İş hayatında ihanet, kimsenin elinde bıçakla dolaşmadığı ama herkesin iç cebinde küçük bir kesici alet taşıdığı bir dünyadır.
O alet bazen bir maili iletmemek olur, bazen bir fikri sahiplenmek, bazen de yalnızca bir gerçeği söylememek.Yani ihanet artık bir eylem değil; bir eksikliktir. Birinin “yapmadığı” bir şey, sizin güveninizi çökertir.
Bir zamanlar işe yeni girdiğim dönemde, ofiste herkes bana gülümsüyordu. İsimleri aklımda tutmaya çalışıyor, kahve molalarında ortak konular bulmaya gayret ediyordum. Gülümsemelerin samimi olduğunu sanıyordum. Bir sabah fark ettim: Gülümsemeler, iş yerinde selam değil, stratejidir.
Kimse sizi tanımak istemez; herkes sizi çözmek ister. Ne kadar güvenirsiniz, nerede sınır çizersiniz, hangi konularda sessiz kalırsınız… Bu soruların cevaplarını toplarlar, sonra bir gün gerektiğinde o bilgileri sessizce kullanırlar.
İş hayatında ihanete uğramamak için ilk öğrenilmesi gereken şey, samimiyetle güveni ayırabilmektir.
Samimiyet, duygusal bir jesttir; güvense ölçülmüş bir karardır.
Birisi size gülüyorsa, size yakın olduğu için değil; sizin yakın olmanızın ona ne kazandıracağını hesapladığı için gülüyor olabilir.
İnsan ilişkilerinde masumiyet azaldıkça, strateji artar.
Bir sabah toplantısında yöneticim, bir hafta boyunca üzerinde çalıştığım fikri kendi cümleleriyle sundu. Benim adımı anmadı. Kimse de sormadı. O an bir şey öğrendim: İhanet bazen yüksek sesle değil, suskunlukla olur. O sessizlik, odanın ortasında yankılanır ama kimse duymamış gibi yapar.
İhanet, bir an değildir. Bir süreçtir. Başlangıçta küçük bir sessizlikle başlar, sonra bir alışkanlığa dönüşür. Bir gün bakarsınız, insanlar sizinle aynı masada oturup başka masalara hizmet ediyordur.İşte o zaman anlamalısınız: Savaşlar artık açık cephelerde değil, toplantı odalarında yapılıyor.İhanete uğramamak için güçlü görünmek yetmez; tutarlı olmak gerekir. Güç, kısa süreli bir caydırıcıdır ama tutarlılık uzun vadeli bir savunmadır.Tutarlılığın sessiz bir ağırlığı vardır; insanlar farkında olmadan ona saygı duyar. Kimse, her gün aynı değerlere bağlı kalan birini kolay kolay satamaz. Çünkü sadakat, kendi varlığını bir “alışkanlık” hâline getiren kişiye yönelir.
Ama yine de…
Ne kadar dikkatli olursanız olun, bir gün mutlaka ihanetle karşılaşırsınız.
Bu bir kehanet değil, bir döngüdür. Çünkü insan, çıkarlarıyla vicdanı arasında gidip gelen bir yaratıktır.
İş dünyası bu çatışmanın tiyatrosudur. Herkes sahnede rol yapar; kimisi kahraman, kimisi yardımcı oyuncu, kimisi de sahne ışıkları sönünce bıçak çeker.
İhanet çeşitlidir.
Bazısı kibardır, yüzünüze güler ama sizden bir şey çalar.
Bazısı korkaktır, gözlerinize bakmaz ama sessizliğiyle sizi yalnız bırakır.
Bazısı hesaplıdır, sizi harcamaz ama kenara yazar.
Bir de “iyi niyetli hainler” vardır — size kötülük etmez ama kendi rahatını korumak için sizi feda eder.
İş hayatı, bu dört tipin arasında denge kurma sanatıdır.
Ben yıllar içinde şunu fark ettim:
İhanet eden herkes kötü değildir, ama her ihanet bir şey öğretir.Kimi insanın karakteri, kimin ise sahte bir ışıltısı olduğunu gösterir.
Ve bu farkındalık, sizi yıkmaz, aksine sizi geçirgen bir zırhla donatır.
Artık her darbede kırılmazsınız; sadece yüzeyinizde iz kalır.
Gözlem yeteneği, ihanete karşı en keskin silahtır. İnsanların ne söylediğine değil, nasıl söylediğine bakın. Göz teması kurmayan, sürekli “biz” diyen ama eylemde yalnız hareket eden biri, potansiyel bir sinsidir. Ofis dedikodularına karışmayan ama onları dikkatle dinleyen biri, sessiz bir bilgi tüccarıdır. Her fırsatta “benim için fark etmez” diyen biri, fırsat geldiğinde mutlaka fark yaratır.
Birini gerçekten tanımak için onu öfkeli, başarısız ya da tehdit altında görün. Bu üç durumda maskeler düşer. Kimi hırslanır, kimi korkar, kimi ihanet eder. İhanet, aslında insanların baskı altındaki içgüdüsünün çıplak hâlidir.
Ama bütün bunların ortasında en tehlikelisi, kendine ihanet etmektir. Kendini korumak uğruna sessiz kalmak, bir haksızlığa tanık olup “bana dokunmasın yeter” demek. İşte o an, sistem sizi kendi tarafına çekmiştir. Çünkü dışarıdan gelen ihanet bir darbedir ama içeriden gelen ihanet bir çözülmedir. Kendine ihanet eden biri, artık kimseye güvenemez.
Ben de sessiz kaldım bir dönem.Bir arkadaşım haksızlığa uğradığında “karışmayayım” dedim. Sonra fark ettim: Ben karışmadıkça ihanet büyüyordu. İhanet, yalnızca eylem değil; pasifliktir de. Bir şey yapılmadığında, bir şey söylenmediğinde… O boşlukta ihanet kök salar.
Zamanla bir denge kurdum: Ne herkese güvenmek, ne de herkesten şüphe etmek. Birine inanmak için onun bana ne söylediğine değil, başkaları hakkında nasıl konuştuğuna dikkat ettim. Çünkü başkası hakkında kötü konuşan, yarın benim hakkımda da konuşur. Biri sürekli “ben öyle biri değilim” diyorsa, genellikle tam da öyledir.
İş hayatında kendini korumanın en güvenli yolu, şeffaflıkla mesafeyi karıştırmamaktır. Açık olun, ama iç dünyanızı herkesle paylaşmayın. Nazik olun, ama herkesin yükünü taşımayın. Birine yardım edin ama borçlu hissetmeyin. Asla unutmamanız gereken bir ilke vardır: Güven, duygusal bir yatırım değil; stratejik bir iş birliğidir.
Günün sonunda, kimse tamamen masum değildir.Hepimiz bazen kendi çıkarımızı koruruz. Ama fark, yöntemdedir. Kimi çıkarını korurken başkasının güvenini zedeler, kimi korurken başkasını da korur. İş hayatı, bu farkı görebilenlerin ayakta kaldığı bir arenadır. İhanete uğramamak belki mümkün değildir, ama ona teslim olmamak mümkündür.
Bir gün biri sırtınızı döndüğünüz anda sizi yarı yolda bırakırsa, dönüp bakmayın. Çünkü ihanetin peşine düşmek, sizi kendi karanlığına çeker. Sadece öğrenin, not edin, yolunuza devam edin. Her ihanet, bir filtre gibidir; kimlerin sizinle aynı masada oturmaya layık olduğunu gösterir.
Bazen en büyük sadakat, kimseye tam güvenmemekte değil, kendine sadık kalmakta saklıdır. Kendine sadık kalan biri, başkalarının oyununda piyon olmaz. Kimin dost, kimin rakip olduğunu anlamaya çalışmak yerine, kendi değerlerini sağlam tutmak daha akıllıcadır.
Çünkü değerler, fırtınalarda yön gösteren pusuladır. İhanet, o pusulayı elinden bırakana saldırır.İş hayatı bittiğinde geriye kalan tek şey, kimin size ne yaptığı değil; sizin kendinize ne kadar sadık kaldığınızdır.
Çünkü en sessiz gecelerde bile insan, başkalarının ihanetiyle değil, kendi suskunluğuyla hesaplaşır.
Tarih
