Cesaret: Birden Bize, Bizden Hepimize

Tarih

Kimse size “Yarın ölecek olsan, şu an yaptığın işi yapmak ister miydin?” diye sordu mu? Dövüş Kulübü (Fight Club) filminin, unutulmaz sahnelerden birinde, Tyler Durden karakteri, veteriner olmak isteyen market çalışanını tehdit eder, onu veteriner okuluna gitmeye zorlar. Cesur kararlar almaktan kaçınan, bilindik olanın içinde, benzer deneyimleri tekrarlayan, boşluğun yarattığı huzursuzluk ile hayatınıza devam ederken, Tyler etkisi yaratacak durum arıyorsanız, bu yazı size içses olabilir. Hadi birlikte cesur olmayı konuşalım.
Acıdan Değil, Vizyondan Doğan Cesaret
Bir çok insan, merak ve heyecandan uzak, bilindik olanı tekrar tekrar yaparak, otomatiğe bağlanmış, bulunduğu ortamlarda memnuniyetsizliğinin gerekçelerini sıralayan, strese bağımlı, şikâyetçi, sızlanarak geçen bir haldeler. Bilindik olandan çıkarak, yeniye kucak açmak neden zorlar insanı? Belki bebek adımı etkisi yaratacak, itici güçlerini keşfetmeye ihtiyaçları vardır. Benzeri yaşamak ve buna alışmak, o kadar basit gözükmese de ‘’sen burada iyisin’’ halimizi bizler yaratıyoruz. ‘’Değişim yap’’ sinyalini görmemize engel olan zihin sistemine o kadar alışıyoruz ki, onu sıkı sıkıya sarıldığımız kimliklerimiz ile efendi yapıyoruz. Efendinin düşüncelerimiz olmadığını idrak etmek, bazen bir ömürede sığmaya biliyor.
Acıyı yaratan zihin, bundan kurtulacak itici gücü yani cesareti içinde barındırıyor mu? Acı korkuyu çoğaltırken, konfor alanının duvarlarını sağlamlaştırır. Bu durumda iyice sinsileşen, hızlı kararlar ile hayatta kalmamızı sağlayan beynimiz, bilindik olan ile bizleri sabote etmeye başlar. Buradan çıkışı oluşturacak yegane güç, sarsılmaz bir vizyon oluşturmaktır. Bunun için profesyonel koç size iyi gelebilir. Bebek adımı atmamızı sağlayacak ve cesaretin fitilini ateşleyecek güç acıdan değil, vizyondan doğar. Bilindik olana hayır derken yeni olana evet demekten gelir. Çünkü cesareti büyüten, kalpten gelen evet ile olur. Yeni yollar denemek, yeni imkânları seferber etmek, yapılmamış olanı yapmak, insanlar ne derler düşüncesine karşı gelerek, içsel maceracı yönümüzü keşfetmek, heyecanlı ve meraklı seni yeniden bulmayı kastediyorum. İnsana bunu ‘’yapabilirim’’ dedirtenin önündeki engel, geçmiş deneyimler, inançlar, olumsuzlukları öncelikli yapan parazit düşüncelerdir. Zihnimizin efendi olmasıdır. Çekingen ve tetikte bir hayat, bizlerde cesareti öldürürken, esareti başlatır.
Esaretin Bedeli filminin bazı kareleri hiç unutulmaz. Andy’in hapishane hoparlöründen Mozart’ı çaldığı sahne bunlardan biridir. Ceza alacağını bile bile cesur bir hareket yapmasını sağlayan, umudun önemidir. Film, gerçek hapishanenin zihinlerimizdeki sınırlar olduğunu vurgular. Andy, müzikle “içsel özgürlüğün” mümkün olduğunu kanıtlamaya çalışır. Gardiyanlar bedenleri hapsedebilir, ancak hayal etme cesaretini asla hapsedemezleri vurgulamaktadır.
Günlük hayatımızda bizi “hapseden” ne? Bir eylemle (ne kadar küçük olursa olsun) içimizdeki Mozart’ı nasıl çalarız? Gerçek miras, bilgidir. Andy’nin mirası ise, dış koşullara boyun eğmeyerek, hatta bedel ödemeyi göze alarak cesur olmaktır. Umut, direnişin en güçlü silahıdır. “Bazı kuşlar kafese konulamaz. Çünkü tüyleri fazla parlaktır.” Filmde Andy, o kuşu temsil eder. Cesaret, tüylerinin yakılmasını reddetmektir. Andy, kendine koyduğu vizyona ulaşma isteğini, mahkûmların işbirliği olmadan gerçekleştirme ihtimalinin olmaması görerek, yönetime ve iktidara karşı umudu yeşertmeye çalışmıştır.
Kurumlarda Cesur Olmak
Cesaret kelimesinin courage kökü cor’dur. Latince karşılığı kalp demektir.‘’Kalbinden geçen her şeyi anlatmak, aklından geçeni söylemek’’tir. Cesaret, kim olduğumuz, ne hissettiğimiz, deneyimlerimiz konusunda(iyi ya da kötü) dürüst ve açık konuşmadır.
Herkes anladım dediğinde, ‘’bilmiyorum, anlamadım’’ demektir. Eğitimde ya da toplantıda, zihnin akması nedeniyle, ‘’tamamen kayboldum’’ ya da ‘’neden bahsettiğinizi bilmiyorum’’ demektir. ‘’Bu benim hatam’’ diye bilmektir. Savunmasız durumdayken ekip arkadaşlarınızın yanınızda olması demektir. Yönetici tepkisinden korkmadan, tüm veri ve raporları paylaşmaktır. Kaygılarınız varken, pozitif ol, negatif enerji yayma denildiğinde susmamaktır. Endişeli olduğunu paylaştığında, ‘’bende öyleyim’’ denilmesi durumunda, aynı şey değil diye bilmektir. Ben cesareti, belirli olanın içinde, belirsiz olana karar vermekte gördüm. Cesaret eksikliğini oluşturan en önemli etken, ayrılık korkusudur. Ayrıştırılmak, kınanmak, başarısız görünmek, yani kısaca utanç ve pişmanlık duygusu, cesur olmamızın önünde durmaktadır.
‘’Çok duygusalsın’’ diyen yönetici, davranışlarınız ardındaki duyguları görmek istemez. İş dünyasında gördüğüm, göz ardı edilen duyguların, mutlaka önüne daha büyük sorunlar doğurarak çıkmasıdır. Kendi duygusunu bilme, anlama farkındalığı düşük olan yöneticinin, başkasının duygusu karşısında, gizleme, bastırma, yok sayma çabası, daha büyük sorunlara davet çıkartmaktadır. Güçlü liderler konuşmalarında, rasyonel oldukları kadar, duygu merkezine de hitap ederler. Bilirler ki, duyguları yönetirsem, davranışlardan yüksek performans yaratabilirim. Peki, siz kişisel liderliğinizde cesareti nerelerde görmeyi istiyorsunuz?
Cesareti Geliştirmek Mümkün mü?
Birçok insanın, iş yerinde ve hayatta Ne yaptığını ve yaptığı şeyin Nasıl yapıldıklarını bildiklerini görürüz. Bununla birlikte, yaptığı şeyi Neden yaptığını bilmediğini görürüz. Bir neden etrafında insanları harekete geçirmek, misyon ile yolda tutmak, liderliğin meşalesidir. Bu ateşin özünde vizyonun mükemmelliği vardır. Risk almayı, özgünlüğü ve dayanıklılığı yansıtan liderlerin önemli özelliği cesur olmalılarıdır. Bunun için, kendinin ve kurumun ihtiyaçlarını çok iyi bilmek öncelikli adımı olacaktır.
Özümüze dürüst olmak, kendimiz gibi olmaya çaba göstermek, değerlerimize uygun yaşamayı amaç edinmek, cesaret eksikliğini kırmamıza yardımcı olacaktır. Mükemmeliyetçi olmamızı isteyen zihinden kurtulmak, çok kolay söylense de, insani hassasiyetimizi kabullenmek bu yolu kolaylaştıracaktır. Özgüvenimizin gelişimi için, kendimizi sınırlayan zihnimizi fark etmek, küçük adımlarla testler yaparak, daha iyi versiyonumuzu keşfetmeye yelken açmalıyız. Deneyimlerimizi güçlü kılacak olan şey, kendimize olan tanıklığımızı adım adım görebilmektir.
Bilginin ağır yükü, yapabilme kabiliyetimize ket vursa da, meraklı ve heyecan dolu olmayı tekrar geliştirmek için gereken ilhamı, çocuklara bakarak geliştire biliriz. Duygularını cesurca söyleyen çocukları izlemek, kaybettiğimizi sandığımız cesaretin yerini işaret etmektedir. Dışarıda aradığımızı, içimizde bir yerlerde bastırdığımızı hepimiz biliyoruz. ‘’Ne aradığını biliyorsan, nerede bulacağını da bilirsin.’’
Yeter ki ara…
Liderlikte Cesaretin Önemi
Konfor alanının dışına çıkmak için cesur karar almak, yeni olanı hayatımıza çağırır. Yeninin etkisi bizlerde, popüler ve herkes tarafından sorgulanmadan yapılanı bırakmayı, özgün ve doğru olanı yapmamızı sağlar. Risk alma sonrası yaşanılan başarısızlığı öğrenme fırsatı olarak gördüğümüzde, dayanıklılığımız gelişecektir. Bu dayanıklılık, bir daha dene tutkusunu oluşturan, disiplini içinde barındıran, vizyondan gelir. Bu vizyon etkiyi, ayna nöronlar sayesinde yaratır ve bir olmaktan bize, bizden hepimiz doğru olan yolculuğu başlatır.
Andy’nin çaldığı Mozart – Le Nozze di Figaro “Sull’aria” (rüzgârın üzerinde), özgürlüğün hafifliğini ve ulaşılmaz görünen bir kurtuluşu çağrıştırır. Cesareti keşfettiğiniz, kendi şarkınızı bulmanız dileğiyle…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.

Müşteri sadakati mi, maliyet mi? İade süreçlerinin marka imajına etkisi

Alışveriş artık yalnızca ürün almak değil, markayla kurulan ilişkinin bir parçası. Bu ilişkinin en kritik aşaması ise iade süreci. Çünkü iade, bir markanın müşterisine gerçekten ne kadar değer verdiğini gösteren sınavdır. Müşteri açısından kolay ve destekleyici bir iade süreci, güven ve sadakat duygusunu pekiştirirken; markalar için bu süreç, kısa vadede maliyet yaratsa da uzun vadede güçlü bir imaj ve sadık müşteri kitlesi kazandırır. Zorlaştırılan iade politikaları ise kaliteyi gölgede bırakır, olumsuz deneyimler hızla yayılır. Dolayısıyla asıl mesele “maliyet mi, sadakat mi?” değil; “bugünü mü kurtaracağız, geleceğe mi yatırım yapacağız?” sorusudur. Çünkü markalar bilir ki güven, iade sürecinde kazanılır ve bir kez kaybedildiğinde hiçbir reklam bütçesiyle geri alınamaz.