortaya koyamıyorlar. Ya sınırlı bir ölçüde kullanıyor, ya da tamamen geri çekiliyorlar. Yaş, tecrübe ve kıdem farklılıkları, liderlerin tutumları, iş kaybetme korkusu, cinsiyetçi yaklaşımlar gibi pek çok faktör, işyerindeki güven ortamını zedeleyerek büyük bir potansiyel kaybına yol açıyor.
Nereden ve Nasıl Başlamalı?
Sorunlar olduğu kadar çözümler de var elbette. Japonların geliştirdiği problem çözme tekniklerinin sanayi devrimine yaptığı katkıyı düşünürsek, aynı perspektifle yaklaşmak doğru olacaktır: Tanımlayarak.
Daha sade ve popüler bir dille söylersek: Fark ederek.
•Şirket kültürümüzde hangi dinamikler var?
•Bizi durduran/yavaşlatan unsurlar neler?
•Yöneticiler ekipleriyle şeffaf ve güvene dayalı bir ilişki içinde mi?
•Çalışanlarımız, işyerinin ötesinde özel hayatlarında ne tür zorluklar yaşıyorlar?
•Kadın çalışanlarımızı sadece sayısal olarak eşitlemeye mi çalışıyoruz, yoksa çalışma ortamındaki ihtiyaçlarını da görebiliyor muyuz?
•Çalışanlarımız hata yapma cesaretini gösterebiliyorlar mı?
Bu sorular sadece birkaç örnek. Asıl önemli olan, bu soruları ekipçe, birlikte oluşturmamız.
Farkındalık yaratmanın ve güven ortamını inşa etmenin adımları, anketler, odak grup çalışmaları ve bire bir görüşmeler gibi yöntemlerle başlayabilir.
İşyerinde psikolojik güvenlik, sadece çalışanların iyi hissetmesi için değil, şirketlerin sürdürülebilir başarısı için de vazgeçilmez bir ihtiyaç.
Şimdi soru şu: Kendi kültürünüz ve ihtiyaçlarınız için en uygun başlangıç noktası hangisi?
İşyeri Ortamında Psikolojik Güvenlik,Bir Lüks mü, Zorunluluk mu?
Tarih