Sabahın ilk ışıklarıyla uyanan telefonumun alarmı, masada bekleyen e-postalar ve mutfakta hazırlanması gereken kahvaltı arasında sıkışan hayatımın ritmi, yıllardır değişmedi. Beyaz yakalı bir profesyonel olarak geçirdiğim on beş yılın ardından kendi kozmetik markamı kurduğumda, çalışan bir anne olmanın anlamı benim için yeniden şekillendi. Kurumsal dünyanın katı kurallarından kendi işimin belirsiz sularına yelken açarken, kadın olmanın ve anne olmanın iş dünyasındaki yansımalarını daha derinden hissettim.
Toplantı odalarında sesimi duyurmak için gösterdiğim çaba, çocuğumun öğretmeniyle görüşmeye yetişmek için koşturduğum anlar ve gece geç saatlerde marka stratejimi planlarken hissettiğim yorgunluk ve gurur… Bunların hepsi, modern çalışan kadının yaşam mozaiğinin parçaları.
Kurumsal dünyada geçirdiğim yıllarda, kadın olmanın görünmez engellerini aşmak için harcadığım enerji, bazen beni tüketiyordu. Güncel araştırmalar, kadınların hala erkek meslektaşlarına göre %30 daha az üst düzey pozisyonlara yükseltildiğini gösteriyor. Bu rakamlar, hissettiğim zorluğun yalnızca bana özgü olmadığını gösteriyordu.
Kendi markamı kurma kararı, bir gece kızımın “Anne, neden hep başkalarının hayallerini gerçekleştiriyorsun?” sorusuyla netleşti. O an, yıllardır biriktirdiğim deneyimi kendi tutkuma yönlendirme zamanının geldiğini anladım. Kozmetik sektörüne adım atarken, sadece ürünler değil, kadınların kendilerini güçlü hissettikleri bir alan yaratmak istedim.
Girişimcilik yolculuğumun ilk ayları, uykusuz geceler ve endişe dolu sabahlarla geçti. Finansman görüşmelerinden sonra eve döndüğümde, kızımın ödev yardımı beklemesi; üretim sorunlarıyla boğuşurken bir yandan da aile yemeği hazırlamaya çalışmak… Bu denge, bazen imkansız görünüyordu.
Resmi istatistiklere göre, ülkemizde kadınların işgücüne katılım oranı %34 civarında seyrediyor. Bu düşük oran, karşılaştığımız sistemik zorlukların bir yansıması. Ancak her zorluk, yeni bir çözüm fırsatı da sunuyor. Kendi işimi kurarken, esnek çalışma saatleri ve uzaktan çalışma imkanları sunarak, ekibimde annelere özel alan yaratmayı önceliklendirdim.
Markamın büyüme sürecinde, en değerli derslerden biri “mükemmel” olmaya çalışmaktan vazgeçmek oldu. Bazen toplantıya dağınık saçlarla girmek, bazen evde çocuğumla geçirdiğim zamanı iş e-postalarıyla bölmek zorunda kaldım. Mükemmeliyetçiliği bırakıp, “yeterince iyi” olmayı kabul ettiğimde, hem iş hem de anne olarak daha başarılı olduğumu fark ettim.
Bugün, markam büyürken ve kızım kendi kanatlarını çırpmaya başlarken, çalışan bir anne olmanın tüm zorluklarına rağmen, yarattığım mirasın değerini görüyorum. Kızım artık “kadınlar yapamaz” cümlelerini sorguluyor ve kendi hayallerini çizmeye başlıyor.
Çalışan kadınlara ve özellikle annelere söylemek istediğim: Kendinize karşı nazik olun. Mükemmel anne, mükemmel iş insanı ve mükemmel eş olmaya çalışmak yerine, kendi dengenizi bulun. Bazen bulaşıklar bekleyebilir, bazen e-postalar… Ama kendinizi ihmal etmeyin.
İş dünyasında kadın olmanın, özellikle de anne olmanın zorlukları devam ediyor. Ancak her adımımızla, gelecek nesiller için yeni yollar açıyoruz. Belki de en büyük başarımız, kızlarımıza ve oğullarımıza, kadınların hem kariyer hem aile kurabileceğini göstermek olacak.
Cam tavanları kırarken bazen ellerimiz kanayabilir, ama açtığımız çatlaklardan sızan ışık, ardımızdan gelenlerin yolunu aydınlatacak. Ve belki bir gün, “çalışan anne” yerine sadece “çalışan” diyeceğimiz bir dünyaya ulaşacağız.
Cam Tavanları Kırarken, Bir Annenin İş Dünyasındaki Yolculuğu
Tarih