İç Sesinin Keşfi, Bilinçli Seçim Yapmanın Gücü

Tarih

Hayat, bizi kendi iç sesimize dönmeye zorlayan keskin virajlar sunar. Özellikle iş hayatında bu durum daha da belirgindir. Bir işletmenin başında olmak, aslında sürekli bir seçim yolculuğunda olmaktır. Her gün verdiğimiz kararlar; kiminle iş birliği yapacağımız, hangi yola sapacağımız… Tüm bunlar kim olduğumuzu ve nereye gittiğimizi belirler.
Kendi tecrübelerimden biliyorum ki, müşterilerimiz ya bizi göklere çıkarır ya da dibe çeker. Bu yüzden kime “evet” dediğimiz, sadece bir iş anlaşması değil, kendimizi başarıya hazırladığımız temel bir adımdır. Ben kendime şu 3 adımı temel aldım:
•Bu kişi ya da şirket, gerçek bir dönüşüme hazır mı? Sadece para kazanmak değil, olumlu bir değişim yaratmak için mi yola çıkmışlar?
•Kendi iç dünyalarını, kişisel gelişim ve daha büyük bir iyilik için değiştirmeye gönüllüler mi?
•En önemlisi, sınırları zorlamaya, alışılmışın dışına çıkmaya ve “neden olmasın?” demeye cesaretleri var mı?
Seçimlerimiz gelişim, dönüşüm ve sınırları zorlamaya yönelik olmadığında, kendini tekrarlayan, otomatik bir yaşam sunar. Bilincin sana nasıl yol gösterici bir fener olabileceğine bir bakalım.
Üç Farklı Bilinç Hali
Bilinç, hayatla kurduğun bağlantıdır. Bu, sadece bir bilgi değil, ruhuna işleyen bir hatırlatıcıdır. Gerçek mirasın bilgi olduğunu, özden gelen sevgiden beslendiğini unutmayalım.

  1. Yaşamla bağlantı kurmak: Bilinç, hayatla kurduğun ilişkinin anlamını sana sürekli hatırlatır.
  2. İç ve dış dünya arasında köprü kurmak: Bilincin sayesinde, dışarıdaki bilgi ve olaylar kendi gözlemlerin ve deneyimlerinle birleşir. İçinde hissettiğinle dışarıda olan arasındaki o mesafe kapanır. Artık sadece bilgi alan değil, aynı zamanda bilgiyi anlamlandıran ve içselleştiren bir varlıksın.
  3. Kendine ayna tutmak: Bilincin en derin hali, direkt içe dönüşle, kendini seyretmektir. Bu, kendini eleştirmek, sorgulamak ve deneyimlerinin kalitesini artırmak için bir zemin yaratır. O an, bir gözlemci gibi kendi üzerinde denetim kurarsın.
    Değişim ve dönüşüm, bazen birini ya da kendini, özgürlüğüne müdahale etmeden, sadece ihtiyacı doğrultusunda doğru yöne “kışkırtmayı” gerektirir. Bu kışkırtmalar, yansıtmalardan ve sorulardan güç alır. Ta ki kişi, kendi kendine harekete geçme becerisini kazanana kadar. Unutma, insan bilincinin ve iradesinin hareketleri uyumlu oluncaya dek, hepimiz bir nevi otomatik pilotta yaşarız. Tüm çaba, bu otomatik davranışları kesintiye uğratmak ve zincirleri kırmaktır. Ta ki bilinçli bir varlık olarak, kendi yolunu kendin çizebilesin.
    Tepkisel Değil, Bilinçli Olmak
    Hayatta kalma modundan çıkıp, gerçekten bilinçli seçimler yapmaya geçmek, senin en büyük gücün. Biz insanlar, hayatta kalmak üzere programlandık. Beynimiz bizi her türlü tehlikeden korumak için tasarlanmıştır, ancak ilginç olan şu ki, beynimiz fiziksel, duygusal ya da entelektüel saldırılar arasında ayrım yapmaz. Hepsi için aynı alarmı verir ve bizi hemen savunmaya geçirir. “Diz refleksi” gibi düşün: İster hayatımızı, ister öz imajımızı korumak için olsun, bir anda savunmaya geçeriz.
    Peki, bu otomatik pilotun çalıştığı iş hayatında, o tepkisel moddan çıkıp bilinçli bir farkındalığa nasıl geçebiliriz? İşte klinik psikolojiden esinlenerek edindiğim birkaç düşünce:
    •Bir An Dur ve Düşün: Reaktif moddayken, her şey otomatikleşir. Tıpkı bir bilgisayar gibi, bazen yeniden başlatmaya ihtiyacımız vardır. Bir an dur, derin bir nefes al ve bir şey söylemeden ya da yapmadan önce kendine şu üç soruyu sor:
    oGerçekten dinledim mi? Karşımdakini tam olarak anlamaya çalıştım mı?
    oŞimdi benim konuşma sıram mı? Belki de susup, karşımdakinin tamamlamasına izin vermeliyim.
    oSöyleyeceklerim başkalarına hizmet amaçlı mı? Yoksa sadece kendi egomu tatmin etmek için mi konuşuyorum?
    •Vücudunun Sesini Dinle: Bir karar verme aşamasındayken, kalbin mi atıyor? Miden mi kasılıyor? Vücudumuz, bize inanılmaz sinyaller gönderen bir barometredir. Bazen mantığımız yedi farklı faktörü aynı anda tartmaya çalışırken yorulur. İşte tam o anlarda, içgüdülerine güven. Vücudunun verdiği tepkiler; heyecan, huzursuzluk, rahatlık… Bütün bunlar, bilinçaltının sana gönderdiği mesajlardır. Onlara kulak ver ve güvenirsen, doğru yolu bulursun.
    •Tepkinin Kaynağını Bul: Kendini neyin tetiklediğini fark et. Kararlarını “kafandan” (bence), “kalbinden” (hissederim) veya “bağırsağından” (ihtiyacım var) mı alıyorsun? İçgüdüsel beynimiz en hızlısıdır. Savaş ya da kaç tepkisini o verir ve en derin ihtiyaçlarımıza dair ipuçları sunar. Üç beynimiz de (kafa, kalp, bağırsak) uyum içinde çalışmadığında, kararlarımız zayıflar.
    •Bilinçli Karar Ver: Karar vermemek de bir karardır. NYU Sinir Bilimi Merkezi’nin yaptığı bir araştırma, bir karar üzerinde ne kadar çok düşünürsek, kendimize olan güvenimizin o kadar azaldığını gösteriyor. Yani, bir dahaki sefere bir karar vermen gerektiğinde kendine sor: “Gerçekten daha fazla bilgiye mi ihtiyacım var, yoksa bu bir erteleme taktiği mi?” O minik iç sesine güven ve eğer doğru olduğuna inanıyorsan, beynin seni sabote etmeye başlamadan önce harekete geç.
    Bilinçli Zihnin Rolü Nedir?
    Sana bir sır vereyim mi? Birçoğumuzun kararları aslında biz farkına bile varmadan, saniyeler içinde bilinçaltında veriliyor. Tıpkı ünlü “Libet Deneyi”nde olduğu gibi, araştırmalar kararlarımızın çoğunun, biz “evet, şimdi karar verdim” demeden 300 milisaniye önce verildiğini gösteriyor.
    Bu durum, bana Jonathan Haidt’in “Doğru Akıl” kitabında bahsettiği bir konuyu hatırlattı. Haidt, ahlaki yargılarımızın çoğunun aslında bilinçsizce ve içgüdüsel olarak oluştuğunu, bilinçli aklımızın ise bu kararları sonradan mantıklı bir şekilde haklı çıkarmak için devreye girdiğini anlatıyor. Tam da bu noktada, ben de kendi kendime düşündüm: Peki ya o zaman bilinçli zihnimizin rolü ne? Sadece bilinçdışının verdiği kararları açıklamak, onaylamak için avukatlık mı yapıyor?
    Antik filozofların, özellikle de Stoacıların bilgelikleri burada imdadıma yetişti. Marcus Aurelius gibi imparatorlar, “doğal tepkilerimizle” bilinçli yargılarımızı nasıl ayıracaklarını öğrenmişlerdi. Onlar, içgüdülerinin peşine takılıp gitmek yerine, bir an durup, o kararın değerleriyle ve rasyonel düşünceyle uyumlu olup olmadığını sorgulamayı öğrenmişlerdi. Yani, bilinçli zihnimiz, tam da bu anda devreye giriyor!
    Eğer bilinçli zihnimiz eğitilmemiş ve olgunlaşmamışsa, o içgüdüsel kararların peşinden gideriz ve sonra “neden böyle bir şey yaptım ki?” diye kendimize sorarız. Tıpkı bir çocuğun, anlık bir istekle hareket etmesi gibi, biz yetişkinler de maalesef zihnimizi eğitmezsek aynı şekilde davranabiliyoruz.
    Bilinçli zihnini eğitmek, sadece hızlı ve anlık tatmin peşinde koşmaktan vazgeçip, neyin gerçekten önemli olduğunu düşünmeyi gerektirir. Tıpkı bilge bir dostun, bir an durup seni sorgulaması gibi, kendi kararlarını da sorgulamayı öğren. Geçenlerde kararsızlık içinde olan bir dostuma, “Zihni sustur, gözlerini kapat ve kalbinin merkezinde bir bilge olduğunu düşün” dedim. “Soruyu oraya sor ve bekle” Tüm soruların cevaplarının içimizdeki bilgede olduğunu bilme, kendi sesine olan aşkı doğurur.
    Unutma, her zaman bir seçim yapma şansın var. Kaderinin ortak yaratıcısı sensin ve cevaplar her zaman içinde. Sana özel olanı, seninle, sesinle anlam bulması gerekeni gözlemlemek ve deneyimlemek için buradasın. Kendi seçimlerinin mimarı olmaya var mısın?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Mobbing’in mikro dalgası, ofis ısınırken ilişkiler soğuyor(Kurumsal gerçekler – ekonomi mizahı serisi 2)

Plaza dünyasında kahve makinesi, yazıcıdan daha çok çalışır.Her sabah...

Kadınlara yüklenen toplumsal Kodlar ve özgürleşmenin yeni dili

Kadınlar yüzyıllardır toplumsal düzenin taşıyıcısı olarak görülmüştür. Oysa çoğu...

Alışveriş Listesinin Gücü

Alışveriş listesi dediğin, aslında hayatın küçük ama inanılmaz güçlü...

Asit Test Oranı,Stoklar Olmadan Kaç Gün Dayanabiliriz

XYZ Tekstil A.Ş.’nin dördüncü kattaki yönetim katında sabah ışığı...