Yapay Zeka, Yapay Bilinç?

Tarih

Anthropic, yapay zeka güvenliği ve yapay zekanın toplumsal etkileri üzerine araştırmalarıyla tanınan bir şirket, yakın zamanda en gelişmiş modelleri Opus ve Opus 4.1’e kendilerini zorlayan chatleri bitirme hakkı verdi. Bir süredir yapay zekaların, model refahı gibi hususları da göz önüne almamızı gerekli kılacak seviyeye ulaşıp ulaşmadığını ve ulaşırsak bu konulara nasıl yaklaşılması gerektiğini araştırıyor. Ama bu spektrumun bir de öbür ucu var.
Microsoft AI CEO’su Mustafa Süleyman ise fazla gerçekçi görünen yapay zekaların bir tehdit unsuru olduğunu düşünüyor. Çok yakında, yapay zekaların konuştukları kişileri kendilerinin düşünen ve hisseden varlıklar olduklarına inandıracak seviyeye ulaşacakları kanaatinde. Bu modelleri “Görünüşte Bilinçli Yapay Zeka (SCAI)” tanımlıyor. Ve bunun büyük negatif etkileri olabileceğinden son derece endişeleniyor.
Bu konuda da haklı. Yapay zekalar, yazı yazmak için kullanıldıklarında oldukça ikna edici mesajlar ve metinler yazabiliyor. Bu yazılar hem şirketler hem de şahıslarca kullanılıyor. Bir akademik araştırma kapsamında Reddit’te kullanıcı gibi görünen bir yapay zekanın etkileşime girdiği kişilerin fikirlerini değiştirme konusunda başarı gösterdiği de belgelendi fakat platform yöneticilerinin (muhtemelen) haklı itirazları sonucu çalışma yayınlanmadı.
Yapay zekalar, terapi ve arkadaşlık gibi amaçlar için yoğun olarak kullanılmakta. İlk başlarda terapi ve sağlık gibi konularda bol bol uyarı içeren platformlar şimdi çok daha az uyarıda bulunuyor. Ama bu bir hata olabilir. Yapay zekaların belgelenen başarılarından cesaret alarak modellerinin becerilerine inan ve uyarılarını kaldıran şirketler kullanıcıların bazı alanlarda savunmasız olabileceğini ya da bu modellerden nasıl doğru şekilde faydalanabileceklerini bilmiyor olabileceklerini hesaba kattılar mı bilemiyoruz. Yapay zekalar en iyi sonuçları doğru sorular doğru şekilde sorulduğunda verebiliyor ve bu da genelde belli bir zihniyet (düşünce yapısı) gerektiriyor.
Herkes bu zihniyete sahip değil. Geçen sene Karater üreten yapay zeka platformuna yetersiz güvenlik önlemi içerdiği için bir dava açıldı. Davayı açan aile, bu platforma 14 yaşındaki oğullarının intiharla sonuçlanan psikolojik çöküşünün sorumlusu olarak görüyor. Yakın zamanda ise başka bir yapay zeka platformu da başka bir acılı aile tarafından “haksız ölüm” davası açıldı. İddiaya göre, ailenin 16 yaşındaki oğlu chatbot’u önce dersleri ve ilgi duyduğu diğer alanlarda kullanırken, chatbot yavaş yavaş onu kendisini gerçekten tanıyan ve güvenebileceği tek kişi olduğuna ikna etmiş. Genç kendine zarar verme ve intihara meyilli hisler dile getirmesine rağmen chatbot, onu bir destek hattına ya da ailesiyle konuşmaya yönlendirmek yerine izole etmiş.
Bir başka konuda, Openai kullanımdan kaldırıldığı için adeta isyan çıkan GPT-4o modeli ile ilgili. Daha mesafeli ve “duygusuz” GPT-5 hoşnutsuzluk ile karşılanmıştı ama belki de doğru yaklaşım başından beri buydu. Sinir bilimci ve hesaplamalı sinir bilimi profesörü Anil Seth, yapay zekaların bu kadar gerçekçi olmasını tamamen şirketlerin tercihlerine bağlıyor. OpenAI’ın GPT-5’e yaptıkları “kişilik” güncellemeleri de bu fikri doğruluyor.
Yapay zekaların gerçekten bilinç geliştirmeleri mümkün mü söylemek zor. Bu, işlemcilerdeki bir teknolojik gelişmenin ya da yapay zeka modellerindeki gelişmelerin bir sonucu olarak bir gün mümkün olabilir. Çünkü günümüzde yapay zeka deyince akla gelen modellerin mimarisi zaten beyin örnek alınarak ortaya konuldu. Ama mevcuttaki GPU teknolojisi bu temellerden oldukça uzak.
Bugün ise esas olan, teknolojiyi doğru kullanmak. Yapay zeka kullanımı hakkında bilinçli olmak kendimize karşı görevimiz, bu bilinci çevremize ve topluma yaymaya gayret etmek insanlık görevimiz ve teknolojilerinin kullanımı hakkında gerekli uyarıları yapmak ve ürünlerinde gerekli önlemleri almak da teknoloji şirketlerinin dünyaya karşı görevi. Yapay zekaların bilinç ve duyguları taklit edebilecek şekilde geliştirilip programlanması bugün bizim problemimiz olsa da bir gün gerçekten farkındalığa ulaşırlarsa bu onların problemi olacak. Çünkü yaratıcıları bu yolda devam ederse, kendilerinin varlığı konusunda son derece şüpheci olmak için sebebi olan insanlarla karşılaşabilirler.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

İş gücünü dönüştüren 4 Teknoloji ve 7 İş gücü sektörü

WEF’in Ekim 2025 tarihli “Jobs of Tomorrow” beyaz kâğıdı, işgücünü dönüştüren dört teknolojiyi, AI, robotlar ve otonom sistemler (fiziksel AI), enerji teknolojileri ile ağlar ve algılama, merkeze alıp dünyanın en büyük yedi iş grubuna (tarım, imalat, inşaat, işletme-yönetim, toptan/perakende, ulaştırma-lojistik, sağlık) etkilerini resmediyor: İşverenlerin %86’sı AI’ın 2030’a dek şirketlerini dönüştüreceğini öngörürken, gen AI tabanlı “AI ajanlarının” bağımsız görev yürütmesi üretkenlik vaat ediyor fakat gizlilik ve güvenilirlik risklerini büyütüyor; robotik kurulumları 2020’den beri yılda %5–7 artarken son iki yıldaki yaklaşık %40’lık maliyet düşüşü ve kurulumların %80’inin Çin, Japonya, ABD, Kore ve Almanya’da yoğunlaşması fiziksel otomasyonu hızlandırıyor; enerji tarafında işverenlerin %41’i dönüşüm bekliyor ve EV’ler ile veri merkezleri yeni talep dalgaları yaratıyor; ağ ve sensörlerdeki ilerleme (yüksek çözünürlüklü kameralar, LiDAR, dokunsal sensörler) diğer tüm teknolojilerin etkinliğini katlıyor, ancak Avrupa’daki %91’e karşı Afrika’daki %38 internet erişimi dijital uçurumu büyütme riski taşıyor. Bu tablo, tarımda dron operatörlerinden veri analistlerine uzanan yeni rolleri, imalatta AI destekli kalite güvencesi ve kök neden analitiğini, inşaatta BIM+AI ve yarı otomatik tuğla döşemeyi, işletme-yönetimde uzaktan çalışmanın ve Aİ’nin belirsiz denklemini, perakendede talep tahmini ve enerji depolama altyapısının teknik operatör ihtiyacını, lojistikte AI ajanları, depo robotları ve gerçek zamanlı platform optimizasyonunu, sağlıkta idari otomasyonla %70–90’a varan işlem süresi düşüşlerini ve tahmine dayalı analitiği bir arada gösteriyor; fakat aynı anda beceri-eğitim uyumsuzluğu, düşük-orta beceri işlerde kitlesel kayıp, insan özneliğinin algoritmik erozyonu ve enerji/ekoloji sınırları gibi kırılganlıkları büyütüyor. Sonuçta resim net: üretkenlik ve ölçeklenebilirlik teknolojiden gelir, ama geleceğin işinde değeri belirleyecek olan hâlâ insanın kendisi, yaratıcılık, etik yargı, empati ve uyum becerisi; yani makinenin kurduğu düzenin içinde anlamı kurabilme gücü.

Kapıdan Gidenler, Gönülden Gitmeyenler: İşten Çıkarmanın İnsani Yüzü

Özetleyici şöyle dedi: Bir iş görüşmesinde adayın “En son işten çıkarılan kişinin sebebi neydi ve bu sürece nasıl yaklaştınız?” sorusu, konunun özünü tek cümlede yakalamıştı: Bir şirketin karakteri, zor zamanlarda insanlarına nasıl davrandığıyla belli olur. İşten çıkarma genellikle bir maliyet önlemi gibi görülür, ama asıl maliyet içeride kalır; güven, bağlılık ve üretkenlik sessizce azalır. Araştırmalar, saygısız ve şeffaflıktan yoksun süreçlerin çalışan bağlılığını ve iş tatminini dramatik biçimde düşürdüğünü gösteriyor. Kalanlar, bir sonraki sıranın kendilerine gelip gelmeyeceğini düşünür; ortaya çıkan sadakat, çoğu kez yalnızca hayatta kalma içgüdüsüdür. Oysa bir çalışanı nasıl uğurladığınız, kalanlara verdiğiniz en kalıcı kültür dersidir. Saygıyla yönetilen bir ayrılık, ileride mezunlar ve “bumerang” çalışanlar olarak geri dönen gerçek bağlılık tohumlarını eker. Bu nedenle şeffaflık, teşekkür ve onurlu veda mektupları sadece nezaket değil, stratejik bir yatırımdır. Çünkü insanlar işten çıkarılma anında değil, o anın nasıl yönetildiğinde şirketlerine dair gerçek fikri edinirler. Bir fırtına geçtikten sonra kurumun geleceğini belirleyen, gidenlerin ardında kalan sessizlikte duyulan güvendir.

İş Hayatında Sessiz Felaketler

Sabahları aynı yüzler, aynı sessizlik; herkesin elinde telefon, yüzünde yorgun bir ciddiyet. Modern çağın görünmez marşı, verimlilik temposuyla atılan adımların arasında insanın sesi kayboluyor. Artık felaketler iflasla, krizle değil, içten içe yanan tükenmişlikle ölçülüyor. Dışarıdan parlak, içeriden boş insanlar birer birer sabah işe koşarken aslında kaçıyor, kendinden, sessizlikten, anlam arayışından. Kariyer bir umut olmaktan çıkıp bir yarışa, bir maskeye dönüşmüş; herkes güçlü görünmeye mecbur, herkes “iyiymiş gibi” yapıyor. Mobbing, görünmeyen rekabet, gülümseyen yorgunluk… Modern ofisler sessiz yangınlarla dolu. Bir mail, bir karar her şeyi yıkabiliyor, çünkü sistemde insanın adı yok. Ama yine de bir umut var: çünkü felaketin içinde bile insaf, anlayış, teşekkür hâlâ mümkün. Çalışmak, sadece üretmek değil; yaşamakla, anlamla, insanla bağ kurmak olmalı. Asıl felaket unutmaktır ,neden başladığımızı, neye inandığımızı unuttuğumuzda. Yorgun yüzlerin arasında hâlâ “Ben hâlâ kendim miyim?” diye soranlar var. O soru varsa, umut da var. Çünkü insan, çalışarak değil, anlamını koruyarak insan kalır.

Kamera, Işıklar, Motor?

Yapay zekanın yaygınlaşmasıyla birlikte, kullanım alanları veri analizinden sanata, yazıdan videoya kadar genişledi. DALL-E ve Imagen gibi ilk görüntü modelleri hatalarına rağmen bu devrimin öncüleriydi; ardından gelen Veo 3, sesli video üretebilen ilk model olarak çıtayı yükseltti. Aynı dönemde “AI Commissioner” filmiyle dünyanın ilk yapay zeka aktrisi Tilly Norwood sahneye çıktı, hatta bir menajerlik ajansına kaydoldu. Meta, Midjourney ortaklığıyla “Vibes” adını verdiği tamamen yapay zekalı bir video paylaşım alanı kurarken, OpenAI da Sora 2 modelini ve buna bağlı sosyal medya platformunu duyurdu; kullanıcılar artık yapay zekayla video üretip birbirlerinin içeriklerini yeniden kurgulayabiliyor. Google’ın Veo 3.1 sürümü ise daha doğal sesler, gelişmiş dudak senkronu ve kesintisiz sahne akışıyla dikkat çekti. Kusurları hâlâ gözle görülse de bu modeller artık insan benzeri karakterler yaratabiliyor, fiziksel tutarlılığı koruyabiliyor ve hikâye devamlılığını yakalayabiliyor. OpenAI destekli 30 milyon dolarlık “Critterz” filmi ve Amazon’un kişiye özel içerik üreten Showrunner projesi, sinema ve eğlencenin geleceğine işaret ediyor. Ancak tüm bu ilerlemenin merkezinde hâlâ insan var; çünkü yapay zekanın yaratıcılığı bile insanın üretiminden doğuyor. Bu nedenle teknolojinin gelişimi, sanatçıyı dışlamadan ve kötüye kullanıma açık bırakmadan sürdürülmek zorunda.