“Less is more” “Diderot etkisi”nitersine çevirebilmek

Tarih

“Less Is More” “Diderot Etkisi”ni Tersine Çevirebilmek
Birkaç hafta önce dost meclisinde, bir arkadaşımız son teknoloji, ultra çözünürlüğe sahip bir televizyon aldığından keyifle bahsederken seti tamamlamak için bir de ses sistemi almak için araştırma yaptığından bahsetti. Bu aralar sosyal medyada çok meşhur olan kulağınız kaç yaşında testini 3 kez yaptık ve her seferinde kulak yaşı 45’in üzerinde çıktı. (Yaş aldıkça kulağımız tiz sesleri daha az duyar.) Bu farkındalık arkadaşımda nahoş bir sessizlik ve hayal kırıklığı yarattı. Sonrasında ise yeni televizyonun sesinin yeterli geleceğine karar verip bu ve sonrasında olabilecek yeni bir satın alma sarmalının önüne geçti.
Fransız filozof Denis Diderot, yeni bir bornoz aldıktan sonra evindeki diğer eşyaların artık “uyumsuz” göründüğünü fark etmiş ve onları da değiştirmeye başlamıştır. Bu hikâyeden esinlenerek tüketim davranışlarında bir lüks ya da yeni eşyanın, beraberinde diğer uyumsuz eşyaları değiştirme isteği yaratmasına “Diderot Etkisi” denmiştir. Harcama sarmalı, yeni bir ürün alımından sonra, tüketicinin onunla uyumlu diğer malları da almaya yönlenmesiyle başlar ve devam eder. Yeni bir blazer alırsın, gömleğin yakışmaz. Gömleği değiştirirsin, pantolon sırıtır, sonra ayakkabı, sonra saat. Zincir uzarda uzar.
Farkında olmadan hayatımızın bir döneminde bizlerde “Diderot Etkisi”ne bir şekilde farklı dozlarda maruz kalırız. Bir satınalma, diğer harcamaları tetikler. (Yeni lüks bir koltuk alınca, perdelerin ve halıların “eskimiş gibi” görünmesi, onları da değiştirme isteği, toplam harcamanın katlanması gibi) Yeni ve “daha iyi” bir eşya, çevresindeki her şeyi eski, uyumsuz ve yetersiz hissettirir. Böylece farkında olmadan bir tüketim zinciri başlar. (Ripple Effect / Chain Spending)
Daha makro veya sosyolojik düzlemde bu davranış, bazen statü gösterme isteğiyle de ilişkilendirilir. (Thorstein Veblen’in “gösteriş tüketimi” teorisi). Ancak bu, Diderot etkisine göre daha genel bir çerçevedir ve Ortadoğu zihniyeti ağır basan toplumlarda daha yoğun görüldüğünü düşünüyorum. (Bir lüks eşya aldıktan sonra diğerlerini de değiştirme isteğiyle harcamaların artması.)
Diderot etkisi tıpkı bulaşıcı bir hastalık gibi hem sizi hem de çevrenizi önce yavaştan sonra giderek artan ivmeyle etkilemeye devam eder. Diderot amca günümüzde yaşasa sadece parasının hepsini bitirmekle kalmaz üzerine dağ gibi kredi kartı borcu da olurdu.
Sosyal medya, kredi kartlarından 24 saat kolayca alışveriş imkanı, telefon ve bilgisayarınıza gelen sürekli bildirimler ve televizyondan davul çalarak duyurulan muhteşem Kasım çılgınlıkları… Hepsi oltanın ucundaki yem misali bizi alışverişe çağırıyor. Bu Kasım ben de ucundan bu furyaya kapıldım. Hangi platformda indirim var, neresi daha uygun derken eve anlamsız kargolar gelmeye başladı. Gerçekten bazıları anlamsız bazıları ise farklı markalarda muadil ürünler bile olabiliyordu.
Anladım ki bu aşamada mantığınız pekte işe yaramıyor hatta sizi alışverişe devam ettirmek için garip bahanelerde üretmekte pekte maharetli olabiliyor.
Gazdan ayağımı çekip frene basmak için eğitimlerde sadeleşmenin önemini vurgulamak için kullandığım Türkçe’ye azı karar çoğu zarar olarak çevirebileceğimiz “Less is More” tekniğini/telkinini kulanmaya karar verdim. Evet, “Diderot Etkisi”ni tersine çevirmek için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Öncelikle Anadolu’da önemli kararlar vermeden önce üzerine bir yatalım dediğimiz ve en az bir gece geçtikten sonra verdiğimiz veya vereceğimiz kararı netleştirdiğimiz ananevi tekniği kullanmaya başladım. Koçlar gibi alışveriş sepetimi doldurdum hatta acaba dediğim ürünleri bile seçip kendimi sınırlamadım. Toplam sepet tutarını görünce yok artık dediğim anlar bile oldu. İşte sihirli an burada başlıyordu. Alışverişi tamamlamadan platformdan ayrılıyordum. Ertesi gün tekrar neler seçtiğime keyifle bakarken buna gerek yok, bu pekte işe yaramazmış diye sepetten tek tek ürünleri eliyor ve bekleyerek ne kadar doğru yaptığımı bir kez daha görüyordum. Burada ustalık, tetikleyici etkiyi tersine çevirebilmekteydi. Yeni bir satınalmanın seni tüketim çukuruna sürüklemesine izin vermek yerine, azaltmanın tetikleyici gücünü seçip, ekleme yerine çıkarmayı başarabilmek.
Giysilerinden uyumsuz ve artık pekte kullanmadığın üç beş parçayı çıkardığında geriye kalan kıyafetler daha bir anlamlı olmaya başlar. Kıyafete değil, stile odaklanırsın. Çokluk değil, uyum değer kazanır.
Profesyonel hayatta da işler farklı işlemez.
Gereksiz bir raporu masadan kaldırırsınız, ekip daha hızlı sonuç üretir. Bir eksi, bir artıyı tetikler. Bu psikolojik bir oyundur. Beyin karşısında açılan boşluğu doldurmak ister. Fakat bu kez doldurduğu şey tüketim değil, sadeliktir.
Uyumsuzluk hissiyle başlayan Diderot etkisinin tahrik edici oyununu bu hissi anlayıp yönetebilenler kazanır.
Bu, stratejik yönetimde “risk kaynağını sistemden çıkarma” prensibinde karşılık bulur. Sorunu tetikleyeni ortadan kaldırdığınızda zincir kırılır. “Kaynağı kes, semptomla uğraşma.” Azalt, sadeleştir, nefes al.
Diderot etkisini tersine çevirmek, aslında karar yükünü azaltma sanatıdır. Karar vermek yorarken karar sayısını azaltmak güçlendirir. Zihinsel boşluk açıldığında hızlanırsın. Gereksiz uyumsuzluklarla uğraşmazsın. Bu, kişisel yaşamda olduğu kadar iş hayatında da ciddi bir verimlilik avantajı getirir.
Doğru yönetildiğinde Diderot etkisi yalnızca tüketimi tetikleyen bir psikolojik refleks değil,
minimalizmi, odağı ve stratejik düşünceyi tetikleyen bir kaldıraç haline gelir. Bazen ilerlemek için daha fazla eklemek değil bir şeylerden kurtulmak gerekir. Tıpkı bir heykeltıraşın taştaki fazlalıkları çıkara çıkara finalde eserini ortaya çıkarması gibi. Mükemmellik, artık çıkaracak bir şey kalmadığı zaman gerçekleşecektir.
“Less is more” bir performans disiplini, bir stratejik duruş, bir zihinsel disiplin ve yönetim aracıdır. Amaç doğru işe yoğunlaşmaktır. Çıkarmak cesaret ister. “Bir şeyi eksiltebilmek” ise farkındalık, disiplin ve soğukkanlılık gerektirir.
Güç, çoğu zaman eklediklerinizde değil, çıkarmaya cesaret ettiklerinizdedir.
Bazen ilerlemek için bırakmak gerekir. Sen en son ne zaman “Yeter artık veya sal gitsin” diyebildin?

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Mobbing’in mikro dalgası, ofis ısınırken ilişkiler soğuyor(Kurumsal gerçekler – ekonomi mizahı serisi 2)

Plaza dünyasında kahve makinesi, yazıcıdan daha çok çalışır.Her sabah...

Kadınlara yüklenen toplumsal Kodlar ve özgürleşmenin yeni dili

Kadınlar yüzyıllardır toplumsal düzenin taşıyıcısı olarak görülmüştür. Oysa çoğu...

Alışveriş Listesinin Gücü

Alışveriş listesi dediğin, aslında hayatın küçük ama inanılmaz güçlü...

Asit Test Oranı,Stoklar Olmadan Kaç Gün Dayanabiliriz

XYZ Tekstil A.Ş.’nin dördüncü kattaki yönetim katında sabah ışığı...