Liderin Omuzlarındaki Görünmez Eller

Tarih

Liderlerin, kusurlarını, eksiklerini ve yetersizliklerini kendine karşı kullanmayan insanları bulmaları, vizyonlarını sergilemek için oldukça önemlidir. Yaratıcılığı, cesareti ve tutkuyu besleyen öncelikle öze-güven, sonra yolculuğuna destek ve şahit olan kişiye güvendir. Bu kişiler, bazen unvanlı bazen ise unvansız olur, ikinci adam ya da kadın olmayı kabul ederek, şevkle işlerini yaparlar. Onları sadakat içinde tutan ve gönülden destek vermelerini sağlayan nedir? Bu yazım görünmeyen kahramanlar ile ilgilidir.
Leoan Vitali, ünlü yönetmen Stanley Kubrick’in asistanı olarak kariyerine başlamış ve daha sonra yönetmenliği bırakarak, Kubrick’in birçok filminde hem oyuncu hem de asistan olarak çalışmıştır. Vitali, özellikle “Barry Lyndon” filminde Lord Bullingdon rolüyle tanınır. Post prodüksiyon süreçlerinde, kurgu, ses ve görsel efektler gibi alanlarda önemli bir rol oynamıştır.
Hangi haz, Vitali’nin ‘’ben yapmalıyım, ben olmalıyım, ben hak ediyorum’’ düşüncesinin önüne geçti. Birçok ikinci, birincinin yerinde gözü olduğunu içten içe haykırır. Sabırsızlıkla sıranın kendisine gelmesini bekler. İçten içe stratejiler, kariyer basamaklarını saymalar, hamleler, kendini gösterme çabası, bende buradayım didişmeleri, fırsat arama, fikir hırsızlıkları, taht kavgaları ile pastadan fazla pay alma çabası içindedir. Bunlar, kulağa çok bilindik ve günlük konuşmaların içinde olan söylemler değil mi?
Birinci, ikinciyi, ikincide birinciyi sürekli gözetler. Bu gözlemde, hamlelerin kontrolü ve tutarlığı ile güvenin perçinlenmesi sağlanır. Aksi durumlarda, güç savaşı başlar. Başarılı liderler kadar, başarısız liderlerde ilham almamıza yardımcı olmuşlardır. Ne yapmamız ya da yapmamamız gerektiği konularında, duygunun yönetilmesinin önemli olduğunu yansıtırlar. Tarih bu güç savaşlarının örnekleriyle doludur. Steve Jobs ve John Sculley, Richard Nixon ve Spiro Agnew, M. Kemal Atatürk ve Enver Paşa, Joseph Stalin ve Leon Trotsky, Travis Kalanick ve Emil Michael vb. Güç savaşını aşmanın en etkin yolu, vizyonun kabulü, kırmızıçizgilerin belirlenmesi, esneklik ve özerklik alanlarının tanımlanması ile oluşmaktadır. Çatınız altındakilerle bol bol konuşarak geliştirmiyorsanız, vizyonunuz tehlikede demektir.
Gerçek liderlik katkı sağlamak, değer yaratmak üzerinedir. Vizyona uygun tutkuyu, disiplini ve çabayı, vicdan ile harmanlayan liderler, sadece pastanın dağılımıyla değil, büyütülmesiyle de ilgilenirler. Açık ve şeffaf iletişim, liderin kara bulutlarını dağıtır. Kişiler adil olunmadığını düşünüyor ve hissediyorsa, dağıtıcıların adil olduklarını ifade etmelerinin anlamı yoktur. Konu liderliğinizde iletişim ve bağ kurmayla ilgilidir. Mesaj nettir, yaptığınızı çevrenize aktaramıyorsunuz demektir.
Leon Vitali, yönetmenliği bırakma kararını, Stanley Kubrick ile çalışmanın kendisine daha fazla tatmin ve öğrenme fırsatı sunduğunu düşündüğü için aldığını belirtmiştir. Kubrick’in, titiz ve detay odaklı çalışma tarzı, Vitali için bir eğitim süreci gibiydi ve bu süreçte kendini geliştirme fırsatı buldu. Vitali, Kubrick’in filmlerine olan bağlılığı ve yönetmenin sanatsal vizyonuna duyduğu saygı nedeniyle, kendi yönetmenlik kariyerini bir kenara bırakarak, Kubrick’in projelerine odaklanmayı tercih etti. Bu sayede muhteşem filmlere imzalar atıldı. Sizce Kubrick’mi o eserleri yaptı, yoksa bu vizyona inananlar mı yaptı. Ben yaptım diyenlere sesleniyorum. Şişkin egolarınız, ikinci adam ve kadınları görmüyorsa, her zaman müthiş eserler yaratamazsınız. Önemli olan bilerek ve isteyerek ikinci olmaktadır. Leon Vitali, Kubrick’in 1999 yılındaki ölümünden sonra da, yönetmenin mirasını korumak ve filmlerinin restorasyonu, filmlerinin yeniden yayınlanması ve dijital restorasyonu gibi projelerde aktif rol almıştır. İnandığı vizyonun çizgisini korumuştur.
Christopher Nolan’ın ünlü asistanı, Emma Thomas’tır. Nolan’ın hem yapımcısı, yakın iş ortağı ve eşidir. İkili, Syncopy Inc. adlı yapım şirketini birlikte kurmuş, Inception, Interstellar, The Dark Knight Trilogy ve Tenet gibi büyük bütçeli ve başarılı filmlerinin arkasındaki önemli bir figürdür. E. Thomas, Melinda Gates, Michelle Obama vb bir çok kadın, finassal, duygusal, imajsal, ailesel süreçlerde, kendi kimliklerini koruyarak eşlerine destek olmuşlardır.
Unvanı olmadığı için öne çıkmayan, evde eş, iş yerinde arkadaş, farklı isimlerde olan ikinciler, güçlü bir vizyonu gördüklerinde gönüllü, kalpten destek sağlayan kişilere dönüşürler. Gelişim ve öğrenme fırsatı verildiğinde, kendi liderliklerini keşfetme, anlam arayışlarını tanımlama ve kendi seslerini bulmayı keşfederler. Gerçek liderlik kalpten gelen sevgiyi, paylaşma ve öğrenmeyi içerir. Yaratacağınız değerin unvanla ilgisi yok. Siz sizde olanı paylaşmayı, etki yaratmayı, unvana bağladığınızda, potansiyelinizi sınırlarsınız ve zihninizle kavganız başlar. Kendi kahramanlığınız için vizyona inanmak önemlidir. İster birinci adamın vizyonu, isterseniz kendi vizyonunuza inanın. Tutku ve disiplini oluşturan ilham, vizyondan gelir.
‘’Kahramanlara inanmak, kahramanlar yaratır’’ Benjamin Disrael
Eva Peron, Arjantin’in eski başkanı Juan Peron’un eşiydi. Juan Peron’un politikalarını desteklerken, özellikle işçi sınıfı ve kadınların hakları için mücadele etti. Eva Peron, liderin yanında olmanın zorluklarını, kendi tutkusu ve vizyonuyla dengeledi. Özellikle kadınların oy hakkı kazanmasında büyük bir rol oynadı.
Tarihin unutmadığı birçok lider ve onların yanlarında ikinciler olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü, Julius Sezar ve Marcus Antonius, Bill Gates ve Paul Allen, Henry Ford ve Charles Sorensen vb. Liderin vizyonu, tutkusu, disiplini ve vicdanı, saygıyı ve katıksız desteği her zaman hak eder. Arkanı döndüğünde bilirsin ki tüm süreçleri toparlayan, liderin tutkusunu ateşleyen, disiplinini koruyan ikinci adam, vizyoner liderin muhteşemliğini yansıtmak için vardır.
Öğretmenliğinizin Gücü
Kimliklerinizi besleyen ilkeler, değerler ve roller, bütünselliğinizi sağlamıyorsa, bazı kimlikleriniz başarısızlığın acısıyla yüzleşir. Sonucun hazzına odaklı olanlar, sürecin keyfini kaçırırlar. Sürecin hazını veren, paylaşmak, öğrenmek, sevmek ve miras bırakmaktır. Mirası, madde olarak düşenen insan, sonucuda onunla ilişkilendirmiştir. Mutsuzluğu yaratanda bu bakış açısındır. Mirasın özü bilgidir ve sürecin içindeki bilgiyi idrake dönüşmesini sağlayanlar gerçek mirası oluştururlar. Atatürk’ü güçlü lider yapan, başöğretmen yapan, bırakmış olduğu bilgi mirasıdır.
Liderin karizması ve ilham verme gücü, öğretmenliği ile beslenir. Bu durum, birçok 2. adamın gelişmesine, öğrenmesine, kendi vizyonlarını keşfetmelerine sebep olmuştur. Liderliğiniz çatısı altında yer alan 2. adam konumundaki kişileri geliştirmemeniz en çok size zarar verir. Unutmayın, lideri güçlü yapan öğretmenliğidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.

Müşteri sadakati mi, maliyet mi? İade süreçlerinin marka imajına etkisi

Alışveriş artık yalnızca ürün almak değil, markayla kurulan ilişkinin bir parçası. Bu ilişkinin en kritik aşaması ise iade süreci. Çünkü iade, bir markanın müşterisine gerçekten ne kadar değer verdiğini gösteren sınavdır. Müşteri açısından kolay ve destekleyici bir iade süreci, güven ve sadakat duygusunu pekiştirirken; markalar için bu süreç, kısa vadede maliyet yaratsa da uzun vadede güçlü bir imaj ve sadık müşteri kitlesi kazandırır. Zorlaştırılan iade politikaları ise kaliteyi gölgede bırakır, olumsuz deneyimler hızla yayılır. Dolayısıyla asıl mesele “maliyet mi, sadakat mi?” değil; “bugünü mü kurtaracağız, geleceğe mi yatırım yapacağız?” sorusudur. Çünkü markalar bilir ki güven, iade sürecinde kazanılır ve bir kez kaybedildiğinde hiçbir reklam bütçesiyle geri alınamaz.