Yenmen gereken tek duygu, Korku

Tarih

Sevginin zıttı nedir diye sorsam bir çoğunuz nefret dersiniz. Nefretin, öfkenin, üzüntünün ve kederin altında tek bir duygu vardır ve bu duygu sevginin zıttıdır, sevginin olduğu yerde ona yer yoktur….Onun olduğu yerde ise gerçek bir sevgiden söz edemeyiz.Bu duygunun adı korkudur ve dünya korku ile yönetilmektedir çünkü sevgi olursa barış gelir, savaş olmaz, silahlar satılmaz, birileri düzenin devamı için korkuyu pompalar….
Uyanış kendinde başlar…
Bir insanın en büyük savaşı, dışarıda değil; kendi içinde başlar. Dünyada gördüğümüz her çatışma, her kriz, her adaletsizlik aslında insanın kendi içindeki korkuların, inançların ve yaraların dışa vurumudur.
Bir lider olarak, şirketini, ekibini, hatta dünyayı dönüştürmek istiyorsan, önce kendi iç savaşını bitirmelisin. Çünkü savaşların bittiği yer, sevginin başladığı yerdir.
Dünyadaki savaşlar, açlık, felaketler, sahnedeki zalimler ve zulümler… Aslında hepsi, insanlığın kendi iç savaşının bir yansıması. Gerçek şu ki; sen kendi içinde barışı bulmadıkça, dünyada gördüğün savaş da sona ermeyecek.
Bu yazımda biraz daha derinleşerek farkındalığını arttırmak istiyorum, çünkü dünyaya kendimi sorumlu hissediyorum ve sadece bir kişinin farkındalığına hizmet etse bile kelebek etkisi yaratabileceğini biliyor olmamın bilinci ile yazıma devam ediyorum.
Hayat bir mücadele içinde akıp gidiyor: Para kazanmak, daha iyi yaşamak, ilerlemek, sevmek, sevilmek, kendini korumak…
Peki, hiç düşündün mü? Sana bu savaşı verdiren ne?
Mücadele etmeden, kolaylıkla ve güzellikle de yaşayabileceğin bir hayat, neden sana hep zorluklarla geliyor?
Yorulduğunu biliyorum. Sıkıştığını ve bazen pes etme noktasına geldiğini görüyorum. Şimdi sana, hayatında bir “ateşkes” başlatacak farkındalığı sunmak istiyorum.
Doğduğunda tek bir duygunun frekansındaydın: SEVGİ.
Koşulsuzca gülümsüyor, merakla keşfediyor, sadece ihtiyaçlarını ağlayarak dile getiriyordun. Başka bir duygun yoktu.
Ama sonra hayatına giren belirsizlikler, içinde yeni bir duyguyu inşa etti: KORKU.
Bu korku, zihninin hiç susmayan sesiyle beslendi. İyi niyetle seni korumaya çalışan bu “iç ses”, geçmişteki verilerle geleceği tahmin etmeye çalıştı:
“Bir önceki deneyimde böyle olmuştu, muhtemelen yine öyle olur.”
“Hiç veri yok, başımıza kim bilir ne gelecek…”
Zihnin çözüm üretmesi gerekirken nasıl oldu da seni durduran, yoran, savaştıran bir sese dönüştü?
Cevap tek kelime: İnanç.
Ebeveynlerinin, çevrenin, toplumun telkinleri senin iç sesin oldu. Onun söylediklerine “gerçek” gözüyle bakmaya başladın.
Bir zamanlar savaşçı olmak isteyen genç bir kadın vardı. Eğitimini tamamlamak üzereyken öğretmeni ona dedi ki:
“Yarın korkuyla savaşacaksın.”
Genç kadın ürperdi, çünkü korku büyük ve tehditkâr görünüyordu.
Savaş günü geldiğinde genç kadın cesaretini toplayıp korkunun karşısına geçti ve sordu:
“Sayın Korku, sizi nasıl yenebilirim?”
Korku cevapladı:
“Benim silahım hızlı konuşmam ve yüzüne çok yaklaşmamdır. Cesaretini kırar, dediğimi yaptırırım. Ama eğer söylediğimi yapmazsan gücüm kalmaz.”
İşte o gün genç savaşçı, korkunun sırrını çözdü.
Şimdi sana soruyorum: Sen aslında kimsin?
Mühendis, anne, patron, çalışan, “değersiz” biri, “başarılı” biri…
Bunların hiçbiri senin gerçek kimliğin değil. Bunların tamamı zihninin korku temelli hikâyeleri.
Ve bu korku ile savaştığın sürece asıl barışı yani kendinle olan barışı bulamayacaksın.
Çünkü yenmen gereken tek düşman, korkudur.
O sustuğunda, savaş da biter.
Peki Sırasıyla Şimdi Ne Yapmalı?

  1. Korkunu Tanı
    Onun adını koy. Korkunu tanımladığında, üzerindeki sis perdesi kalkar.
  2. Dinle Ama Uymak Zorunda Olma
    Zihninin uyarılarını dinle, fakat her dediğini yapmak zorunda olmadığını hatırla.
  3. Sevgi Frekansına Dön
    Her gün küçük bir eylemle başla: Birine teşekkür et, birini dinle, kendine iyi davran.Yargılayan, eleştiren dilden, sevgi diline geç.
    Neden bu kadar korkuyorsun,çocuk musun sen demek yerine ’’Seni anlıyorum, ne kadar korktuğunu/yorulduğunu görüyorum, acını hissediyorum’’
  4. Kendinle Liderlik Anlaşması Yap
    Tıpkı bir CEO’nun şirket vizyonunu netleştirmesi gibi, kendi hayatının vizyonunu yaz.
    ‘’Hayatımın her alanında korku yerine sevgiyi seçerek, kendime ve başkalarına ilham veren cesur bir liderlik yapmak benim vizyonumdur.’’
  5. Kim Olduğunu Hatırla
    Sen zihninin ürettiği kimliklerden, düşüncelerden, korkulardan ibaret değilsin.Sen saf bilinçsin, korku frekansından çık, korkuyu kendi zihninin yarattığını fark et ve içindeki sevgi frekansını hisset. Savaşmak yerine gözlemlemeyi seç, izle, kendi duygularını, karşındaki insanın duygularını izle ve geçip gitmesine izin ver.Hatırla, düşüncelerinle yarattığın bir dünyadasın, o zaman olmasını istediğin dünyanın düşüncelerini dile getirmeye başla ve kendine şu sözü ver:
    “Bundan sonra savaşmayacağım, anlayacağım.”
    Dünyadaki savaşların bitmesi, senin içindeki barışla başlar. Kendi hayatının lideri olarak, önce kendi içindeki korkuları yönetebilirsen; etrafındaki herkesin cesaretini ve sevgisini büyütebilirsin.
    Ve belki de insanlık tarihinin en büyük barışı, sessizce senin içinde başlar…
    “Korkuyu yöneten, dünyayı yönetir; sevgiyi seçen, dünyayı değiştirir.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

İş gücünü dönüştüren 4 Teknoloji ve 7 İş gücü sektörü

WEF’in Ekim 2025 tarihli “Jobs of Tomorrow” beyaz kâğıdı, işgücünü dönüştüren dört teknolojiyi, AI, robotlar ve otonom sistemler (fiziksel AI), enerji teknolojileri ile ağlar ve algılama, merkeze alıp dünyanın en büyük yedi iş grubuna (tarım, imalat, inşaat, işletme-yönetim, toptan/perakende, ulaştırma-lojistik, sağlık) etkilerini resmediyor: İşverenlerin %86’sı AI’ın 2030’a dek şirketlerini dönüştüreceğini öngörürken, gen AI tabanlı “AI ajanlarının” bağımsız görev yürütmesi üretkenlik vaat ediyor fakat gizlilik ve güvenilirlik risklerini büyütüyor; robotik kurulumları 2020’den beri yılda %5–7 artarken son iki yıldaki yaklaşık %40’lık maliyet düşüşü ve kurulumların %80’inin Çin, Japonya, ABD, Kore ve Almanya’da yoğunlaşması fiziksel otomasyonu hızlandırıyor; enerji tarafında işverenlerin %41’i dönüşüm bekliyor ve EV’ler ile veri merkezleri yeni talep dalgaları yaratıyor; ağ ve sensörlerdeki ilerleme (yüksek çözünürlüklü kameralar, LiDAR, dokunsal sensörler) diğer tüm teknolojilerin etkinliğini katlıyor, ancak Avrupa’daki %91’e karşı Afrika’daki %38 internet erişimi dijital uçurumu büyütme riski taşıyor. Bu tablo, tarımda dron operatörlerinden veri analistlerine uzanan yeni rolleri, imalatta AI destekli kalite güvencesi ve kök neden analitiğini, inşaatta BIM+AI ve yarı otomatik tuğla döşemeyi, işletme-yönetimde uzaktan çalışmanın ve Aİ’nin belirsiz denklemini, perakendede talep tahmini ve enerji depolama altyapısının teknik operatör ihtiyacını, lojistikte AI ajanları, depo robotları ve gerçek zamanlı platform optimizasyonunu, sağlıkta idari otomasyonla %70–90’a varan işlem süresi düşüşlerini ve tahmine dayalı analitiği bir arada gösteriyor; fakat aynı anda beceri-eğitim uyumsuzluğu, düşük-orta beceri işlerde kitlesel kayıp, insan özneliğinin algoritmik erozyonu ve enerji/ekoloji sınırları gibi kırılganlıkları büyütüyor. Sonuçta resim net: üretkenlik ve ölçeklenebilirlik teknolojiden gelir, ama geleceğin işinde değeri belirleyecek olan hâlâ insanın kendisi, yaratıcılık, etik yargı, empati ve uyum becerisi; yani makinenin kurduğu düzenin içinde anlamı kurabilme gücü.

Kapıdan Gidenler, Gönülden Gitmeyenler: İşten Çıkarmanın İnsani Yüzü

Özetleyici şöyle dedi: Bir iş görüşmesinde adayın “En son işten çıkarılan kişinin sebebi neydi ve bu sürece nasıl yaklaştınız?” sorusu, konunun özünü tek cümlede yakalamıştı: Bir şirketin karakteri, zor zamanlarda insanlarına nasıl davrandığıyla belli olur. İşten çıkarma genellikle bir maliyet önlemi gibi görülür, ama asıl maliyet içeride kalır; güven, bağlılık ve üretkenlik sessizce azalır. Araştırmalar, saygısız ve şeffaflıktan yoksun süreçlerin çalışan bağlılığını ve iş tatminini dramatik biçimde düşürdüğünü gösteriyor. Kalanlar, bir sonraki sıranın kendilerine gelip gelmeyeceğini düşünür; ortaya çıkan sadakat, çoğu kez yalnızca hayatta kalma içgüdüsüdür. Oysa bir çalışanı nasıl uğurladığınız, kalanlara verdiğiniz en kalıcı kültür dersidir. Saygıyla yönetilen bir ayrılık, ileride mezunlar ve “bumerang” çalışanlar olarak geri dönen gerçek bağlılık tohumlarını eker. Bu nedenle şeffaflık, teşekkür ve onurlu veda mektupları sadece nezaket değil, stratejik bir yatırımdır. Çünkü insanlar işten çıkarılma anında değil, o anın nasıl yönetildiğinde şirketlerine dair gerçek fikri edinirler. Bir fırtına geçtikten sonra kurumun geleceğini belirleyen, gidenlerin ardında kalan sessizlikte duyulan güvendir.

İş Hayatında Sessiz Felaketler

Sabahları aynı yüzler, aynı sessizlik; herkesin elinde telefon, yüzünde yorgun bir ciddiyet. Modern çağın görünmez marşı, verimlilik temposuyla atılan adımların arasında insanın sesi kayboluyor. Artık felaketler iflasla, krizle değil, içten içe yanan tükenmişlikle ölçülüyor. Dışarıdan parlak, içeriden boş insanlar birer birer sabah işe koşarken aslında kaçıyor, kendinden, sessizlikten, anlam arayışından. Kariyer bir umut olmaktan çıkıp bir yarışa, bir maskeye dönüşmüş; herkes güçlü görünmeye mecbur, herkes “iyiymiş gibi” yapıyor. Mobbing, görünmeyen rekabet, gülümseyen yorgunluk… Modern ofisler sessiz yangınlarla dolu. Bir mail, bir karar her şeyi yıkabiliyor, çünkü sistemde insanın adı yok. Ama yine de bir umut var: çünkü felaketin içinde bile insaf, anlayış, teşekkür hâlâ mümkün. Çalışmak, sadece üretmek değil; yaşamakla, anlamla, insanla bağ kurmak olmalı. Asıl felaket unutmaktır ,neden başladığımızı, neye inandığımızı unuttuğumuzda. Yorgun yüzlerin arasında hâlâ “Ben hâlâ kendim miyim?” diye soranlar var. O soru varsa, umut da var. Çünkü insan, çalışarak değil, anlamını koruyarak insan kalır.

Kamera, Işıklar, Motor?

Yapay zekanın yaygınlaşmasıyla birlikte, kullanım alanları veri analizinden sanata, yazıdan videoya kadar genişledi. DALL-E ve Imagen gibi ilk görüntü modelleri hatalarına rağmen bu devrimin öncüleriydi; ardından gelen Veo 3, sesli video üretebilen ilk model olarak çıtayı yükseltti. Aynı dönemde “AI Commissioner” filmiyle dünyanın ilk yapay zeka aktrisi Tilly Norwood sahneye çıktı, hatta bir menajerlik ajansına kaydoldu. Meta, Midjourney ortaklığıyla “Vibes” adını verdiği tamamen yapay zekalı bir video paylaşım alanı kurarken, OpenAI da Sora 2 modelini ve buna bağlı sosyal medya platformunu duyurdu; kullanıcılar artık yapay zekayla video üretip birbirlerinin içeriklerini yeniden kurgulayabiliyor. Google’ın Veo 3.1 sürümü ise daha doğal sesler, gelişmiş dudak senkronu ve kesintisiz sahne akışıyla dikkat çekti. Kusurları hâlâ gözle görülse de bu modeller artık insan benzeri karakterler yaratabiliyor, fiziksel tutarlılığı koruyabiliyor ve hikâye devamlılığını yakalayabiliyor. OpenAI destekli 30 milyon dolarlık “Critterz” filmi ve Amazon’un kişiye özel içerik üreten Showrunner projesi, sinema ve eğlencenin geleceğine işaret ediyor. Ancak tüm bu ilerlemenin merkezinde hâlâ insan var; çünkü yapay zekanın yaratıcılığı bile insanın üretiminden doğuyor. Bu nedenle teknolojinin gelişimi, sanatçıyı dışlamadan ve kötüye kullanıma açık bırakmadan sürdürülmek zorunda.