Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörlerinden tekstil ve hazır giyim, tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşıyor. GSYİH’ye katkısı, ihracattaki öncü rolü ve sağladığı geniş istihdam ile öne çıkan sektör, 2024’ü küresel ekonomik yavaşlama, artan maliyetler ve talep daralması gibi zorluklarla geride bıraktı. Sektör temsilcileri 2025’e temkinli yaklaşırken, toparlanma umutlarını da koruyorlar.
2024’ün zorlu geçtiği üretim rakamlarına net biçimde yansıdı. Yılın başlarında hem hazır giyim hem de tekstilde üretimde önemli düşüşler yaşandı. Kurumların yaptığı araştırma verileri de bu durumu doğruladı. Kapasite kullanım oranları potansiyelin altında seyrederken, ihracat performansı da beklentileri karşılayamadı. Sektörün istihdam kaybı, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeleri derinden etkiledi.
Ana pazarlardaki durgunluk ve Asyalı rakiplerin rekabet baskısı, ihracatta düşüşe neden oldu. İstihdamda yaşanan kayıplar, artan enerji ve işçilik maliyetleri, Avrupa’daki talep daralması ve Asya ülkelerinden gelen fiyat rekabeti, temel zorluklar olarak öne çıktı. Finansmana erişimdeki güçlükler de sektörün karşılaştığı önemli sorunlar arasında yer aldı.
2025 beklentilerinde temkinli iyimserlik hakim. Sektör temsilcileri, yılın ilk yarısının zorlu geçeceğini öngörüyor. Ancak bazı firmalar, nitelikli ve niş pazarlara yönelerek Ar-Ge’ye ağırlık vermeyi planlıyor. Uzmanlar, özellikle Avrupa pazarındaki olası toparlanmanın yılın ikinci yarısından itibaren sektöre olumlu yansıyabileceğini belirtiyor. Bu toparlanmanın kalıcı olması için yapısal reformların hayata geçirilmesi gerekiyor.
Sürdürülebilirlik ve dijitalleşme, sektörün geleceğini şekillendirecek iki temel unsur olarak öne çıkıyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması gibi uluslararası düzenlemeler, sektörü çevreci üretime yönlendiriyor. Dijitalleşme alanında Endüstri 4.0 uygulamaları, otomasyon ve yapay zeka çözümleri önem kazanıyor. Bu dönüşüm sürecinde, özellikle KOBİ’lerin desteklenmesi kritik önem taşıyor.
Küresel rekabet arenasında Türkiye’nin konumu değişken. Bir yanda Çin, Bangladeş ve Vietnam gibi düşük maliyetli ülkelerle fiyat rekabeti sürerken, diğer yanda “yakın üretim” trendiyle Avrupa ve ABD pazarlarında yeni fırsatlar doğuyor. Türkiye’nin coğrafi konumu ve üretim altyapısı, bu fırsatları değerlendirmede önemli avantajlar sunuyor.
Sektörün geleceği için stratejik öncelikler belirlenmesi şart. Katma değerli üretime geçiş, markalaşma, teknik tekstiller gibi niş alanlara odaklanma ve nitelikli işgücü yetiştirme bu önceliklerin başında geliyor. Devlet teşviklerinin etkin kullanımı da bu dönüşümde kritik rol oynayacak. Özellikle Ar-Ge ve inovasyon yatırımlarının desteklenmesi, sektörün rekabet gücünü artıracak.
Türk tekstil sektörü, köklü geçmişi ve üretim kabiliyetiyle bu zorlu dönemi aşabilecek potansiyele sahip. 2025, sektör için yeniden yapılanmanın başlangıcı olabilir. Sürdürülebilirlik, dijitalleşme ve katma değer odaklı bir strateji, küresel pazarda daha güçlü bir konum elde etmenin anahtarı olacak. Sektörün bu dönüşümü başarıyla gerçekleştirmesi, sadece kendi geleceği için değil, ülke ekonomisi için de hayati önem taşıyor.
Bu kritik dönemde, sektör paydaşlarının işbirliği ve koordinasyon içinde hareket etmesi, ortak stratejiler geliştirmesi ve kaynakları etkin kullanması başarının anahtarı olacak. Türk tekstil sektörünün gelecekteki başarısı, bu dönüşüm sürecini ne kadar iyi yönetebileceğine bağlı görünüyor.
Türk Tekstili 2025’te bir kavşakta, zorlukları fırsata çevirmek zorunda
Tarih