Özfarkındalık hediyeleri her yerde var. Bunlardan birisi de, bedenimizde ki hücreleri tanımak. Milyarlarca yıllık evrimin sonucu bilgeleşen hücreler, günlük hayattaki bazı problemleri nasıl çözdüğüne tanıklığınız, aynı zamanda sizinde bilgeleşmenize ışık tutacaktır. Hadi bakalım hücrelerimiz ne diyor?
Paylaşan, İşbirliğinde bulunan hücre, kendini ötekilerden soyutlamaz.
Kendisi için daha fazlasını almaya ego tarafından yönlendirilen insan, sıklıkla cimri olarak gösterilir. Davranışların insandan insana nasıl aktarılır? Framingham Kalp Araştırması 32 yıl sürdü. Bazı sonuçlarında, obezite bir kişinin en yakın arkadaşının obezite olma ihtimali %57, kardeşlerden biri obezite ise, diğerinin olma ihtimali %40, eşlerde ise bu durum %37’dir. 2008’de Michigan Üniversite’sinde yapılan çalışmada, son on yılda gönüllü yardım çalışmalarında bulunanların daha uzun yaşadıklarını gösteriyor. Gönüllülük ve fedakârlık burada kilit noktadır. Hücrelerimiz, kim olduğumuzu ve sizin neyi motive ettiğini bilir. Topu koltuğunun altına alıp, ‘’ben oynamıyorum’’ diyen çocuk, aslında sevilmek ve kabul görmek istiyor. Hücrelerimizin bize söylediği ise; bağ kurmak ve iletişimden aldığımız mutluluğun en yüksek tatminlik düzeyi olduğunu ve bunun anahtarının kendimizden vermek olduğunu gösteriyor.
Hücreler Kendi Kendini İyileştirir
Özfarkındalık, kendi hasarını ve nasıl iyileştireceğini bilmedir. Hücreler çok şükür insanlar gibi, iyileşme hakkında düşünmezler. Zamanla hallolur dediğimiz şey, hücreden gelir. Yas tuttuğumuz süreçte darmadağın olmuş duyguların nasıl iyileştiğini bilmeyiz. Özfarkındalık, ‘Nasılım?’ sorusunu kendimize sorduğumuzda, acının üstesinden gelmenin ve yeniden bütünleşmenin yolunu bulmaktır. İyileşme, zihin ve beyni bir arada tutar, beden ile geribildirim döngüsü oluşturur.’’Bu acı bana ne söylüyor?’’ sorusu tanıklık etmenin ve geri bildirimin en hassas yeridir. Kendi bedeninden geri bildirim almayan, iş hayatında bu kasın önemini bilemez.
Hücreler, Sürekli Beslenme İhtiyaç Duyar
Sürekli besleneceğini bilen hücre, büyüme, üreme, iyileşme ve içsel mekanizmaları çalıştırmaya kendini adayabilir.Güvenin sağlam olması nedeniyle bir hücre 3-4 saniyelik yetecek kadar besin ve oksijeni depolar. Hücreler, iyi olanı seçmekten ziyade, her türlü besin maddesini değerlendirir. İnsan kendine en besleyici olanı bilme ve enerjiyi oraya yönlendirme konusunda seçimler yapar. Hata yapma ve riskli olanı seçme burada ortaya çıkar. Hücrelerimize acı çektirende budur. Yanlış beslenme seçimlerimiz, geçici mutluluk hormonlarının etkisiyle de şekillenebilir. O zaman en besleyici olanı nasıl keşfederiz?
Hücreler hayatla ilgili tutkuludur. Tutkunuzu artıracak olan 3 şeyi cüzdanınıza alın koyun.
1) Vizyon; Size amaç ve anlam verir.
2) Sevgi; Canlı duygular ve kalıcı tutku verir.
3) Uzun vadeli bir amaç; anlık hazlar yerine, elde etmesi yıllar sürecek hedef verir.
Gerçek beslenme içten gelir. O da kendine güvenmekle oluşur. Güveni başka insanlar üzerine inşa edenler, elinden alındığında, tehdit yaşarlar. Kendine güven, ‘’Bunu kendim yapabilirim’’ anlayışından, ‘’Ben Yeterliyim’’ anlayışına ve oradan da ‘’Evren beni destekliyor’’ düşüncesine gelir. Sürekli beslendiğini bilmek, en büyük ödüllendirmedir.
Hücreler Daima dinamiktir, onlar için sabit kalmak ölümdür.
Hayatta kalmak için birçok soruna karşı dayanıklı olmalıdırlar. Bir öğretmen, bir ustabaşı veya bir yeni doğmuş bebeğin kan kimyası kendilerine özgüdür. Beyin, uyum sağlamaya programlanmıştır. Vücuttaki tüm operasyonlar, beyne rapor edilir. Kritik olan, bir davranışa, alışkanlığa veya inanca saplanıp kalmanın beyni engellemesidir. Benzer, duygu, düşünce, davranışlar, benzer deneyimleri yaratacak, sonrasında karakter ve kişiliğimizi oturan bu benzerlikler hastalıklıklara davet çıkartacaktır.
Değişimin dostumuz olduğunu göremeyen insanın, yaşlandıkça direnci de artacaktır. Hücreler bizlere hayatın bir dinamizm olduğunu gösterir. Saplanıp kalmışlıktan çıkmanın ilk adımı, doğayla işbirliği içinde olmaktır.
İç ve dış denge, daima korunur
100 yaşına kadar sağlıklı yaşayan insanların farklı yaptıkları bir şey dikkat çekiyor. O da engellemeler ve hayal kırıklıklarına karşı esnek kalma yetenekleridir. İnkâr, baskı, engelleme, kurban psikolojisi, kontrolcülük vb tutunduğumuz duygular savunma yaratır. Bu savunma için vücudumuz bir bedel öder.
Hücre kendi içindeki dünyaya takılıp kalmaz. Gelecekle ilgili gergin ve kaygılı değildir. Pişmanlık ve hatalar üzerinde durmaz. Hücrenin iç ve dış dünyasını ayıran çizgi, hücre zarıdır. Dışarıdan gelen çok fazla mesajı, alıcıları sayesinde seçer. Alıcılar ise sürekli yenilenmektedir. Bu uyum sağlama yeteneğini öne çıkarmaktadır. İnsan daha çok mesajı almakla ilgilenmek yerine, mesajı veren kişi ile uğraşmayı tercih etmektedir. Uyumu bozan bu durum bize öğrenme fırsatını, yenilenmeyi ve esnek olma fırsatını kaçırmamıza sebep olmaktadır.
Toksinlerin saptanması ve karşı savunma
‘’Buna katlanabilirim’’ anlayışından, ‘’Hayatım zarar görüyor’’ anlayışına, oradan da ‘’Kendimi iyi hissetmeyi hak ediyorum’’ fikrine ulaşmak için, milyarlarca yıllık hücrelerin bilgeliğine önem vermemiz gerekmektedir. Hayatlarımızı sürdürmek için nasıl kararlar aldığımızı görse hücreler, hayretler içinde kalırlardı. Toksinleri bu kadar rahatlıkla kabul ediyor olmamıza isyan ederlerdi. Çünkü hücreler, toksinleri anında dışarı atarlar ve etkisizleştirirler. Hücrelerin zekâsı, toksisiteye karşı hassas ve savunma odaklıdır.
Bağışıklık sisteminin görevi, zararlı olanı zararsızdan ayırmaktır. Bağırsaklarımızın geniş bir bakteriyel flora listesi var ve bu bakteriler orada bulunması gerekir. Kanda geniş bir biyokimyasallar listesi bulunmakta, böbreklerin görevi kanı toksinlerden temizlemek ve tüm bunlar, iyiyi kötüden ayırmak için evrimleşmişlerdir.
Toksisite bazen dışarıdan gelen mesajlar, katlandığımız kötü davranışlar, haz verici ama aynı zamanda yağ oranı yüksek, koruyucu madde içeren, şeker dolu yiyeceklerden vücudumuza girer. En çok ta sağlığa zarar veren, stres yaratan bağımlısı olduğumuz duygular olur. Hücreler bizlere, özfarkındalığı yükselt derken, sana zarar vereni bilme, anlama ve etkisizleştirme mesajını vermektedir.
Ölüm, hücrenin yaşam döngüsünün parçasıdır.
Hücreler, enerjisini hayata adar ve ölmekten korkmazlar. Onlar ölmektense, bölünmeyi tercih ederler. Yenilenmeyen insan, duygu, düşünce ve davranışlarıyla her gün öldüğünü görmez. Hücreler bölünme ile bize yenilenmenin önemini vurgular. Ölümü kabullenmek, o kadar kişiseldir ki inancı aşar. Ölümün aşamalarında, yas tutma, inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme bulunmaktadır. Gördüğünüz üzere, ölümün acısı genelde psikolojiktir. Hücrelerin sürekli deneyimlediği gerçek, bu hayatın doğal bir parçası olduğudur. Yaşlanma vücudun başına gelirken, ölüm kişinin başına gelir. Özfarkındalığı yüksek kişiler, ölüm karşısında sakin kalmaya, ‘’Ben kimim’’ yerine ‘’Ben neyim’’ sorusunu sorarak ulaşırlar. Yaşlanma aynı zamanda özfarkındalığın gelişimi yani duygusal zekânın gelişimidir. Bu olgunluktur ve hiçbir zaman IQ ile eşdeğer değildir.
Hücrelerimizin Mirası
Vücudumuza karşı duyarlı olmak, aynı zamanda özfarkındalığın gelişmesine katkı sağlar. Hayat boyu süren beğeniler, beğenmediklerimiz, alışkanlıklarımız, inançlarımız ve şartlanmalarımız var. Aynı zamanda her hücrenin bilgeliği var. Bu hayatı hücrelerinizin şekillendiği gibi uyumlu yaşamamıza engel olan bizden başka ne var?
Hücrelerin Bilgeliğinden Kişisel Liderliğe Notlar
Tarih