Hayat insana farklı kapılar açar; kimini hazır bir sofraya oturtur, kimini kazıya kazıya yol almaya mecbur bırakır. Bizim coğrafyamızda çoğu erkek için ‘’hayat’’ dediğimiz yolculuk, bir maraton değil, sanki hiç bitmeyen bir tırmanış gibidir.
Çocuk yaşta çalışmaya başlar, gençliğini ekmek kavgasında tüketir, orta yaşına geldiğinde omuzunda hem ailesinin hem toplumun beklentilerinin üzerinde bir yük vardır. Ve gün gelir, altmış yaşına bastığında herkesin saygıyla ‘’artık dinlenmeli ‘’ dediği noktada hala çalışmaya, hala çırpınmaya devam eder.
Bu hikaye tek bir adama ait değildir. Bu, bu topraklarda milyonlarca erkeğin ortak hikayesidir. Başarılarına rağmen mutsuz, yaptığı onca girişim ve ilklerin hikayesine rağmen hala eksik ve yıpranmış hisseden insanların hikayesi….
Başarıların sessizliği;
Bir insanın ardında bıraktığı başarıların, açtığı yolların, kazandığı ve/veya kazandırdığı ilklerin ve sistemlerin değeri, ne yazık ki çoğu zaman yakın çevresi, ailesi dahil çoğu zaman toplumun hafızasından kısa zamanda silinir gider. Bu çok doğaldır aslında. Kimsenin kendi mücadelesi dışında başkalarının hayatında gerçekleşen, duyduğu ya da yakından deneyimlediği başka hikayeleri tekrarlanmadığı ya da hatırlatılmadığı sürece hatırlaması mümkün değil.
Bir erkek hayatı boyunca çok çalışır, ailesine ve kendisine yeni imkanlar sunar, iş dünyasında yeni şeyler dener, ve belki de çevresine ışık olur. Ama işte yaş altmışa geldiğinde bu başarılar sadece eski bir albümdeki anılara benzer. Hayatı boyunca beklediği o ilahi cümle ’’kendin için artık çalışmana gerek yok’’ cümlesi ise asla gelmez. Çünkü emekli maaşları, ekonominin giderek kötüleşmesi, iş güvencesizliği, sosyal destek mekanizmaları ve toplumsal beklentiler, bireyin önüne sürekli yeni engeller ve zorunluluklar koyar.
‘’Çalışmazsan aç kalırsın, birikmişin biterse bitersin’’ tehdidi her sabah uyandığında aklına ilk gelen tehdit mesajı olarak zihne girer, debelenme yeniden başlar.
Altmış yaş aslında insanın hayata biraz daha yeniden dışarıdan bakması gereken yaştır.
Çocuklar büyümüş, kariyer yolculuğu geride kalmıştır, kendine zaman ayırma vakti gelmiştir. Ama ülkemizde bu gerçekleşmez, yine her sabah işe kalkmak için bir nedenin mutlaka bulunur.
Bu yaşta dahi insan yorulduğu için değil, huzuru bulamadığı için mutsuzdur. Çocukluğunda yüklenen aileni ayakta tutan sen olmalısın, güçlü olup, asla vazgeçmemelisin beklentisi yüklenen böyle bir adamın gözlerindeki çökmüş adamı görmek için bir bakışı yeterlidir.
Bugün altmış yaşında olan bir insanın hikayesi aslında yarının gençlerine de bir mesaj niteliğindedir. Çünkü alıştırılan sistemler değişmediği sürece bugünün otuzlarındaki gençleri de yarının altmış yaşındaki mutsuz emekçileri olabilir. ’’Emeklilikte rahat edeceğim’’ diye umut eden her birey mevcut iktisadi düzenlerde benzer sonuçlara doğru ilerlemektedir.
Çıkış yolu var mı?
Evet, çıkış yolu vardır. Öncelikle ekonomik düzenin batı toplumlarında olduğu üzere insanı çalışmaya mahkum etmek yerine yaşamaya hakkı olan bir birey olarak görmesi gerekir. Emeklilik maaşları, sağlık imkanları, sosyal güvenlik sistemleri ve toplumun ‘’ çalışmıyorsan değersizsin’’ bakış açısı değişmelidir. Peki bu değişmez ise
Diğer ve belki de daha da öncelikli olan bireyin kendi hayatına yine ve yeniden yön verme cesaretini göstermesidir. Altmış yaşında da olsa, belki çalışma temposunu değiştirmek, belki hayallerini ertelememek belki artık benim zamanım demek…..
Kimse hiç kimseye mutluluğu vadetmez. Vadeden biri varsa bilin ki halen işe yarar bir yanınız kalmıştır. Onu başkaları için harcayacağınıza uyanıp kendinize dönmenizin zamanıdır belki de. O yüzden geç kaldığını düşünmeden her altmışına gelen birey bir şekilde ve kendince bir yol bularak hayata yine ve yeniden başlamayı bilmeli ve asla vazgeçmemelidir. Kalan ömrü hesaplamak hayatın getireceği yeni ve daha iyi süreçleri göz ardı etmek ve yaşarken ölümü yaşamaktır.
Bir toplum emeklilik yaşına geldiğinde kendi isteği ve tercihleri dışında halen aktif hayatta kalmaya zorunlu kalıyorsa ve sistem emeği ve alın teriyle hizmet eden çalışana huzurlu bir yaşlılık sunamıyorsa, bireyin başarılarından söz etmenin havaya hikaye kıvamında bir esinti bırakmaktan öteye bir değeri kalmıyor.
O nedenle zaten herkese yeterince anlatılan ve artık etki ve esrarını kaybetmiş tüm hikayeleri terk etmek ve yeni tecrübelere açık olmak en iyisi.
Bırakın, zorda olsa yeni yaş dönümlerin getireceği yeni fırsatlar sizi en tepelere taşımasa da damarlarınızda dolaşan kanı taze tutmanız bile kendinize en büyük iyilik yerine geçecek.
Zihin ve beden sağlığı en değerlisi…..Serin tutmaya devam…
Çalışmanın gölgesinde 60 yaş
Tarih
Bence çalışmayan üretmeyen insan ölür. 60 yaş eski 60 yaş değil. Ekonomik kaygı ve mecburiyetle ilgili değil. Türkiye ve Dünya ile de alakası yok.
Düşünsenize USA başkanı 79, Rusya Başkanı 72 yaşında, RTE 71, Çin 71, Almanya 71 dünyayı 70 yaş üstü yönetirken ekonomik rahatlama sunamayan sistemlerde mecburiyetten çalışma ve hayat sorgulaması yaşlanma korkusu anlattı bana.
Size katılmıyorum. Keşke ölene kadar aktif çalışabilsek. Gelecek Yönetmde de var olsak. Sevgiler…