Kurumlar için yönetim çok önemlidir. Bu yönetimin en önemli kollarından biri de müdürlerdir. Bunda kurumun cinsi fark etmez. Holding, şirket, belediye ve benzerleri olabilir.
Ülkemizde bir liyakatsizlik gerçeği oldugu doğrudur. Ancak liyakatli ve vizyoner kişilerin bilinçli olarak tercih edilmediği de bir gerçektir. İşini doğru yapacak vizyoner insanlar yerine hemşehri, kendilerinden veya akraba müdürler tercih sebebidir. Bu tercihlerde tecrübe de gerekmez. Rahat yönetilmesi yeterlidir.
Bu tarz müdürlerin çok fazla bulunduğu yerlerden biri de kültür ile alakalı bölümleri yönetenler olduğunu düşünüyorum. Yıllardır pek çok Kurumda türlü türlü bu tip müdürü ile karşılaştım. Evde temizlik yaparken belediyeye çağırılıp toplantıya parmak arası terlikle katılanından başkana gereksiz övgüler yapanına kadar sürüyle müdür çıktı karşıma. Bu kişilerin başlıca ortak noktaları kültürle uzaktan veya yakından alakaları olmamasıydı.
Proje olayını sadece insaat projesi olarak bilen belediyelerin hepsinde şu klasik cümleyi duyarsınız: “Paramız yok”.
Bu gerçeği yansıtmaz.
10 Kasım 1938’den itibaren bilincli olarak cahillestirilip kapitalizmin kölesi yapılmış toplumumuz için uydurulan bir kuyruklu yalan.
Belediyelerin tek geliri devletten aldıkları ödenek değildir. Emlak vergileri, kiralar ve pek çok gelirleri vardır. Bu gelirleri yok sayarlar. Aynı partiden belediyelerin birbirine bıraktığı borçlarsa ayrı bir komedi. At gözlüğü takmış bu kurumlar dünya çapında, gelir sağlayıcı vizyonsal projeler yerine asfalt yol ve kaldırım taşı döşerler. Bu, yıllardır süren psikolojik bir taktiktir.
Burada proje olayını da açıklamak istiyorum sizlere.
Proje nedir?
Proje, sürdürülebilirliği olan, toplumunun belli bir kısmına fayda sağlayan, bir hedefi olan, ülke ve toplumun gelişimi amaçlı, bünyesine çoğulcu katılım sağlayan, vizyonsal, programlı iş ve etkinliklerdir.
2009 yılında Avrupa Kültür Başkenti olan Litvanya’nin Vilnius kentinde katıldığım bir projeyi anlatmak istiyorum size.
Beş yıllık bir projeydi ve her yıl proje ortağı farklı bir ülkeydi. Ben üçüncü yıl programına katıldım. Projenin hedef kitlesi, ailesi alkol ve uyuşturucu yüzünden dağılmış, şiddet görmüş, travma yaşamış çocuklardı. Projenin bizden önceki ortağı Kenya, bizden sonraki yıl da Yemen’di.
Bu projede Türk sanatçılar ilk defa Litvanya’da eğitim verdi.
Proje, alkol ve uyuşturucu yüzünden aileleri dağılmış, şiddet görmüş ve travma yaşamış çocukların farklı kültürleri tanıyarak eğitilmeleri ve uyuşturucunun zararları konusunda bilgilendirilmesini amaçlıyordu.
Proje eğitimleri orman içinde bir kimsesizler yurdunda gercekleşti.
Projeye Kızılhaç, Vilnius Üniversitesi’nden psikologlar ve çeşitli eğitmenler destek verdi. Ben ve arkadaşlarım da orada çocuklara keman, korno, gitar eğitimleri verdik. Türk kültürü, müziği ve bestecilerini tanıttık.
Proje koordinatörü olan kişi profesyonel koro sefi ve eğitim bilimleri uzmanıydı. Litvanca, Rusça ve İngilizce biliyordu.
Şimdi durup bir düşünün. Ülkemizde hangi kültür müdürü iki yabancı dil biliyor? Hangisi şehrinin veya ilçesinin kültürel değerlerine hakim? Ülkemizde hangi müdür kurum kültürü kavramını biliyor?
Bol bol toplantı yapıp iş üretmek yerine en büyük becerileri havanda su dövmek olan müdürlerimiz için şu soruyu sormak gerekli bence.
Müdür, müdür müdür?