Para & İtibar

Tarih

‘’Bana kazandığım ilk bir milyonun hesabını sormayın, daha sonra kazandığım her centin hesabını verebilirim. David Rockefeller’’
Dünyanın sayılı ailelerinden birine üyeyseniz ve sahip olduğunuz servet sizi dünya genelinde uluslar düzeyinde dahi farklı ve güçlü kılıyor ise o zaman dediğinizin ifade ettiği manayı da tartışmaya açmaya sanırım gerek duymazsınız. Tartışmak isteyenleri ise kendi mecralarına bırakarak asıl mevzuya gelelim.
Bu köşede aslında tüm yaşanmışlıkları ile geçen bir iş hayatından geriye kalan tecrübeler paylaşılmakta ve elden geldiğince okuyucusuna bir nebze de olsa katkı sağlamak amaçlanmaktadır. O nedenle sürçü lisan edersem şimdiden affımın kabulünü rica ediyorum. Amacım kurumları ya da şahısları yargılamak değil mevzuyu geriye kalan sonuçları ile paylaşarak yansımalarının faydalı olacağını ümit etmektir.
Para ve itibar her durumda birbirini tamamladığı öngörülen ama birbirinden tamamen ayrı dinamikleri olan unsurlardır. Hangisinin daha değerli olduğu ise her bireyin kendi önceliklerine ve yaşam felsefesine bağlıdır.
Para hizmet ve mal alımında/değişiminde herkesçe kullanılan ve genel kabullenilmiş bir değer ölçüsüdür. Detayına girmeyeceğim ama likit olması, taşınabilir, bölünebilir, çarpılabilir ve biriktirilebilirse herkesçe kabul görülen bir zenginlik sağlayan araçtır. İnsanların çalışmaları sonucunda genel kabul gördürülmüş ‘fiyat’ para veya değerli madenler olarak tanımlanan karşılıklarla elde ettikleri gelirleri ile bireylerin ihtiyaçlarını karşılamalarını ve ekonomik faaliyetlerde bulunmasına olanak verir. Bu sayede birey ne kadar farklılaşır ya da sahip olduğu deneyimi daha yükseğine kabul ettirebilirse o kadar bireysel özgürlük sağlayabilir. Yanlış kullanımı ve miktarı konusunda değer kaybı korkusu baş gösterirse de stres, bağımlılık, yanlış karar, başkalarının zararı söz konusu olsa da olumsuz yollara başvuru nedeni toplumsal eşitsizliklere ve kargaşaya da yol açabilmektedir.
İtibar ise bireyin ya da kurumun etki çevresi içerindeki insanlar ve diğer kurumlar karşısında ya da toplum içerisinde sahip olduğu saygınlık ve güven seviyesidir. Kişiden kişiye değişir, soyuttur, zaman içerisinde kazanılır ama en kötüsü ise çok kolay kaybedilebilir. Kavram olarak tek bir amacı vardır. İnsan ilişkilerinin gelişiminde esastır, güven oluşturur ve toplumsal statü kazandırır. İyi bir itibara sahipseniz birey olarak her zaman olmasa da yeni fırsatlar eninde sonunda önünüze gelecektir. Yeter ki arayışınızdan hiçbir zaman vazgeçmeyin ve kendiniz olun.
Para ve itibar birbirleri ile ilişki içerisinde kazanılmış olabilir. Elde edilen zenginlik itibar kazanmak hususunda bireye katkı sağlayabilse de yalnız para ile değil, sahip olunan dürüstlük, güvenilirlik etik davranışlar ile sürdürülen bir hayat ile elde edilen itibar sayesinde birey veya kurum her zaman daha kolay yeni maddi fırsatlar elde edebilir. İyi ve gerçekten manipüle edilmeden kazanılmış bir itibara sahip liderler insanların her zaman saygı duymasına ve lideri takip etmesine yada günü geçip ölse de anılmasına vesiledir.
Paradan ziyade kazanılmış ve/veya kazanılmaya çalışılan yeni ve etkin uzmanlıklar ile sahip olunan itibarın korunması koşulu ile iş hayatına yansıtılan her süreç bireysel özgürlüğü ve hayattan keyif almayı sağlar.
Paranız yok mu? Olsun. Hepimizin başına gelebilir. Yeni kapıları açmak için en büyük sermayeniz olan itibarınız yeter. Para kazanmak için eski yaşanmışlıklarınıza bakıp yüksek perdeden egonuzu şişirmeden danışmanlık, koçluk, eğitmenlik hatta ustalığa geri dönebilirsiniz yeter ki yaşamın tek sefer elde edilmiş bir deneyim olduğunu unutmadan kendi yolunuzu kendiniz çizin ve elden geldiğince sahip olduğunuz kadarı ile yaşayın. Ah etmeden, vah etmeden size bahşedilmiş yeteneklerinizin farkında olarak keyif alın yaşamaktan.
Meslek ve ona bağlı edinilen tecrübelerim içerisinde bir tanesi var ki unuttuğumu düşünüp yıllar geçse de bu satırları yazarken bir kez daha anımsadım. Tanınmış bir grubun önemli bir birimini yönettiğim yıllardı. Çalışma arkadaşlarımla beraber gerek marka değeri gerekse iş hacmi ve karlılık açısından önemli başarılara imza atsak da grubun diğer faaliyet kollarına göre benim iş kolumun gelecekte grup beklentilerine yeterli katkı sağlamayacağını anlamıştım.
Kendisi doğrudan söylemese de grubun sahibi değerli iş adamının da bu yönde bir kararı olduğunu düşündüğümden bağlı bulunduğum iş kolunun başındaki başkanla toplantı talep ederek makamına gittim. Amacım stratejik olarak izlenmesini öngördüğüm gelecek planını önce başkanla paylaşarak grubun geleceğine sorumlu bir yönetici olarak katkı sağlayabilmekti.
İki yol önerisi üzerinde görüşlerimi belirttim.
Birincisi küçülüp başka bir iş koluna cari bölümü bağlamak hatta beni bulunduğum görevden başka grubun yeniden yapılandırılmasında fayda öngörülen başka bir iş koluna atayarak o zamana kadar benden elde edilen ve beklenilen verimin yeni işe de yansıyacağını teyit etmek ve yapılacak düzenlenme ile alt seviye de dahi olsa oluşturulacak bir yönetim kadrosu ile mevcut işte devam etmenin büyütülme kararı yok ise yeterli olacağını belirttim… ki siz ‘siz’ olun bir üst makam sizi yeni bir göreve atamadıkça kendinize atama talep etmeyin, keyfinize ve işinize bakın
İkincisi ise zaten alt yapısını oluşturmuş olduğum mevcut iş kolunun başka bir iki iş kolu ile birleştirilmesi ile satışının yapılmasının gruba daha kısa sürede kazanç sağlayabileceğimizi belirtmek oldu.
Sonuç ne oldu dersiniz. Başkan yerine oynadığımdan korkmuş olsa gerek önce beni işten çıkartmayı ilk adım olarak yerine getirdi, ardından bir evet efendim memuru ile beraber ilgili öngörülerimi grubun sahibi iş adamına kendi görüşüymüşçesine pazarlayıp iş kolunu aynı belirttiğim şekilde çok doğru bir adımla yabancı bir gruba satarak grubun geleceğine önemli bir katkı sağladı.
İtibar kısmına geri dönecek olursak fikri mülkiyeti ele geçirip kendi lehine kullanan başkanın çalıntı itibarının kendi sorunu olarak halen içinde saklı kalsa da , benim açımdan sahip olduğum itibar ve iş deneyimi yeni kapıların açılmasına vesile olan çok daha iyi bir sürecin başlamasına imkan sağladı.
Hepimiz iş hayatında sonsuz sayıda olay ve karşılaşmalar ile deneyim elde ediyoruz. Paraya ve itibara hepimizin bakış açısı doğal olarak farklı. Gün sonunda siz kendinizi huzurlu hissediyor ve arkanızdan söz söyletmeyecek bir şekilde yolunuza devam ediyorsanız parayı her zaman ve şekilde kazanabilir ve itibarın verdiği keyfi kalan ömrünüzde gururla taşıma şansına sahip olursunuz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.

Müşteri sadakati mi, maliyet mi? İade süreçlerinin marka imajına etkisi

Alışveriş artık yalnızca ürün almak değil, markayla kurulan ilişkinin bir parçası. Bu ilişkinin en kritik aşaması ise iade süreci. Çünkü iade, bir markanın müşterisine gerçekten ne kadar değer verdiğini gösteren sınavdır. Müşteri açısından kolay ve destekleyici bir iade süreci, güven ve sadakat duygusunu pekiştirirken; markalar için bu süreç, kısa vadede maliyet yaratsa da uzun vadede güçlü bir imaj ve sadık müşteri kitlesi kazandırır. Zorlaştırılan iade politikaları ise kaliteyi gölgede bırakır, olumsuz deneyimler hızla yayılır. Dolayısıyla asıl mesele “maliyet mi, sadakat mi?” değil; “bugünü mü kurtaracağız, geleceğe mi yatırım yapacağız?” sorusudur. Çünkü markalar bilir ki güven, iade sürecinde kazanılır ve bir kez kaybedildiğinde hiçbir reklam bütçesiyle geri alınamaz.