Liderlik Arayışı: Arketipten Otantikliğe

Tarih

Sık sık liderlik ile ilgili yazılara denk geliyorum; ya çok popüler olduğu için ya da algıda seçicilik nedeniyle. Herkesin üzerinde hemfikir olduğu, “budur” dediği bir liderlik tanımı yok. Okudukça, “onu da mı lider yapacak?” diye düşündüğüm anlar oluyor. Sonra kendi liderlik stilimi, zaman içindeki değişimini, gelişimini düşünüyorum. Eski kuşaklar “Lider olunur mu, doğulur mu?” tartışmasını sürekli yaşattılar bize. Belki de bu yüzden, toplumun genel kabul görmüş arketip lider özelliklerini taşımıyorsan, lider değilsin, olamazsın diye düşündüm uzun süre. Sonra “kendi liderin olma” tanımını gördüğümde çok etkilendim: benim için güvenli bir alan olmuştu, kimseyle yarışmıyor; sesimin birilerinden daha yüksek çıkması gerekmiyordu. Değerler, amaç, aidiyet, adanmışlık, ilham verme, ekip ruhu gibi bileşenler ilgimi çektikçe, daha çok okudum, araştırdım, gözlemledim.
Yıllar içinde beni çok etkileyen anonim bir sözden ilham aldım: “Gençken yanınızda olmasına ihtiyaç duyduğunuz birine dönüşün.” Yaş aldıkça ve kariyer yolunda ilerledikçe, “keşke yanımda olsaydı dediğim yöneticinin hayali” şekillendirdi liderliğimi. Sezgilerim, nerelerde gelişmem gerektiğini; ekibimden gelen pozitif geribildirimler korumam gereken özelliklerimi işaret etti. Elbette burada bahsettiğim akademik liderlik müfredatları değil sadece; çalışma hayatı, yüksek lisans ve koçluk süreçleri içinde biçimlenen bir liderlik.
Kulağa kolay geliyor belki, ama otantik liderlik, bireyin kendi değerleriyle uyumlu, içten ve şeffaf bir liderlik tarzı benimsemesini ifade ediyor. Bu yaklaşım, liderin hem kendisiyle hem de çevresiyle kurduğu ilişkinin samimiyetine dayanıyor. Otantik liderler, başkalarının beklentilerine göre şekillenmek yerine, içsel pusulalarını takip ediyorlar. Bu yönüyle, geleneksel liderlik anlayışlarından ayrılıyor ve daha kapsayıcı, empatik bir liderlik modeli sunuyor.
Luthans & Avolio’nun 2003 tarihli çalışması, otantik liderliği dört temel bileşenle tanımlar:
1.Kendini fark etme (Self-awareness)
2.İlişkilerde şeffaflık (Relational transparency)
3.Dengeli karar verme (Balanced processing)
4.İçsel ahlaki bakış (Internalized moral perspective) *
Bill George gibi başka kuramcılar ise “amaç (purpose), değerler (values), ilişkiler (relationships), disiplin (self-discipline), yürekle liderlik (leading from the heart)” gibi boyutları da öne çıkarır.
Son dönemde yapılan araştırmalar, otantik liderliğin etkilerinin hangi mekanizmalarla gerçekleştiğini, hangi koşullarda daha güçlü olduğunu ve hangi bağlamlarda sınırlarının olduğunu göstermeye başladı:
Sağlık sektörü: Mısır’da hemşireler üzerine yapılan bir çalışmada, otantik liderlik ile çalışanların iş hazırbulunuşluğu arasında pozitif, anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bu ilişkinin en güçlü aracılarından biri “çalışanların çevikliğinin” (workforce agility) olması pek çok olumlu iş davranışı ve performansı beraberinde getirmiştir.
Algılanan politik ortamlarda tampon rolü: Pakistan’daki kültürel kurumlarda yapılan araştırmada, çalışanlar içindeki örgütsel politik algıların (“organizational politics”) olumsuz etkileri—örneğin görev odaklı performans ve örgüt vatandaşlık davranışı—otantik liderlikle baskılanabiliyor; yani otantik liderlik, politik baskı algısının olumsuz sonuçlarını hafifletiyor.
Çalışan psikolojik kaynakları ve performans: Johnson’ın 2023 çalışması, otantik liderliğin çalışanların psikolojik kaynaklarını (örneğin güven duygusu, rol belirliliği) ve performansını, örgütsel aidiyet aracılığıyla etkilediğini buluyor.
Otantik liderlik hem bireysel hem de kurumsal düzeyde derin bir dönüşümün kapısını aralıyor. Akademik çalışmalar, bu liderlik biçiminin sadece “iyi hissetmek” değil; performans, sürdürülebilirlik, bağlılık, psikolojik güven gibi somut çıktılarını da desteklediğini gösteriyor. Kariyerinizin sonunda geriye dönüp baktığınızda, yalnızca başarılarla değil; değerlerle örülmüş bir liderlik hikâyesi görmek, bu yolculuğun en anlamlı meyvesidir.
Geriye dönüp baktığınızda, ardınızda hangi liderlik hikâyesini bırakmak istersiniz?”
Kaynak: PositivePsychology

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Ekibi Değiştirmek Kolay; Ya Kendini.

Kurumlarda gerçek ve sürdürülebilir dönüşümün anahtarı, dışsal değişikliklerden (ekip veya organizasyon şeması değişimi) ziyade liderin kendi içsel dönüşümünden geçer. Ekibi değiştirmek kolay olsa da, bu yalnızca görünürde bir hareket yaratır ve liderin iş yapış biçimi, öncelikleri ve alışkanlıkları sabit kaldıkça sonuçlar tanıdık kalır. Metin, kurumsal dönüşümün liderin öz-farkındalık ve öz-önderlik becerilerini geliştirmesiyle ivme kazandığını, bu becerilerin stres dayanıklılığını, performansı ve ilişkileri iyileştirdiğini vurgular. Etkili değişim için liderin "önce ben neyi bırakacağım?" sorusunu sahiplenmesi, savunmayı askıya alarak dinlemesi ve Dunning–Kruger tuzağından kaçınıp entelektüel alçakgönüllülük göstermesi gerekir. Kültür, liderin söyledikleriyle değil, örnekledikleri ve ödüllendirdikleriyle şekillenir; bu nedenle lider değişmeden kültürün değişmesi beklenemez. Pratikte bu, eski öncelikleri durdurmak, düzenli dinleme halkaları oluşturmak ve liderin kendi gelişim planlarını şeffaflıkla paylaşmasıyla başlar. Nihayetinde, hız ile ilerleme aynı şey değildir; en zor olan, yani liderin kendi davranışlarını değiştirmesi, ekibin değişmek zorunda kalması yerine istemesini sağlayan ve uzun vadede en verimli olan başlangıç noktasıdır.

Kişinin, “var olsun” diye uğraştıklarının yoklukları ile sınavı…

İnsan çoğu zaman sahip olduklarından çok, kendisinden esirgenenlerin peşine düşer; bu eksiklik duygusu kişiliği, kararları ve davranışları şekillendirir, hatta toplumsal sorunlara kadar uzanır. Freud’un “kişilik bastırılmış arzuların toplamıdır” sözüyle örtüşen bu hal, çocuklukta duyulmayan bir “aferin”den, iş dünyasında engellenen fırsatlara kadar her yerde kendini gösterir. Eksiklikler bazen sanatta yaratıcı güce dönüşse de çoğunlukla tatminsizlik, gösteriş merakı ve hatta şiddet olarak geri döner. Çözüm ise V.I.T.R.I.O.L. mottosunda gizlidir: insanın kendi iç derinliklerine inip arınması ve gizli taşını keşfetmesi.

Ünvanlar geçer, iyilik kalır

Çoğu insanın hayattaki hedefi meslek, para ya da başarı olurken “iyi insan olmak” çok az dile getirilen ama en kıymetli hedeftir; unvan, makam ve servet bir yere kadar taşırken, asıl değer vicdanla barışık kalabilmekte ve küçük anlarda erdemli seçimler yapabilmektedir. Haksızlığa karşı ses çıkarmak, menfaati reddetmek, affetmek gibi görünmeyen anlar insanın gerçek karakterini belirler. Toplum kalıplar dayatsa da, insanı ölümsüz kılan şey unvanı değil, “iyi bir insan” olarak hatırlanmasıdır.

İnsan Kaynaklarında Ücretlendirme: Adaletin Kaybolduğu Yerde Güven de Kaybolur

Bir iş yerinde maaş sadece bordroya yazılan bir rakam değil, çalışanın gözünde değerinin ölçüsüdür; adil olmayan ücretlendirme motivasyonu düşürür, sessiz istifayı tetikler ve yetenek kaybına yol açar. Google’ın şeffaflık politikası ya da Tesla’nın performansa dayalı prim sistemi gibi örnekler güveni artırırken, kişisel ilişkilere dayalı ücret farklılıkları ekip verimliliğini hızla yok edebilir. X kuşağı için güvence, Y kuşağı için şeffaflık, Z kuşağı içinse yan haklar ve esneklik öne çıkarken, en kritik nokta “eşit işe eşit ücret” ilkesinin korunmasıdır. Maaş, bir şirketin görünmeyen ama en güçlü sermayesidir; adalet sağlandığında güven, bağlılık ve verimlilik de beraberinde gelir.