Tarihte Yazı, Matbaa, Aydınlanma çağı ve Medreseler
Yazı, doğrudan bilgi sunduğu için uygarlığın, bilimin, sanatın ve insanlığın gelişiminde temel araçtır, tarihin ve uygarlığın başlangıcıdır.
Yazı öncesinde insanlar ritüellerini mağara duvarlarına çiziyorlardı. M.Ö. 4.000 yıllarında Sümerler’ in bulduğu çivi yazısı, başka uygarlıklarca da kullanılmış, farklı yazılar da ortaya çıkmıştır. 5 Temmuz 1687’ de Sir Isaac Newton’ un “Philosophie Naturalis Principia Mathematica” adlı görkemli eseri yayınlanmış ve bu “Aydınlanma Çağının” başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Bu çağ rönesans ve reform çağıdır, akıl, bilim, özgürlük ve insan hakları gibi değerler ön plana çıkmıştır. Bilimsel devrimler Kepler, Galile, Kopernik, Newton ve pek çok bilim insanının buluşları ile başlamıştır. İbn Rüşd, Descartes, Rousseau, Kant, Voltaire gibi pek çok düşünürün felsefeleri ve rasyonel düşünceleri artık toplumda etkilidir.
Matbaa Çin’ de 11. YY.’ da, Almanya’ da 1450’ de, Osmanlı’ da 1727 de kullanılmaya başlanmıştır. Önemli devrimleri yüzlerce yıl ıskalayan Osmanlı’ da 1923 yılında okuma yazma oranı %10‘ un altındaydı. Uygarlığın başlangıcı olan yazının da bilinmiyor olması, Osmanlı’ nın uygarlıktaki durumunu gösteriyordu, medrese ve dini kurumlar yalnızca din eğitimi vermekteydiler. Tanzimattan başlayarak açılan modern okullar yetersizdi. Cumhuriyet ile eğitim seferberliği başlamış, aydınlanma çağından 260 yıl sonra, okuma yazma oranı %70’ e ulaşmıştır (1950), bu seferberlik eğitim birliği kanunu, latin harflerine geçiş, halkevleri ve köy enstitülerinin açılması ile ilerliyordu.
Köy Enstitüleri’ nin kuruluşu ve amaçları
“Bir Aydınlanma Işığı”, “Yarıda bıraktırılmış Türk Rönesansı” olarak da tanımlanan Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940 tarihinde Atatürk’ ün emriyle, maarif bakanı Hasan Ali Yücel ve ilköğretim genel müdürü İsmail Hakkı Tonguç tarafından kurulmuştur. Cumhuriyet’ in kuruluşundan hemen sonra ABD’ li Eğitimci Prof. John Dewey gelmiş, ”Türkiye’ de eğitim nasıl olmalıdır” konulu kapsamlı rapor hazırlanmış, “iş içinde eğitim” de bu raporda önerilmiştir. Prof. Deney Finlandiya eğitim sisteminin kuruluşunda rol almıştır.
Köy enstitülerinin kuruluşundaki ideolojik hedef, cumhuriyet, laiklik gibi yeni ilkeler ile milli ve kültürel değerleri topluma benimsetmek, eğitimi yaygınlaştırmak, üretici insan yetiştirmek, köylüyü köyünde tutmak ve toprak sahibi yapmaktı. Kadını evden çıkarıp toplum yaşamına kazandırmak, saygı ve sevgiye dayalı bir ahlak anlayışı geliştirmekti. İnsan kaynağı olarak ilkokul mezunu çocukların içinden, askerliğini onbaşı veya çavuş olarak yapanların, kısa bir eğitim ile köylerinde öğretmenlik yapmalarını sağlamaktı.
Ülkede, kolay ulaşılabilir, tarıma elverişli geniş arazisi bulunan köylerin yakınında 21 bölge seçildl ve 21 enstitü kurularak program uygulanmaya başlandı. Hedef altmış enstitüydü, olamadı. Bunların en önemlilerinden olan Ankara Hasanoğlan köy enstitüsü sonradan yüksek köy enstitüsüne dönüştürüldü.
Sanayileşme ve Kalkınmaya etkileri
1923 İzmir İktisat kongresinde sanayileşme hedefleri ilan edildi. Eğitim ve sanayileşme hareketleri köy enstitülerinin kuruluşuyla ivme kazandı, kültür, sanat ve tarımsal sanayi ilerlemesini daha da hızlanarak sürdürdü. Avrupa’ da sanayi devrimleri 200 yıl önce başlamıştı.
Kız ve erkek öğrenciler, günlük eğitim programlarının parçası olan işleri öğrenirken, bunun Türk sanayisinin temellerinin kuruluşu olacağının muhtemelen bilincinde değillerdi. Burada eğitilen her öğrenci “iş içinde eğitim” anlayışı ile yetişmekteydi. Günlük programda dersler ve uygulamalı iş öğrenimi vardı. Hasan Ali Yücel dünya klasiklerinin türkçeye çevirisini yaptırmıştı; her çocuk, her yıl bu kitaplardan 25 tanesini okumak zorundaydı. Eğitim süresinde en az bir müzik aleti çalmayı öğrenmeleri gerekiyordu. Müzik derslerine ek olarak Aşık Veysel de enstitüleri gezip öğrencilere bağlama dersleri veriyordu. Köy enstitülerinde gençler aydınlanmaya başlamışlardı.
Öğrenciler okullarını, evlerini, işyerlerini, elektrik ve su tesisatlarını, yollarını kendileri yaptılar, tarlada, bahçede çalıştılar, toprağı işlediler, ağaç diktiler. Teknik anlamda civar köylerin gereksinimlerini karşıladılar, yöre halkının elektrik, motor, sinema ile tanışmasını sağladılar. Erkek öğrenciler demircilik, yapı ustalığı, dülgerlik, vs…gibi işleri, kız öğrenciler biçki, dikiş, nakış, ev idaresi, hasta bakımı, vs… gibi işleri öğreniyorlardı. Her Köy enstitüsünde tarla, bağ, arı kovanı, hayvancılık ve çeşitli atölyeler vardı. Buralarda çalışarak üretim ve eğitimi kaynaştırıyorlar, gıdalarını kendileri üretiyorlardı. Edinilen bilgiler eğitim ve sanayi için insan kaynağını oluşturmakta, teknoloji uygulamaları için de bilgi birikimini hazırlamaktaydı.
Sınırlı olanaklarla, kuruluşun ilk altı yılında 15 000 dönüm arazi tarıma elverişli hale getirildi, 750 000 fidan dikildi, 1200 dönüm bağ oluşturuldu, 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 okul, 12 Elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 100 km yol yapıldı. Sulama kanalları açıldı. Trabzon Beşikdüzü Köy Enstitüsünde öğrenciler balıkçılık yaptılar, 1945 yılında Karadeniz’ in en büyük balıkçılık filosunu kurdular, bu sayede halk ücretsiz veya çok ucuza balık tüketebiliyordu. Büyük balıkçılar bu çalışmayı engelleyerek tüm kazanımları yok ettirdiler.
Köy Enstitülerinin Kapanışı
Köylünün aydınlanmasını hazmedemeyen büyük toprak sahipleri ve bazı siyasetçiler herkesi özgürce eleştirebilen bu eğitimli insanlardan korktular. Hedeflenen toprak reformu toprak ağalarını kaygılandırdı; sömürücü ve tutucular çağdaş yaşamı kabul etmiyorlar, yeni yaşam tarzının kendi düzenlerine zarar vereceğini düşünüyorlardı, kadın erkek eşitliğinden istemiyorlar, dinin öneminin azalmasından korkuyorlardı.
Ruslar, ikinci dünya savaşı sonrasında Kars, Ardahan ve Artvin’ i istemiş, boğazlarda üs talep etmişlerdi. İnönü ABD’ den yardım istedi, Truman yardımı koşullu onayladı, demokrasi, seçim ve köy enstitülerinin kapatılmasını talep etti (Truman Doktrini 1947), Emperyalizm halkın aydınlanmasını ve kalkınmasını istemiyordu.
Milletvekillerinin çoğu enstitülere karşıydı, içlerinde CHP’ li olanlar da vardı, 1946 seçimlerini kaybetmekten korkuyorlardı. Enstitüler köy okullarına dönüştürüldü, iş içinde eğitim ilkesi kaldırıldı. CHP 1946 seçimlerini kazandı. 1950 seçimleri öncesinde toprak ağaları Adnan Menderes’ ten enstitülerin kapatılmasını sözünü istedi, o koşulla oy vereceklerini söylediler, DP seçimleri kazandı, 1954’ de köy enstitülerini kapattı.
Köy Enstitüleri kapatılmasaydı;
Osmanlı’nın kapalı toplumu (teba) ışığa kavuşacaktı. Endüstri için eğitilmiş nitelikli işgücü , Hasan Ali Yücel’ in dediği gibi “teknik zihniyet ve makine dostluğu“ köylere yayılacaktı. Karşı devrim için ortam oluşamayacaktı. “HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR” sözü toplumda vücut bulmuş olacaktı. Ondört yıllık serüven bunları kısman sağladı ama yeterli olmadı. Prof. Celal Şengör’ e göre köy enstitüleri kapatılmasaydı Türkiye bugün Avusturya kadar gelişmiş bir ülke olurdu.
Köy Enstitüleri “Henüz bitmemiş uzun soluklu bir şiir“ olarak kaldı.
ÇOK YAZIK OLDU.
Köy Enstitüleri, Sanayileşme Ve Kalkınmaya Etkileri
Tarih