Jeolojik tarihteki büyük yok oluşlar

Tarih

Gezegenimiz, oluşumundan başlayarak sürekli değişim ve dönüşüm süreçlerine sahne olmuştur. Canlılar ortaya çıktıktan sonra “yok oluş – yeni türler” döngülerinin etkileri görülmeye başlamıştır. Yok oluş, türlerin yeryüzünden tamamen kaybolmasıdır, türlerin %75’inden fazlasının kısa zamanda ortadan kalkması kitlesel yok oluştur, nedeni olarak neredeyse hepsinde volkanik aktivite veya asteroid çarpması öne çıkan varsayımlardır. Sonuçta okyanusların oksijensiz kalması, evrimsel değişimler, yok oluşları kaçınılmaz kılmıştır. Milankoviç döngülerinin de etkisiyle tekrarlayan buzul çağları gezegende yok oluşları tetiklemiştir. Dünya tarihinde bilinen beş büyük kitlesel yok oluş “Big Five”lar olarak adlandırılmıştır. Yok oluşlar, biyolojik çeşitliliği azaltırken, evrimin yeniden şekillenmesinde de rol oynamaktadırlar. Bu konuyu ele alırken beş büyük yok oluşun nedenlerini, sonuçlarını ve günümüze etkilerini incelemeyi, ortaya çıkabilecek olası altıncı büyük yok oluşa dikkat çekmeyi amaçladım.
Prekambriyen dönemde, ~2,4 milyar yıl önce fotosentez yapan fitoplanktonların (Planktonlar, Gelecek Yöneyim sayı 17) etkisiyle atmosferde serbest oksijen aşırı yükselmiş, büyük oksidasyon olayı yaşanmış, oksijen olmadan yaşayan canlılar (anaerobikler) büyük ölçüde yok olmuşlardır. ~720 milyon yıl önce, gezegenin neredeyse tamamının buz tabakalarıyla kaplandığı ileri sürülen “Kartopu Dünya” dönemi yaşanmış, yaşamın büyük kısmı yok olmuş, yalnız “mikroskopik ekosistemlerin” bir kısmı yok olmamıştır, sonunda çok hücreli ve karmaşık yapılı organizmalar ortaya çıkmıştır.
“BIG FIVE”
I- Ordovisiyen–Silüryen yok oluşu ~444 milyon yıl önce meydana gelmiş olan ilk büyük kitlesel yok oluştur, özellikle deniz canlılarında büyük kayıplara yol açmıştır. Gondwana süper kıtasının güney kutbuna doğru ilerlemeye başlamıası dev buzullar oluşturmuş, buzullaşma deniz düzeyini düşürmüş, sığ denizlerdeki canlı türlerinin %85’i ortadan kalkmış, yeni türler ortaya çıkmıştır. Günümüzdeki Norveç’in bulunduğu konumda meydana gelen devasa volkanik patlamalar veya asteroit çarpmasının yok oluşun nedeni olduğu varsayılmaktadır.
II-Geç Devoniyen yok oluşu ~372 milyon yıl önce ortaya çıkmıştır. Aşırı volkanik aktivite veya asteroit çarpması küresel iklim değişikliklerine neden olmuş, uzun süren soğuma ve ardından gelen ısınma döngüleri sonucunda okyanusların kimyası değişmiş, oksijen azalmış, deniz canlılarının %75’i yok olmuştur.
III- Permiyen–Triyas kitlesel yok oluşu, “Büyük Ölüm” (Great Dying) ~252 milyon yıl önce ortaya çıkmış olan en büyük kitlesel yok oluştur. Süper kıta Pangea dönemidir, nedeni Sibirya’da, yüzbinlerce yıl süren büyük ve yaygın volkanik aktivite olarak kabul edilir, Lavların yüzeye çıkması ile ~7 milyon km²’lik bir alanı kaplayan “ Sibirya Basamakları” (Siberian Traps) oluşmuştur; okyanlarda oksijen azalması, asit yağmurları, CO2 artışı sera etkisi yaratmış, türlerin %90–95’i, kara omurgalılarının %70’i yok olmuş, dinozorları ve memelilerin ataları bu dönemde ortaya çıkmıştır. Başka bir teori ise kuyruklu yıldız veya asteroit çarpmasının yok oluşa neden olduğudur. Dönem ~10 milyon yıl sürmüştür.
IV- Triyas–Jura yok oluşu ~201 milyon yıl önce volkanik etkinlikler, küresel ısınma, okyanuslarda oksijen azalması türlerin %70–75’ini yok etmiş, dinozorlar çoğalmaya başlamışlardır. Pangea’nın parçalanma sürecinde ve Atlantiğin açılma aşamasında, meydana gelen volkanik dengesizlikler etkili olmuştur.(Central Atlantic Magmatic Province – CAMP). Büyük lav akıntıları veya asteroit çarpması sonucu sera gazlarının artışı meydana gelmiş, denizlerde oksijen azalmasının nedeni olarak görülmektedir.
V- Kretase–Paleojen (K-Pg) yok oluşu ~66 milyon yıl önce Meksika körfezindeki Yukatan yarımadasına çarpan 10 km. çapındaki meteorun, Chicxulub adı verilmiş olan,180 km. çapında, 20 km derinliği olan bir kraterin oluşmasına neden olmuştur. Dev tsunamiler, yangınlar, atmosfere yükselen toz, kül ve sülfat ile güneş ışığı engellenmiş, yıllar süren karanlık ve soğuk dönem sonucunda fotosentez durmuş, besin zinciri çökmüştür, soğuma ve ardından sera gazlarının artışıyla aşırı ısınma olmuş, tüm türlerin yaklaşık %75’i, dinozorların (kuşlar hariç) tamamı yok olmuştur. Bazı kuş ve balık türleri, memelilerin bir kısmı kurtulabilmiştir. Hayatta kalan memeliler, kuşlar ve küçük sürüngenler, boşalan ekolojik boşlukları doldurarak yeni bir evrimsel çağın başlangıcını yapmışlardır. Memelilerin artışı ilkel primatların ortaya çıkması ve buradan insanın evrimleşmesine gidişin temelini hazırlamıştır.
“MİNÖR YOK OLUŞLAR”
Bunlar büyük yok oluşlara göre daha kısa süreli olmuş, kayıplar daha az düzeyde kalmış biyolojik krizlerdir. En önemlilerinden biri Geç Eosen yok oluşu olup 34 milyon yıl önce Antarktika’nın buzlanmaya başlaması sonucu oluşan soğuma ile ortaya çıkmış, ~10.000 yıl önce iklim değişikliği mamut, mastodon, dev tembel hayvanlar gibi canlıların yok olmasına neden olmuştur. Konumuz “büyük yok oluşlar” olduğundan küçük yok oluşların yalnızca adlarıInı vermekle yetineceğim. Ediacaran yok oluşu, Kambriyen yok oluşları, Devoniyen dönemi ara yok oluşları, Karbonifer–Permiyen küçük yok oluşları, Geç Triyas küçük yok oluşları, Kuvaterner yok oluşları bunlardan bazılarıdır.
“ALTINCI YOK OLUŞ” !
Günümüzde “altıncı yok oluş” beklentisi ve kaygısı vardır; bu dönemin başladığı, ancak kitlesel olup olmayacağı, yani türlerin %75’inden fazlasının yok olup olmayacağı, henüz bell değildir. Gidişin yavaşlatabileceği, hatta durdurabileceği düşünülmektedir. Nedenleri Antroposen olarak adlandırılan insan kaynaklıdır, habitat bozulması, küresel ısınma, okyanus asitlenmesi, buzulların erimesi, aşırı avlanma, plastik, ağır metaller, tarım ilaçları ve kimyasal atıklardır. İnsan, doğal süreçleri değiştiren ve gezegenin geleceğini şekillendiren başlıca faktör haline gelmiştir, doğal yok oluş hızından yüzlerce kat daha hızlı ekosistemi yok etmektedir. Bu ortamda amfibiler, mercan resifleri, büyük memeliler ve kuşlar yüksek risk altındadırlar. Tozlaşma kaybı, temiz su ve gıda yetersizliği, iklim dengesi bozulması, yalnızca doğayı değil doğrudan insan yaşamını da tehdit etmektedir. Göçler, gıda krizi, sağlık sorunlarının artışı, sosyal eşitsizliklerin derinleşmesi gibi toplumsal ve ekonomik etkileri kaçınılmazdır.
İklim sorunlarını çözme yolunda yenilenebilir enerjiye geçiş acilen uygulanması gereken önemli bir başlangıçtır. Bireysel düzeyde bilinçli tüketim ve yaşam tarzı değişiklikleri, küresel işbirliği ve iklim anlaşmalarının da desteğiyle kısır döngünün kırılma şansı olabilecektir. Biyo-çeşitliliğin korunması insanlığın sorumluluğundadır.
Günümüzdeki yok oluşlar doğal olmayıp insan kaynaklıdır ve hala geri döndürülebilir durumdadır, yok oluşları anlamak, sadece geçmişi bilmek değil, aeleceğimizi korumak için zorunluluktur. Doğanın dengesini sarsan etkenleri azaltmak, sürdürülebilir bir yaşam modeli geliştirmek gerekli hale gelmiştir. Eğer doğru ve hızlı adımlar atılmazsa, bir sonraki kitlesel yok oluşun başrolünde insanlar olacaktır.
Koruma bilinci “altıncı yok oluşu” engellemenin anahtarıdır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Ekibi Değiştirmek Kolay; Ya Kendini.

Kurumlarda gerçek ve sürdürülebilir dönüşümün anahtarı, dışsal değişikliklerden (ekip veya organizasyon şeması değişimi) ziyade liderin kendi içsel dönüşümünden geçer. Ekibi değiştirmek kolay olsa da, bu yalnızca görünürde bir hareket yaratır ve liderin iş yapış biçimi, öncelikleri ve alışkanlıkları sabit kaldıkça sonuçlar tanıdık kalır. Metin, kurumsal dönüşümün liderin öz-farkındalık ve öz-önderlik becerilerini geliştirmesiyle ivme kazandığını, bu becerilerin stres dayanıklılığını, performansı ve ilişkileri iyileştirdiğini vurgular. Etkili değişim için liderin "önce ben neyi bırakacağım?" sorusunu sahiplenmesi, savunmayı askıya alarak dinlemesi ve Dunning–Kruger tuzağından kaçınıp entelektüel alçakgönüllülük göstermesi gerekir. Kültür, liderin söyledikleriyle değil, örnekledikleri ve ödüllendirdikleriyle şekillenir; bu nedenle lider değişmeden kültürün değişmesi beklenemez. Pratikte bu, eski öncelikleri durdurmak, düzenli dinleme halkaları oluşturmak ve liderin kendi gelişim planlarını şeffaflıkla paylaşmasıyla başlar. Nihayetinde, hız ile ilerleme aynı şey değildir; en zor olan, yani liderin kendi davranışlarını değiştirmesi, ekibin değişmek zorunda kalması yerine istemesini sağlayan ve uzun vadede en verimli olan başlangıç noktasıdır.

Kişinin, “var olsun” diye uğraştıklarının yoklukları ile sınavı…

İnsan çoğu zaman sahip olduklarından çok, kendisinden esirgenenlerin peşine düşer; bu eksiklik duygusu kişiliği, kararları ve davranışları şekillendirir, hatta toplumsal sorunlara kadar uzanır. Freud’un “kişilik bastırılmış arzuların toplamıdır” sözüyle örtüşen bu hal, çocuklukta duyulmayan bir “aferin”den, iş dünyasında engellenen fırsatlara kadar her yerde kendini gösterir. Eksiklikler bazen sanatta yaratıcı güce dönüşse de çoğunlukla tatminsizlik, gösteriş merakı ve hatta şiddet olarak geri döner. Çözüm ise V.I.T.R.I.O.L. mottosunda gizlidir: insanın kendi iç derinliklerine inip arınması ve gizli taşını keşfetmesi.

Ünvanlar geçer, iyilik kalır

Çoğu insanın hayattaki hedefi meslek, para ya da başarı olurken “iyi insan olmak” çok az dile getirilen ama en kıymetli hedeftir; unvan, makam ve servet bir yere kadar taşırken, asıl değer vicdanla barışık kalabilmekte ve küçük anlarda erdemli seçimler yapabilmektedir. Haksızlığa karşı ses çıkarmak, menfaati reddetmek, affetmek gibi görünmeyen anlar insanın gerçek karakterini belirler. Toplum kalıplar dayatsa da, insanı ölümsüz kılan şey unvanı değil, “iyi bir insan” olarak hatırlanmasıdır.

İnsan Kaynaklarında Ücretlendirme: Adaletin Kaybolduğu Yerde Güven de Kaybolur

Bir iş yerinde maaş sadece bordroya yazılan bir rakam değil, çalışanın gözünde değerinin ölçüsüdür; adil olmayan ücretlendirme motivasyonu düşürür, sessiz istifayı tetikler ve yetenek kaybına yol açar. Google’ın şeffaflık politikası ya da Tesla’nın performansa dayalı prim sistemi gibi örnekler güveni artırırken, kişisel ilişkilere dayalı ücret farklılıkları ekip verimliliğini hızla yok edebilir. X kuşağı için güvence, Y kuşağı için şeffaflık, Z kuşağı içinse yan haklar ve esneklik öne çıkarken, en kritik nokta “eşit işe eşit ücret” ilkesinin korunmasıdır. Maaş, bir şirketin görünmeyen ama en güçlü sermayesidir; adalet sağlandığında güven, bağlılık ve verimlilik de beraberinde gelir.