Zihinsel Yolculuğumuzun Direksiyonunda Kim Var?

Tarih

Uzun yıllardır hiç ara vermeden bir araba içinde yolculukta olduğunuzu ve hatta bu arabanın siz olduğunu hayal edin. Zaman zaman bozuk zeminlerde ilerleyen, kimi zaman dağ patikalarına tırmanan; güçsüz ve zayıf zeminlerde bile yoluna devam etmeye çalışan bir araçsınız.
Her ne kadar mekanik bir tasarım olsa da, bu aracın yıllar içinde aşınmaya bağlı olarak çeşitli sorunlar çıkarması kaçınılmaz olurdu, değil mi? İşte bu yüzden tüm araçların belirli aralıklarla bakım döngülerine girmesi gerekir. Böylece üretim amaçlarına hizmet etmeye devam ederler ve yolculukları yarıda bırakmazlar.
Konular derinleştikçe ve karmaşık hale geldikçe, analojiler bazen konuyu sadeleştirmenin en güçlü yollarıdır. Bu bağlamda, sizi bir araca dönüştüren bu örneklem belki de anlatmak istediğim zihinsel süreci çok daha anlaşılır kılacaktır.
Bu araçlar, yaşam serüvenimizde bizimle azımsanmayacak kadar zaman geçirir. Ortalama 10 yıllık bir arabanın ciddi bir bakım maliyeti vardır. Küçük bir örnek vermek gerekirse; hareketin kalbi olan motor kısmındaki yağın azalması, tüm sistemi etkiler ve sonunda aracın kendi kendini imha etmesine kadar varabilir.
Bu noktada kendime şu soruyu sormadan edemiyorum:
10 yılda beni uzak diyarlara taşıyan bu araca bu kadar özenle ve hassasiyetle davranmam gerekiyorsa, neden kendi bedenime ve özellikle her hareketimin, her düşüncemin merkezinde yer alan o büyüleyici organa – beynime – karşı bu kadar farkındalıkla yaklaşmıyorum?
Günümüzde beynimizle ilgili en büyük yanılgılardan biri, onun sınırsız bir işlem gücüne sahip olduğunu sanmamız. Oysa beynimiz, vücudumuzun toplam ağırlığının yalnızca %2’sini oluşturmasına rağmen, enerjimizin yaklaşık %20’sini tek başına tüketiyor. Yani bu minik organ, adeta sürekli çalışmak zorunda kalan bir motor gibi, kaynakları dikkatli kullanmak zorunda.
İşte tam da bu noktada karşımıza neuro ekonomi kavramı çıkıyor.
Neuro ekonomi, karar verme süreçlerimizin arkasındaki sinirsel, bilişsel ve duygusal dinamikleri anlamaya çalışan disiplinler arası bir alandır. Nörobilim, psikoloji ve ekonomi gibi farklı alanların kesişiminde duran bu yaklaşım, “neden bazen mantıksız kararlar veririz?” sorusunun peşinden gider. Çünkü insan beyni, her ne kadar akılcı gibi görünse de; aslında çoğu kararı otomatik pilotta, alışkanlıklarla, korkularla ya da anlık ödül beklentileriyle verir.
Daniel Kahneman’ın meşhur teorisinde yer verdiği gibi; beynimizde iki tür düşünme sistemi vardır:
•Sistem 1: Hızlı, sezgisel, otomatik.
•Sistem 2: Yavaş, analitik, bilinçli.
Sistem 1, bir arabanın “spor modu” gibidir. Hızlı tepki verir, hemen karar alır, fakat bolca yakıt tüketir.
Sistem 2 ise tam anlamıyla bir “eco mod”dur. Karar verirken yavaşlar, detaylara iner ama çok daha az enerji harcar ve daha sürdürülebilir sonuçlar üretir.
Peki neden çoğu zaman Sistem 1’i tercih ederiz? Çünkü beynimiz tasarruf sever. Hızlı kararlarla enerji korumaya çalışır. Ancak bu enerji tasarrufu bazen bizi yanlış yollara sokar. Yanlış varsayımlar, önyargılar, aceleci sonuçlar… İşte bu yüzden zihinsel verimlilik, sadece hızlı olmakla değil, gerektiğinde yavaşlamayı da bilmektir.
Neuro ekonomi bize şunu söylüyor:
Eğer beynin enerji kullanımını doğru yönetemezsen, karar kaliten de yaşam kaliten de düşer.
Bu yüzden beynin tükettiği “yakıtı” – yani dikkati, kararlılığı, bilişsel enerjiyi – neye harcadığımız çok önemlidir. Bilinçli bir zihin, tıpkı iyi bir sürücü gibi; hangi yolda hangi modun kullanılacağını bilir.
Arabanın “eco mode”u nasıl daha az yakıtla daha fazla yol almamızı sağlıyorsa, beynin “eco mode”u da daha az bilişsel yükle daha kaliteli düşünmemizi sağlar. Peki bu moda nasıl geçilir?

  1. Karar Yorgunluğunu Azalt: “Ne giyeceğim?” bile enerji harcar.
    Beyin her kararda bir miktar enerji tüketir. Özellikle sabah saatlerinde zihnin en taze olduğu zamanları basit kararlara harcamak, günün geri kalanı için enerji kaybı demektir.
    Ne yapabilirsin?
    •Sabahları giyeceğin kıyafetleri gece hazırlamak.
    •Haftalık menü planı yapmak.
    •Günlük rutinlerini sadeleştirmek.
    Steve Jobs’un her gün aynı tişörtü giymesinin ardında tam olarak bu zihinsel tasarruf prensibi yatıyordu.
  2. Bilgi Diyeti Yap: Her içerik zihinsel kaloridir.
    Beynimiz gün içinde binlerce uyaranla karşılaşıyor: bildirimler, sosyal medya, haber akışı, grup mesajları… Bu fazla bilgi, zihinsel “obeziteye” yol açıyor.
    Ne yapabilirsin?
    •Bildirimleri sessize al.
    •Sabah ilk iş olarak sosyal medyaya değil, kendine dön.
    •Gün içinde bilgi tükettiğin kaynakları sınırlı tut (kaliteli az içerik > bol ama dağınık içerik).
  3. “Zihin Molası” Ver: Boşluk, üretkenliğin yakıtıdır.
    Sürekli meşgul olmak, üretkenlik değildir. Beyin ancak boş kaldığında verileri işler, sentezler ve yaratıcı bağlantılar kurar.
    Ne yapabilirsin?
    •Gün içinde 5–10 dakikalık sessiz, ekran dışı “beyin molaları” ver.
    •Yürüyüş yaparken kulaklık takmadan sadece gözlemle.
    •Günde bir kez hiçbir şey yapmadan “düşünce molası” ver.
  4. Bilişsel Yakıtı Doğru Seç: Beyin glikozla çalışır, ama her glikoz eşit değildir.
    Düşük kaliteli karbonhidratlar yerine; beyin dostu besinleri tercih et.
    Ne yapabilirsin?
    •Sabahları basit şeker yerine protein ve sağlıklı yağ ağırlıklı kahvaltı (örneğin: yumurta, avokado, ceviz).
    •Bol su iç! Hafif bir susuzluk bile bilişsel performansı %10–15 düşürür.
    •Omega-3 içeren besinleri artır (balık, ceviz, keten tohumu).
  5. Mikro-Kararlarda Otomasyon: Beynini büyük kararlar için sakla.
    Bazı rutinleri otomatik hale getirerek zihinsel enerjini stratejik kararlara saklayabilirsin.
    Ne yapabilirsin?
    •Güne belirli bir sabah rutiniyle başla.
    •E-posta kontrolünü belirli saatlere sabitle.
    •Günün sonunda küçük bir “gün kapanışı” ritüeli oluştur.
    “Dolu zihin düşünmez, sadece tepki verir.”
    Bu yüzden boşluk yarat, sadeleş, yavaşla. Beyninin eco mode’una geçmesi, sadece bir verimlilik meselesi değil; aynı zamanda bir farkındalık pratiğidir.
    Günümüz dünyası bizden hep daha hızlı olmamızı, daha çok üretmemizi, her an bağlantıda kalmamızı istiyor. Fakat bu “sürekli spor modda” yaşama hali, beynimizi yorar, dikkatimizi dağıtır ve kararlarımızı bulanıklaştırır. Halbuki ustaca kullanılan bir araç gibi, ustaca kullanılan bir zihin de yolda kalmaz, yolda kalır.
    Beynin “eco mode”u; yavaşlamak, sadeleşmek, farkında olmak ve gereksiz bilişsel yüklerden kurtulmakla başlar. Bu bir verimlilik arayışı değil yalnızca; bu, uzun ömürlü bir zihinsel sağlığın ta kendisidir. Daha az bilişsel yakıtla, daha uzun, daha keyifli ve daha bilinçli bir yolculuk yapmanın yoludur.
    Unutmayalım:
    “Zihin bir araçtır. Asıl mesele, direksiyonda kimin olduğu ve hangi modda sürdüğüdür.”
    Kendine sor: Bugün zihnini hangi modda kullanıyorsun?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Gösterişsiz zerafetin yeni yolu: Sessiz Lüks!

Günümüz iş dünyasında ve günlük yaşamda “lüks” kavramı sadece...

Çalışan ruh sağlığı ve mutluluğu İK’da refah programları

Çalışan Ruh Sağlığı ve Mutluluğu: İK’da Refah Programlarıİş dünyasında...

Markaların koku ile sadakat yaratma stratejisi 

Kokular hayatımızda çoğu zaman fark etmeden iz bırakan, duygularımıza...

Şirketler Neden Batar?

Şirketlerin hikâyesi çoğu zaman büyük hayallerle başlar. Kurucular vizyon...