Doomspending-Doomspender Yarınlar Yokmuşçasına Para Harcamak

Tarih

“Doom Spending” Sendromu, insanların ekonomik belirsizlik ve kriz dönemlerinde, harcamaları kısmak yerine artırmasıdır. Gelecekte yaşanabilecek ekonomik ya da sosyal çöküntülerden korkarak anı yaşamaya yönelik aşırı harcamalar yapılır.
Bu sendromda, kişi kendini geçici olarak iyi hissetmek veya stresini hafifletmek amacıyla alışveriş yapar. Ancak bu süreç genellikle daha fazla harcama yapma ihtiyacını tetikler ve bir kısır döngü oluşur. Harcama yaptıkça daha fazla harcama yapma dürtüsü oluşur hatta uzun vadede finansal sorunlar yaşanabilir.
Peki, neden ekonomik karamsarlık veya kriz dönemlerinde lüks tüketim artar?
2001 ve 2004 krizlerini yaşadığımız dönemde Türkiye’nin lider dondurma firmasında çalışıyordum ve yine agresif büyüme hedeflerimiz vardı. Ancak yaşanan krizin etkisiyle üzerimizde hedefleri gerçekleştirememe tereddütleri oluşmuştu. İnsanlar para harcamıyor, tasarrufa gidiyorlardı. Sezon sonunda ise yine hedeflerimize ulaşıp özellikle lüks segment ürünlerde satış rekorları kırdığımızda yaşadığımız şaşkınlığı ise hala net olarak hatırlıyorum. Pazarlamanın yaptırdığı araştırmada insanların tatile çıkamadıkları, yatırım yapamadıkları kriz dönemlerinde kendilerini ve ailelerini mutlu etmek için erişebilecekleri küçük lüks ürünleri tüketmeye yöneldikleri ortaya çıkmıştı. Daha sonraki yıllarda özellikle meşhur zincir kahve markaları Türkiye’ye girince yurdum insanın akınına uğramış, ismini bile zor telaffuz ettikleri kahveleri sipariş edip, isimleri üzerine yazılı kartonlardan kahvelerini yudumlarken bir nevi keyif nirvanası yaşamışlardı. Zaman ilerleyip sosyal medyanın etkisi arttıkça, sadece tüketmek değil bakın ben nerelerde neler neler yiyip içip geziyorum diyebilmek için hafta sonu kahvaltıları, gezileri yapılmaya başlandı. Bu işlerin olmazsa olmazı ise önce fotoğrafların çekilmesi ve paylaşılmasıydı. İşin püf noktası ise kişinin özel hissetmesi ve bunu paylaşmasıydı.
Credit Karma’nın anket sonucuna göre, Amerikalıların %27’si stresle başa çıkmak için “kıyamet harcaması” yapıyor. Z kuşağının %35’i ve Y kuşağının %43’ü de bu tip harcamalarda bulunurken, alışveriş sepetinin yüzde 75’ini ise moda ve güzellik ürünleri oluşturuyormuş.
Mutsuz ve üzgün hissedilen dönemlerde, dopamin depolayıp daha iyi hissetmek için yapılan alışveriş “retail therapy” ile “doom spending” kavramları birbirine karıştırılmamalıdır. “Retail therapy” ekonomik duruma olan kaygıdan bağımsız zaman zaman yapılan bir harcamayken, “doom spending”, bir paradokstur ve zamanla bir harcama kalıbına dönüştüğü için sürekliliği vardır.
Ekonomik kriz yaşayan ve geleceğe umutsuzlukla bakan yeni nesil, anne babalarının aksine para biriktirerek mal mülk sahibi olamayacağının maalesef farkındalar. McKinsey’in yaptığı bir araştırmaya göre Z kuşağının yarısından fazlası asla bir ev alamayacağına inanıyor. Yarına yatırım yapamayan, yapsa da pek fazla anlamı olmayan gençler, kazandığı parayı yalnızca günlük zevklere harcıyor, kendilerini “küçük lüksler” ile ödüllendiriyorlar. Ev alamıyorlar, onun yerine yurtdışına seyahat ediyorlar veya son çıkan marka çantayı satın alıyorlar. Para biriktirip araba alamayacaksa, kaliteli bir kulaklığım olsun, ağız tadıyla bir yemek yiyeyim veya eğleneyim diye düşünüyorlar.
Ekonomik kaygı ve güvensizlik yaşayan gençlere, alabildikleri lüks ürünler ve deneyimler, kontrolün onlarda olduğunu hissettiriyor.
Kıyamet harcamasının asıl sebebi ekonomik kaygılar olsa da internetten alışverişin kolaylığı, sosyal medya influencer’ları ve mağazaları, taksit seçenekleri gibi pazarlama ve satış teknikleri kontrolsüzce yapılan alışverişleri teşvik ediyor. Z kuşağı üyelerinin yüzde 49’u sosyal medya yüzünden daha fazla giysi aldıklarını söylüyor. Aynı zamanda, “anı yaşama” kültürü ve “eksik kalma korkusu” (FOMO) nedeniyle genç yetişkinler kendilerini daha fazla harcama yaparken bulabiliyorlar.
“Doom spending” kısa süreli dopamin etkisi sağlayıp, eşşiz deneyimler kazandırsa da aslında çok tehlikeli bir durum. Sağlam bir bütçe planlaması yapılmadığı takdirde finansal açıdan derin bir sıkıntıya sebep olabilir.
“Doom spending” tedavisinde en önemli adım, kişinin harcama alışkanlıklarının farkına varması ve kontrolü sağlamak için alternatif başa çıkma stratejileri geliştirmesidir. (Liste hazırlayıp, sadece zorunlu alışverişlerin yapılması, duygusal tetikleyicileri belirlemek, kredi kartı kullanımını azaltmak, grup tedavisi ve meditasyonlar gibi) Düzenli bir plan ve gerektiğinde profesyonel destekle, alışveriş eğilimi üzerinde başarılı bir kontrol sağlanabiliyor.
“Doom spending” 2.0 yükleniyor….
Kıyamet harcaması furyasına özellikle yeni neslin kapıldığının altını çizmiştim. Ancak son birkaç yıldır özellikle yüksek enflasyonun etkisiyle ülkemizde bu trende X kuşağı da katılmaya başladı. Düzenli olarak çalışmaya başladığım 1994 yılından itibaren kazancımın %25’ini biriktirmeyi hedefleyip buna göre yaşamıştım. Son dönemde neredeyse tüm yatırım enstrümanlarının getirisinin enflasyonun altında kalması ve reel olarak yatırımların erimesini çaresizce ve üzülerek seyretmek zorunda kaldım. (Faiz, borsa, döviz, altın vs.) Gitmediğim tatil artık daha pahalı, almayı ertelediğim beyaz eşyalar ve özel tüketim ürünlerinin fiyatları da uçtu gitti. Dışarıda yemediğim yemeklere gitmek çok daha pahalı ve yıpratıcı bir hal aldı.
Tasarruf yapın diye nasihat veren şahsım bile artık bunu savunamıyor. Hatta biraz önce yazdıklarımı yapmadığım için pişmanlık duyuyorum. Tüketim ve tasarruf kalıplarımın değiştiğini hissediyorum ancak yapacak başka bir şey de yok. Kıyamet harcaması 2.0 yükleniyor.
Çünkü birikim yapmak enflasyonu yenmiyor.
O zaman dans.

4 YORUMLAR

  1. Yani yiyelim diyorsun.can dostum filmi gibi bir şey bu.. yarını düşün düşün ama o yarın da sen varmisin? belli değil ..eee o zaman derdimiz ne ????

    • Yine çok önemli bir konuya çok güzel ışık tutmuşsun. Klavyene sağlık. Dopaminin değil serotoninin peşinde olsak bir çok sorun çözülecek.

  2. Merhabalar gerçekten güzel bir yazı ve güzel bir teapit.
    Ben bu konuda şöyle düşünüyorum. Eğer insanlar bu çılgınlığa devam etmezse herşeyin fiyatı tekrar geri gelecektir. İhtiyacı al gerisi dursun. Et fiyatı bile nasıl geri geliyor. 2 ay zengini fakiri et yemesin bakın neler oluyor. Antrikot Avrupa’da 9 Euro. Türkiye’de 750 lira. 2 ay et yemesin kimse bakın. Tabii ki göremeyeceğiz.
    Yazı için teşekkürler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Gösterişsiz zerafetin yeni yolu: Sessiz Lüks!

Günümüz iş dünyasında ve günlük yaşamda “lüks” kavramı sadece...

Çalışan ruh sağlığı ve mutluluğu İK’da refah programları

Çalışan Ruh Sağlığı ve Mutluluğu: İK’da Refah Programlarıİş dünyasında...

Markaların koku ile sadakat yaratma stratejisi 

Kokular hayatımızda çoğu zaman fark etmeden iz bırakan, duygularımıza...

Şirketler Neden Batar?

Şirketlerin hikâyesi çoğu zaman büyük hayallerle başlar. Kurucular vizyon...