Baby Boomer’lardan Geriye Kalanlar (Bebek Patlamasında Doğanlar) Biraz Daha Dayanın. Emekliliğiniz Yakındır.

Tarih

İkinci dünya savaşından hemen sonra 1946-1964 yılları arasında bir milyardan fazla sayıda doğan baby boomerlar geçen zaman içerisinde hızla gelişen ideolojilerin içerisinde ayakta kalmayı başarırken diğer yandan eğitim ve teknolojide yaşanan pek çok reform ve gelişmelere de bu dönemde tanıklık edebilmişlerdir.
Günümüze kadar aslında her şey sonsuz farklı ihtiyaçların karşılanabilmesi ve toplumların ihtiyacı olan her tür tüketim ve teknolojik materyal ve maddenin üretimi için insanların önünde çok fazla seçeneğin bulunması yanında bunları hayata geçirecek fırsatlarda vardı.
Bu zeki kuşak için fırsatları değerlendirmek için gereken nitelikler ise çok çalışkan olmak, her türlü yeniliğe açık olmak, hırs ve azmi koruyarak belirli bir zaman diliminden sonra mutlak başarıya ulaşmaktı.
İş dünyasında ve toplumsal oluşumlarda özellikle işini en iyi yapan çok sayıdaki boomer bu dönemdeki ortalama zeka seviyesindeki yaşıtlarına göre çok fark yaratarak içinde yaşadıkları toplumlarında çok ileri seviyelere gelmiş, toplumsal refah konusunda bireysel özgürlüklerin, aydınlanmanın, ve demokrasilerin kurulmasında motor güç olarak kariyer odaklı bir yaşam tarzını tercih etmişlerdir.
Boomerlar için çalışkan olmak yanında, iş sadakatini ve dürüstlüğü yaşamın merkezinde tutarak emekli olana kadar nerede ise başladıkları kuruma sadakatle hizmet etmek ve bunun karşılığında da iş verenin ve işyerindeki arkadaşlarının da takdiri ile yaşayıp sonrasında da iyi anılmak temel ahlaki amaç olmuştur.
Bu dönem de iletişim ve teknolojik gelişmelerin ardı arkası kesilmeyen hızına başlarda yavaş bir adaptasyon verebilmiş olsalar da internet ve digitalleşmenin verdiği zorlamalar ile nerede ise yeni kuşaklar kadar da zamana ayak uydurmayı başarabilmişlerdir.
Öncelikle Avrupa ülkelerinde başlayan ekonomik gelişme ve şirketler bazında elde edilen karlılıkların tatminkar olmasının verdiği motivasyon ile bu dönemde yönetenler, sosyal güvenlik sistemlerinin temellerini atmış, finans piyasalarının gelişimine paralel olarak sigorta ve emeklilik programları ekonomik refahı yükseltmiş ,çalışanlar bu sayede emeklilik öncesinde uygun koşullarda mülk sahibi olma imkanına sahip olmuşlardır.
Bu kuşak artık yavaş yavaş iş gücünden çekilmekte ve yerini hepimizin artık diline pelesenk olan yeni tanımlı X,Y ve Z kuşaklarına işlerini bırakmaktalar. Oldukça derin ve geniş bir deneyime sahip boomerların sahip olduğu bilgi ve becerilerinin transfer ihtiyacı baş gösterse de çoğu zaman iş üzerinde eğitimin gittikçe kaybolduğu günümüzde her bireyin kendi gelişimini kendi başına ve iş dışında tecrübe edinmesi ve işini yönetmesi beklentisi ile şirketler yüksek beklenti ve minimum maliyet odaklı bakış açıları ile boomerları çok çabuk oyun dışına çıkarmaktalar. Bu durumda da bir başka olumsuz demografik değişim olmakta sadece iş gücü piyasasını değil ,emeklilik ve sağlık hizmetlerinde üretime katkısı olmayan boomerlar toplumun üzerine daha fazla bir yük yüklenmesine de sebebiyet vermekteler.
Şirketler kıdemli çalışanların maaş ve sosyal güvenlik haklarının oluşturduğu maliyetlerden kaçınmak içinde boomerları danışmanlık şirketlerinden aldıkları dışarıdan hizmetleri de kullanarak işten çıkarmayı tercih ederek yerlerine daha genç ve düşük maliyetli iş gücüne yönelmekteler.
Hatta daha da agresif politikalarla birkaç kişiden alabilecekleri iş sonuçlarını bir çalışanın üzerine yığarak daha yoğun mesailerle digitalleşmenin sağladığı avantajları da kullanarak bommerların üzerlerindeki emeklilik yüklerini üzerlerinden bertaraf etmeye çalışmaktadırlar .Konuya Boomer lar açısından bakacak olursak da 60-70 yaş aralığındaki bir çok insan yaşadıkları yoğun değişimlerle geçen iş hayatlarını geride bırakarak huzur içinde rahat bir hayat yaşama geçmek istemekteler. Ortaya çıkan sağlık sorunları ve her gün ardı ardına yaşanan yoğun iş ve yaşam temposundan çıkarak yaşam kalitesini artırmak isteyen boomerlar için emeklilik artık ihtiyaç haline gelmektedir.
Bommerlar digitalleşme ,blockchain teknolojisi ,ve bunlara uyum süreçlerinin uzaması nedeni ile oyundan düşseler de geriye kalan en önemli unsuru ihmal etmemeli ve kalan iş hayatlarında onları mentörlük ve danışmanlık rollerinde değerlendirerek iş gücü içerisinde tutarak sahip oldukları deneyimi yeni nesillere aktarmalarını sağlamak önem arz etmektedir.
Yaşanmış ve deneyimlenmiş değerli sürdürülebilir şirket yönetim ilkelerinin ve karşılaştırmalı deneyimlerin aktarımı ile sağlanan bu bilgi transferi kesinlikle ihmal edilmemelidir. Herkes kendi yaşam deneyimleri ile büyüyüp öğrenecek olsa da daha önceden edinilmiş deneyimlerin iş hayatında alınacak bazı karar ve izlenecek yollara model teşkil edebilmesi, hızlı ilerleme ve sonuç elde etmeye her zaman katkı sağlayabilecektir.
Manyetolu, Çevirmeli, Ankesörlü, Tuşlu, Telsizli, Uydu Telefonu kullanmış, bir ofis katını kaplayan IBM bilgisayarlardan başlayıp blockchain zincirlerinde yerini alacak quantum bilgisayarlarını dahi görmüş ,Araç telefonu, Nokia ve Motorola ile başlayıp Androit ve I-Phone ile ortalama 7*16 boyutunda her hangi bir çep telefonundan her işini yapmayı da deneyimlemiş Boomer’lar dan daha öğrenecek çok şey olduğunu unutmasak ta huzur ve emeklilikleri yakın olan bu kuşaktan bilgi transferinin önemini ihmal etmemek önemli olsa gerektir..
Sonuç olarak yine de kastırmayın, her şeyin çok çabuk değiştiği hayatın her evresi yaşanılası ve güzel. Keyfiyle yaşayın yaşatın.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.

Müşteri sadakati mi, maliyet mi? İade süreçlerinin marka imajına etkisi

Alışveriş artık yalnızca ürün almak değil, markayla kurulan ilişkinin bir parçası. Bu ilişkinin en kritik aşaması ise iade süreci. Çünkü iade, bir markanın müşterisine gerçekten ne kadar değer verdiğini gösteren sınavdır. Müşteri açısından kolay ve destekleyici bir iade süreci, güven ve sadakat duygusunu pekiştirirken; markalar için bu süreç, kısa vadede maliyet yaratsa da uzun vadede güçlü bir imaj ve sadık müşteri kitlesi kazandırır. Zorlaştırılan iade politikaları ise kaliteyi gölgede bırakır, olumsuz deneyimler hızla yayılır. Dolayısıyla asıl mesele “maliyet mi, sadakat mi?” değil; “bugünü mü kurtaracağız, geleceğe mi yatırım yapacağız?” sorusudur. Çünkü markalar bilir ki güven, iade sürecinde kazanılır ve bir kez kaybedildiğinde hiçbir reklam bütçesiyle geri alınamaz.