Odadaki Fil: Siber Güvenlik

Tarih

Günümüzün hızla gelişen dijital dünyasında, siber güvenlik tehditlerine karşı birkaç adım önde olmak sadece bir avantaj değil, aynı zamanda çağın zorunluluğudur. 2025 yılında öne çıkan birkaç önemli trend, siber güvenlik hakkında ne düşündüğümüzü ve nasıl uygulamalar yapmamız gerektiğini yeniden şekillendiriyor. Güncel durum ve bunun sizi ve organizasyonunuzu nasıl etkileyebileceği hakkında birkaç örnek vermek istiyorum.
Finansal riskler hiç olmadıkları kadar yüksek seviyeye ulaştılar. Siber suçlular 2024’te bazı ülkelerin GSYH’siyle yarışan bir meblağ olan 1,03 trilyon dolar kazandı. Bu kârlı endüstri sadece bireysel bilgisayar korsanlarını değil, organize suç örgütlerini de cezbetti; Güneydoğu Asya genelinde tahmini 220.000 kişi çevrimiçi dolandırıcılık operasyonlarında çalışıyor.
Yapay zeka hem tehdit hem de savunmanın kesişim noktasında yer alıyor. Kuruluşların %66’sı yapay zekanın 2025 yılında siber güvenlik sektöründeki en önemli etken olacağını düşünüyor, fakat %37’si şimdiye kadar bu teknolojiyi güvenli bir şekilde kullanmak için gerekli süreçlere oluşturabilmiştir. Karanlık web’de deepfake yaratmak için kullanılan araçlarda %223’lük bir arz artışı görüldü, bu da ikna edici sahte videolar ve sesler oluşturmayı sağlayan teknolojileri her zamankinden daha kolay ulaşılır hale getiriyor. Savunma tarafında ise yapay zeka, yeni siber güvenlik rolleri yaratıyor ve CISO (Chief Information Security Officer)’ların %91’i ekiplerinde yeni pozisyonlar oluşturmasını bekliyor.
İnsan unsuru savunması zor alanlar yaratmaya devam ediyor. Saldırganların teknoloji yerine insanları manipüle ettiği sosyal mühendislik, geçen yıl kuruluşların %42’sinde güvenlik tehditlerine sebep oldu. Bir siber güvenlik uzmanı, “Suçlular teknolojik savunmalarınızı yenemediğinde, onlara anahtarları vermesi için insanları kandıracaklar.” uyarısında bulundu. Bu nedenle çok faktörlü kimlik doğrulama 2025’te çok büyük önem kazandı.
Jeopolitik gerilimler de siber alana sıçradı. Kuruluşların yaklaşık %60’ı uluslararası çatışmaların güvenlik stratejilerini doğrudan etkilediğini bildiriyor. Hacktivistler, siber suçlular ve devlet destekli aktörler arasındaki çizgiler bulanıklaşmaya devam ediyor ve motivasyonların finansal kazançtan ideoloji ve politikaya kadar uzandığı karmaşık bir tehdit ortamı yaratıyor.
Tedarik zinciri güvenlik açıkları da başka zorluklar yaratıyor. Büyük kuruluş liderlerinin %54’ü tedarik zincirini siber dayanıklılıklarının önündeki en büyük engel olarak gösterirken, modern işletmenin birbirine bağlı doğası kademeli risk yaratıyor. 2024’te hatalı bir güvenlik güncellemesi, birden fazla sektörde 5 milyar dolarlık kayba neden olarak dijital ekosistemimize ne kadar bağımlı hale geldiğimizi kanıtladı.
Fidye yazılımları, CISO’ların %57’si tarafından en büyük endişeleri olarak nitelendiriliyor. “Hizmet Olarak Siber Suç”un yükselişi, teknik giriş engelini ortadan kaldırarak teknik uzmanlığı olmayanların bile sofistike saldırılar başlatmasına olanak tanımaya başladı.
Bu konudaki yasal düzenlemeler ise hem yardımcı hem de engelleyici bir unsur. Liderlerin %78’i siber düzenlemelerin riski etkili bir şekilde azalttığını düşünüyor, ama %76’sı farklı yargı alanlarında düzenleyici parçalanma ile mücadele ediyor. Bu durum, uyumluluk yükleri yaratarak kaynakların gerçek güvenlik iyileştirmelerine adanmasını zorlaştırıyor.
Belki de en mühim durum ise, kuruluşların üçte ikisinin kurum içi siber güvenlik yetkinliklerinde orta ila kritik düzeyde eksiklik bildirmesi. Kuruluşların sadece %14’ü günümüz tehditlerini ele almak için gerekli ekip ve becerilere sahip olduklarını güvenle söyleyebiliyor.
Bu zorluklara rağmen olumlu yönde gelişmeler de hızla devam ediyor. Kuruluşlar siber güvenliğe daha fazla yatırım yapıyor, daha iyi araçlar ve eğitimlerle kendilerini daha dirençli hale getiriyorlar. Siber güvenlik sigorta pazarının 2027’ye kadar iki katına çıkması bekleniyor, bu da önlenemeyen olaylara karşı finansal koruma sağlıyor.
Bu karmaşık ortamda yol haritası çizerken, en başarılı kuruluşlar teknolojik çözümleri insan farkındalığını, düzenleyici uyumluluk ve stratejik planlama ile birleştirebilenler olacaktır. Savunucular ve saldırganlar arasındaki devam eden satranç maçında, bu trendler hakkında bilgi sahibi olmak, dijital varlıklarınızı güvende tutmak için atacağınız ilk adımdır.

1 Yorum

  1. Dünya çok değişik bir yer haline geldi. Bir sürü güvenlik tehdidine birde akıllı siber güvenlik açığı eklendi.
    En sonunda biri çok büyük bir manyetik silah bulup bütün elektronik devreleri katledecek. 3. veya 4. dünya savaşı yine kılıç kalkanla yapilacak.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Vücudunuzu iyi tanıyor musunuz? Değerini biliyor musunuz onun?

Vücudumuzda pek çok organ vardır. Kalp, ciğer, böbrek v.s. Hepsi de önemli ve değerlidir. Özde bu organların hepsi et parçası olsa da hepsinin ayrı bir değeri vardır. Bu organların kimine irademiz ile yön verebilir, kimisine de veremeyiz.Tıpkı bir şirketin yönetim birimleri gibi. Her birim doğru çalıştığında şirkete yarar sağlayan bir organdır. Ama doğru çalıştığında! Dil de irademizle yön verebildiğimiz bir organdır. Nedir Dil? Bir et parçası. Dil’i kullanmak ise beyin ve akıl ister. Beyin de bir et parçasıdır aslında. Onu kullanma yeteneğine ise akıl denir. Dil ve dilin önemi ile ilgili pek çok atasözü ve deyim vardır Türkçe’de. "Dil mi güzel, dilber mi güzel?", “Dil’in kemiği yoktur.” v.s. Toplum olarak dilimizi doğru ve güzel kullanma konusunda çok kötüyüz. Doğru ve temiz Türkçe konuşma konusunda tam bir felaket olduğumuz bir gerçek. Özellikle 80’li yıllarda artan dezenformasyon günümüzde Nirvana’ya ulaştı. Bırakın temiz Türkçe konuşmayı, Türkçe konuşmayı beceremez olduk. Dilimizden, edebiyattan, zerafetten çok uzağız.Bir de işin öteki boyutu var. Güzel konuşmak. Düşünerek konuşmak. Lafını tartarak konuşmak.Bu konuda da felaketiz toplum olarak. Günlük yaşamın içinde sıkça görüyor bu. Sevgisizliğimiz konuşmamıza yansıyor. Şirketlerde de bu olay çokça var. Yöneticilerin çalışanlarla konuşurken kullandıkları dil çok önemli. Her çalışan faklı bir kültürdür çünkü. Yanlış kullanılan dil çalışanının psikolojisini ve verimliliğini olumsuz olarak etkileyebilir. Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyetin 100. yılı şerefine piyanist ve besteci Fazıl Say tarafından bir marş yazıldı. 100. Yıl Marşı. Elbette ki bu eseri beğenen de beğenmeyen de oldu. Bu çok normal. Ama ortada bir gerçek vardı. Emek. Bu eserin yazımı için saatlerce, günlerce çalışıldı. Düşünüldü. Orkestra ve koro provaları yapıldı. Kayıt yapıldı. Her biri ayrı bir emekti. Ne yazık ki özellikle sosyal medyada bu eseri kötü bir dille eleştiren çok oldu. Düşünelim şimdi. Toplumumuzun en büyük eksikliklerinden biri nedir? Sevgisizlik. Bir insanı, dünya görüşünü, davranışlarını sevmeyebilirsiniz. Sevmek zorunda da değilsiniz. Ortaya koyduğu eseri de beğenmeyebilirsiniz. Bu çok normal. Peki emeğe saygısızlık nedir? Bu ülke en çok emeğe saygısızlıktan kaybetmiyor mu yıllardır? Çocuğunuz yıllarca üniversite okudu, yüksek lisans, master, doktora yaptı ama işsiz. Alanınızda uzmansınız, yurt dışı tecrübeniz var, çift yabancı diliniz var, ama iki kelimeyi yan yanagetiremeyen adam müdür. Tıp literatürüne geçmiş buluşlarınız, ameliyatlarınız var ama kendi ülkenizde ikinci sınıf vatandaş durumundasınız. Bunlar emeğe saygısızlık değil mi? Sevin birbirinizi. Saygı gösterin emeğe. Size yapılmasını istemediğiniz şeyi başkasına yapmayın. Güzel şeyler söylesin diliniz. Sevgisizlik en kötü şeydir.

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.