Gelecek Yönetim olarak birinci yılımızı kutlamanın heyecanını yaşıyoruz. Bu süre zarfında, iş dünyasının dinamiklerine dair birçok önemli konuya değinme fırsatı bulduk. Kişisel gelişimden liderlik...
“Yaşam acıyı kendiliğinden getirir, size düşen ona mutluluk katmaktır.”Milton H. EricksonErickson’un bu uyandıran sözünün kapsamını biraz genişletmeme izin verin. Haddimi aşmamaya çalışarak bir deneme...
Duygularımız isteklerimiz, amaçlarımız ve düşüncelerimizle çeliştiğinde anlarız onların ne denli güçlü olduklarını! Öfke göstermenizin hiç de uygun olmadığını düşündüğünüz bir yerde kendinizi ağzınızdan alevler...
Dünyaya onu ilk kez gören birinin gözleriyle bak! Kulağa biraz romantik, biraz da sıra dışı geliyor öyle değil mi? Özellikle de tecrübe ve yaşanmışlıkların...
Erteleme alışkanlığı artan uyaranlar ve sürekli dağılan dikkatimizle bir araya geldiğinde çalışma pratiğimizi epeyce olumsuz etkiliyor. Son yıllarda danışanlarımın da en çok yakındığı konuların...
İnsan kaynaklarının en temel görevi, yalnızca doğru özgeçmişi bulmak değil, insanın derinliklerine inerek doğru kişiyi doğru pozisyona yerleştirmektir. Bu nedenle mülakatlarda sorular, bir bilgi toplama aracı olmaktan çok, adayın karakterini, motivasyonunu ve değerlerini keşfetmeye yarayan birer pusula haline gelir. Açık uçlu, düşünmeye teşvik eden sorular, adayın kriz anlarındaki tutumunu, işine olan yaklaşımını ve kurum kültürüne uyum potansiyelini ortaya koyar. Etkili bir mülakat, mekanik bir sorgudan ziyade samimi bir diyalog sürecidir; iyi dinleyen ve derinleşebilen bir İK profesyoneli, yalnızca yetenekleri değil, kişinin şirketin geleceğine katkı potansiyelini de görür. Sonuçta insan kaynaklarında başarı, doğru soruları sorma cesaretine sahip olmakla başlar; çünkü her iyi soru, doğru insanı bulmanın ve sürdürülebilir başarıyı inşa etmenin kapısını aralar.
Büyük yapay zekâ şirketleri yeni modellerin beklentilerini artırırken, sektörde ilerleme hızı belirgin şekilde yavaşladı. CEO’lar bu durumu işlemci gücü ve elektrik yetersizliğine bağlasa da asıl sorun, artık internette eğitime uygun gerçek veri bulamamak. Zira içeriğin yaklaşık %40’ı zaten yapay zekâ tarafından üretiliyor ve bu da sistemi “kendi ürettikleriyle” besleyip hatalara açık hale getiriyor. Öte yandan, yeni odak noktası olan yapay zekâ ajanları, yarı bağımsız hareket edebilme yetenekleriyle teknolojide yeni bir dönem başlatıyor. Ancak kullanıcı güveni azalıyor; yanlış bilgi, düşük doğruluk ve üretkenlik sorunları nedeniyle şirketlerin %95’i yatırımlarından dönüş alamıyor. Buna karşın rekabet sürüyor: xAI, Perplexity ve Genspark AI gibi firmalar ajan tabanlı sistemlerini hızla piyasaya sürüyor. Tüm bu gelişmeler, yapay zekânın bir “balon” olsa bile kalıcı etkiler yaratacağını gösteriyor. Bu nedenle dünya çapında “yapay zekâ kırmızı çizgileri” anlaşması çağrıları artarken, Kaliforniya’nın yürürlüğe soktuğu denetim yasası, kontrolsüz teknolojinin doğuracağı risklere karşı umut verici ilk adım olarak öne çıkıyor.
Arama Motoru Optimizasyonu (SEO) uzun yıllar dijital dünyanın kalbi olarak görülse de, artık tahtını yeni bir oyuncuya, RAO’ya (Retrieval Augmented Generation – Geri Getirme ile Güçlendirme) bırakıyor. SEO’nun “ara ve seç” mantığı yerini, RAO’nun “senin için aradım, işledim ve özetledim” yaklaşımına bırakıyor. Yapay zekâ destekli bu sistem, dağınık bilgi yığınlarını anlamlı, güncel ve bağlamsal cevaplara dönüştürerek kullanıcıya zaman kazandırıyor. SEO hâlâ tamamen yok olmayacak olsa da, içerik üreticilerinin bundan böyle yalnızca Google’a değil, RAO tabanlı yapay zekâlara da “görünür” olmayı hedeflemesi gerekecek. Dijital çağın yeni vektörü artık yalnızca bilgiye erişmek değil, bilgiyi anlamlandırmak olacak.
Aidiyet kavramı, insanın hem bireysel hem de profesyonel yaşamında derin bir anlam taşıyor. Genetik mirasla çevresel etkileşim arasında şekillenen kimliğimiz, ait olduğumuz topluluklarla daha da belirginleşiyor. Boosters grubunun beşinci yıl kutlamasında hissedilen huzur ve anlam duygusu, bir topluluğa ait olmanın insana kattığı gücü gözler önüne seriyor. Logoterapi’nin vurguladığı gibi, yaşamın anlamını bulmak dayanıklılığımızı artırırken, Maslow’un “ait olma” ihtiyacı da bu sürecin temelini oluşturuyor. İş dünyasında ise aidiyet duygusu, liderliğin görünmeyen ama en güçlü yapıtaşı olarak öne çıkıyor; çünkü ekiplerin sürdürülebilir başarısı, yalnızca hedeflere değil, birbirlerine ait hissetmelerine de bağlı.