SU

Tarih

“Aynı suda iki kez yıkanılmaz” diyen Herakleitos hayatın SU gibi geçici ve değişken olduğunu açıklar, ona göre herşeyin temel öğesi SU’dur.
Thales, SU hayatın başlangıcıdır ve evrendeki tüm maddeler SU’dan türemiştir, demiştir.
Platon, SU’yun sürekli akışkan, yumuşak ve değişken doğasına dikkat çekmiştir.
Aristoteles, SU’yu fiziksel dünyada dengeyi sağlayan temel madde olarak görür.
Anaksimenes, SU, havadan sonra gelen önemli bir unsurdur, demiştir.
Bu filozoflara göre SU fiziksel ve metafiziksel olarak evrende çok önemlidir ve binlerce yıl önce yapılmış olan tanımlamalar günümüzdekilerle örtüşmektedir.
“SU uyumludur, bardağa koyduğunda bardağın şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın… Sürekli bulunduğu yere uyumlanır ama doğası hiç değişmez” demektedir bir şair.
Doğa ve birey için fazlasının ve azının zararlı olduğu SU, yaşamın gereği olan biyolojik reaksiyonlar için ideal bir ortamdır. Aşırı yağışın doğaya ve çevreye verdiği zarar ne ise, suyun aşırı tüketilmesinin de canlılarda ölüme kadar gidebilecek sorunlar yarattığı bilinmektedir. Gezegenimizde yaşamın SU’da başladığı ve SU sayesinde sürdürülebilir olduğu kanıtlanmıştır. SU’yun tükenmesi felaket demektir. Yaşamın olmazsa olmaz koşullarından biri hava, diğeri ise SU’dur. Planktonlar aerobik canlılar için gerekli oksijenin yaklaşık %50 sini üretmektedirler, SU ise aerobik ve anaerobik canlıların tümü için gereklidir.
Bir teoriye göre yaşam okyanusların derinliklerinde tek hücreli bakteriler ve arkealar ile başlamıştır, yaşamın evrimi milyarlarca yıllık bir süreçtir. Okyanuslar yaşamın oluşumu ve devamı için gerekli mineral ve elementler açısından zengindir, ayrıca canlılar için korunaklıdır. Gezegenimizdeki canlıların yaşamının sürdürülebilirliği için temel madde olan SU’yun biyolojik süreçlerden ekosistemlerin dengesine kadar her alanda kritik rolü vardır.
Evrenin devasa büyüklüğü düşünüldüğünde, herseyin dünyamızda olduğu gibi olduğu hayalciliğine kapılmamak gerekir. SU gibi bir maddenin olmadığı bir başka yaşam biçiminin olabileceği öte gezegenlerin bulunabileceği düşünülmelidir.
SU’yun oluşmasını açıklayan teorilerden olan “Kozmik Teori” ye göre SU taşıyan asteroitlerin, buz içeren kometlerin çarpmaları sonucunda dünyaya Su gelmektedir. Magmanın SU içerdiği varsayımı, volkanik patlamalar ile suyun yüzeye çıkmasının sağlandığı bir başka teoridir. Diğer bir görüş ise hidrojen ve oksijen atomları arasındaki etkileşim ile H2O molekülünün oluşmasıdır. Dünyada bulunan SU’yun %97’si okyanus ve denizlerde, %3 oranındaki tatlı SU ise göller, nehirler, buzullar ve yeraltı sularında bulunmaktadır. Dünyanın SU döngüsü gezegenin iç dinamiklerine ve atmosferik olaylara bağlıdır, bu da okyanuslardan buharlaşan SU’yun yağmur, kar veya dolu olarak yeryüzüne dönmesiyle oluşur. İçme SU’yu tüm canlılar için yaşamsal önemdedir.
“Bazen buz olur, bazen buhar olur. Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne, yağmur olup iner yine yeryüzüne…”
Yüzey SU’ları kavramı , yeryüzünde bulunan nehirler, göller, barajlar, akarsular ve denizler gibi SU kaynaklarıdır. Atmosferde SU buharı ve yağmur şeklinde bulunur; yağmur suyu hasadı yapılarak depolanabilen SU, yokluk dönemlerinde kullanılmaya hazırdır. Dünyada %3 oranında bulunan tatlı suyun %70’i buzullarda ve yüksek dağlarda depolanmıştır. Buzullar karın birikmesi, sıkışması ve yavaş yavaş akmasıyla oluşurlar, güneş ışığını yansıtarak gezegenin aşırı ısınmasını engellerler. Gezegenimiz, herbiri milyonlarca yıl sürmüş olan ve onbin ile yüzbin yıllık döngü ile yinelenen, beş büyük buzul çağı yaşamıştır, yaklaşık 650 milyon yıl önce ortaya çıkmış olan Marinoan Buzul Çağında “Kartopu Dünya” oluştuğu savı vardır. Sonuncu buzul çağı onbin yıl kadar önce bitmiştir, yeni buzul çağlarının gelcekte olabileceği öngörülmektedir.
SU kaynakları, tarım, sanayi, enerji üretimi ve günlük insan faaliyetleri için temel gereksinimdir. Ancak, dünya genelinde artan nüfus, iklim değişikliği, kirlilik ve yanlış su yönetimi SU kaynaklarını tehdit etmektedir. Özellikle tatlı SU kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı ve korunması, gelecekteki SU krizlerinin önlenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Atıkların arıtılması ile elde edilen suyun çevre temizliği için kullanılması sürdürebilirliğe katkı vermektedir.
Yetişkin bir insanın vücudunun yaklaşık %60’ı SU’dan oluşmuştur, bu oran bebeklerde %80’e kadar çıkabilir. SU, hücrelerin en önemli yapı taşıdır ve hücrelerdeki kimyasal olaylar SU’yun çözücü özelliği ile gerçekleşir. Besinlerin hücre içine alınıp atık maddelerin dışarı çıkarılması, SU’yun varlığına bağlıdır. Ortalama bir yetişkinin günde yaklaşık iki, üç litre SU tüketmesi gereklidir. Aşırı SU kaybı sonucu dehidratasyon meydana gelir, günde dört litreden fazla SU alınması ise vücudun elektrolit dengesini bozacağından, ölüme kadar gidebilen büyük sağlık problemlerine neden olabilir. SU yaşam demektir, sağlıklı bir insan SU’yun varlığında altmış güne kadar yiyecek olmadan yaşayabilir, en uzun yaşama rekoru yetmişüç gündür. SU’suzluğa dayanma süresi beş, altı gündür. Bu süreler bireysel farklılıklara ve dış koşullara göre değişiklik gösterebilir. Deniz SU’yunda %3,5 olan tuz yoğunluğu vü cuttaki %0.9 oranına göre çok yüksektir ve bu tuzun böbreklerden atılması olanaksızdır, o yüzden doğrudan içilmemelidir. Deniz SU’yunun içilebilir duruma getirilmesi için ters ozmoz, damıtma gibi tuzdan arındırma yöntemleri uygulanmaktadır.
“SU, olduğu gibidir yani, paylaşımcıdır, hep besleyici”.
Yeryüzünde yaklaşık 800 milyon kişi içecek temiz SU bulamamakta, 2,5 milyar kişi de hijyen koşullarından yoksun yaşamaktadır. Son yıllarda SU kaynakları hızla azalmakta, bireysel tüketim artmaktadır. SU’yun ekonomik faydaları, tarımdan sanayiye, enerji üretiminden turizme kadar birçok alanda kendini gösterir. Tarım SU’ya en bağımlı sektörlerden biridir, hayvancılık sektöründe de su vazgeçilmezdir. Kimya, tekstil, gıda işleme, kağıt ve metal üretimi gibi sektörlerde su, üretim süreçlerinin temel bileşenidir. SU, HES’ler düşünüldüğünde, yenilenebilir enerji üretiminin en önemli kaynaklarındandır. Nükleer ve termik santrallerde soğutma amacıyla SU kullanılır, deniz dalgaları ve gelgit enerjisi gibi SU kaynaklarına dayalı enerji üretimi de ekonomik açıdan büyük potansiyele sahiptir.
Tarihte İlk uzun yolculuklar için SU yolları kullanılmıştır. Kon Tiki salının Peru’dan Polinezya’ya gidebilmesi en ünlü deniz serüvenlerindendir, insanları dünyayı keşfetme konusunda cesaretlendirmiştir. Mısırlılar’ın Nil nehrindeki ulaşımları ve bu nehirin etrafındaki değerli alüvyon alanlarının verimli toprakları Mısır için altın değerindedir. Kanada ve Alaska’dan geçerek Bering denizine dökülen Yukon nehri, 3190 km. uzunluğu ile yörede yıllarca tek ulaşım olanağı olmuştur; uzun yolculuklarda yolculara taze süt verebilmek için gemilerde inek bulundurulduğu yazılmaktadır. Mezopotamya’nın tarihteki en önemli yerleşim yerlerinden biri olmasında Fırat ve Dicle’nin, yani SU’yun önemi çok büyüktür. Günümüzde SU yolları, mal taşımacılığında ekonomik açıdan hala önemini korumaktadır, insanlar için uzun deniz yolculukları artık “Cruise” turları ile sınırlı kalmıştır. Ancak, iç denizlerde yerel deniz ulaşımı hala önemini korumaktadır.
“SU AYAK İZİ”(Water footprint), bir ürün veya hizmetin başlangıcından son kullanıcıya kadar doğrudan veya dolaylı olarak kullandığı toplam SU miktarıdır. Yeşil SU yağmuru, Mavi SU yüzey ve yeraltı sularnı, Gri SU kirlenmiş SU’yu ifade eder. Hollandalı Prof Arjen Hoekstra ticaret ve ihracat ile ülkeler arasında “SANAL SU” akışının meydana geldiğini söylemiştir.
Bu kavram, SU’yun tarımda, endüstride, tüketimde kirletilmesi anlamına gelmekte, üretim süreci boyunca tüketilen tüm SU miktarını ve bireylerin veya toplulukların günlük yaşamlarındaki SU tüketimlerini anlatır. Buna “GİZLİ SU” da denilmektedir. SU ayak izinin düşük tutulması çevre açısından önemlidir. Çay içme örneğine bakacak olursak çayın üretilmesi, toplanması, paketlenmesi, dağıtımı, satılması evrelerindeki SU kullanımının tamamının ölçümlerini SU ayak izi sistemi yapmaktadır. SU ayak izini azaltmanın yolu minimalist yaşam tarzına dönmekten geçmektedir.
Kuraklık, uzun süre normalin altında yağış olması sonucu ortaya çıkan bir doğa felaketidir, SU kaynaklarının tükenmesine, tarımsal üretimin azalmasına, ekosistemlerin bozulmasına ve gıda kıtlıklarına yol açabilmektedir. İklim ve atmosferik koşulların değişmesi, ormansızlaşma, SU yönetimi sorunları, küresel ısınma yağış döngülerini bozarak kuraklık riskini artırır. Yeraltı SU seviyesinin aşırı düşmesi, doğal SU kaynaklarıyla beslenen göllerin, nehirlerin ve sulak alanların kurumasına yol açabilir Yeraltı SU’larının etkisiyle oluşan obrukların içlerine SU dolmasıyla obruk gölleri olarak adlandırılan doğal kaynaklar oluşabilir. Ülkemizde son otuz yılda çok sayıda göl kurumuş, bazıları ise önemli ölçüde küçülmüştür. Tuz gölü, büyük oranda küçülmüştür, Eber gölü kuruma tehdidiyle karşı karşıyadır, Akşehir gölü neredeyse kurumuş, “maya çalınamaz!” hale gelmiştir. Beyşehir ve Eğirdir göllerinde SU seviyesi önemli ölçüde düşmüştür. Hatay’da bulunan Amik gölü, toprak kazanma, sıtma ile mücadele, taşkınları önleme bahaneleriyle 1970’lerde kurutulmuştur. Küçük göllerin çoğu kurumuştur. Doksanlı yıllarda ortaya çıkan kuraklık nedeniyle İstanbul’da yağmur bombası kullanıldığı anımsanmaktadır.
Tarihte SU’yun, hamamlar ve kaplıcalarda tedavi ve dinlenme amaçlı kullanımı, birçok kültür ve medeniyette önemli bir yer tutmuştur. Roma hamamları sadece temizlenme ve yıkanma yeri değil, aynı zamanda sosyalleşme mekanlarıdır. Karlovy Vary, Çekya’nın ünlü termal kaplıca kentidir. Ülkemizde de çok sayıda hamam ve kaplıca bulunmaktadır. Türk hamamları, hem kişisel temizlik hem de sosyalleşme ve dinlenme amacıyla büyük önem taşımaktadır. Gelin ve damat hamamı adı altında ülkemizde uzun yıllardır uygulanan geleneksel bir düğün ritüeli bulunmaktadır.
MÖ. dördünü yüzyılda Bergama’da kurulmuş olan Asklepion, antik Yunan’da tıp tanrısı Asklepios’a adanmış, dini ve tıbbi tedavilerin uygulandığı şifa merkezlerindendir, içerisinnde kutsal kaynaklar, tapınaklar, hamamlar, spor alanları ve uyuma odaları vardır. Buralarda SU’yun farklı şekillerde kullanılarak tedavi edici etkisinden yararlanmayı amaçlayan Hidroterapi yöntemleri uygulanmaktaydı. Kos Adası’ndaki Asklepion, antik Yunan tıbbının babası sayılan Hipokrat ile ilişkilendirilmektedir.
Önemli ve çok eski su sporlarından olan yüzmenin, Mısır ve Asurlular’da yaklaşık 4500 yıl önce uygulandığı bilinmektedir.. SU turizmi göller, denizler, nehirler ile SU sporları yapılan tatil köyleri ve turistik mekanlar için çekim merkezleridir. Yüzme, kürek, yelken, dalış, Kano, rafting, sörf, tramplen, SU topu, tekne turları, balıkçılık, plaj turizmi birçok bölgeye ekonomik gelir sağlamaktadır. Sualtı dünyası, yeryüzünün keşfedilmeyi bekleyen gizemli ortamlarındandır, eşsiz bir ekosistem sunar. Sulak alanlar, nehirler, göller, bataklıklar ekosistem açısından son derece yararlı doğal yaşam alanlarıdır. SU kuşları, amfibiler, sürüngenler ve çeşitli bitki türleri buralarda barınır, kuş gözlemciliği ve ekoturizm için de önemli merkezlerdir.
Balıkçılıkta doğal kaynakların ekonomik açıdan yaşamsal önemi vardır. Açık deniz, kıyı ve tatlı SU balıkçılığı yapılmaktadır. Aşırı avlanma ve deniz kirliliği balıkların yaşam alanlarını tehdit eder. Balıkçılığın sürdürülebilir olması için hem SU kaynaklarının korunması hem de balıkçılık faaliyetlerinin dengeli yapılması gerekmektedir. Balıkçılık ve SU ürünleri yetiştiriciliği altyapı çalışmaları gibi yeni iş alanları yaratır. Balık türlerinin devamlılığı ve balıktan alınan değerli protein, omega 3 yağ asitleri, B ve D vitaminleri, iyot ve fosfor gibi maddeler vücudun fonksiyonları için çok önemli maddelerdir.
Suyun yaşam için büyük öneminin yanında bir de suyun verebileceği büyük zararlara göz atılmalıdır. Aşırı yağışlar, barajların ve nehirlerin taşması, ani kar erimeleri, tsunami, deniz seviyesinin yükselmesi, barajların yıkılması gibi nedenlerle sel ve su baskınları meydana gelmekte, bunlar da can ve mal kaybına neden olmaktadır.
Endüstriyel ve kimyasal atıkların arıtılmadan nehirlere, göllere ve okyanuslara verilmesi ile ortaya çıkan SU kirliliği, insan sağlığına, ekosistemlere ve doğal kaynaklara zarar verir. Madencilikte kullanılan cıva, kurşun, arsenik gibi toksik maddeler SU’lara karışarak zehirlenmelere neden olmakta, petrol sızıntıları, özellikle deniz ekosistemlerine büyük zarar vermektedir. Evsel atıklar, enerji santralleri ve endüstriyel tesislerin atıkları canlılarının ölümüne neden olmaktadır. Radyoaktif maddeler tüm canlılarda genetik bozukluk ve ölümcül hastalık riski oluşturur. SU kirliliği bazı türlerin neslinin tükenmesine yol açabilir, dizanteri, kolera, tifo, hepatit gibi bulaşıcı hastalıkların yayılmasına neden olabilir. Temiz su kaynaklarının korunması ve kirlenmiş SU’ların arıtılması, bu sorunun çözümü için önemlidir.
Edebiyat, resim, müzik ve diğer sanat dallarında deniz, göl, nehir, kar ve buz peyzajları doğa ile İletişimi vurgulayan temalar ve sembollerdir. Deniz sonsuzluk ve özgürlüğü, göl sakinliği, göl yüzeyindeki yansımalar kendini keşfetme temalarını simgeler.
Savaş gibi can almak üzerine kurgulanmış bir olayı, SU gibi yaşama can veren bir madde ile aynı sayfada irdelemek oldukça ters bir durumdur. SU hem savaş nedeni, hem de sonucu olarak öne çıkabilmektedir, savaşta SU kaynakları bir yandan önemli hedeflerden olurken, diğer yandan ordular, SU kaynaklarına yakın bölgelerde konuşlanırlar. Savaş sırasında sivil halkın SU’ya erişiminin kısıtlanması uluslararası hukukun ihlali anlamına gelmektedir.
Donanmanın işlevi ve stratejileri açısından SU merkezi bir rol oynamaktadır. Lojistik ve İkmal, SU üstü ve altı savaş taktikleri, savunma, güvenlik ve afet yardımı konularında donanma çok önemlidir.
Mermer seramik, cam, metal gibi katı malzemeler SU jet teknolojileri kullanılarak kesilebilmektedir. Bu yöntem ile ısının malzeme üzerindeki olumsuz etkisi engellmektedir. Endüstride yaygın olarak kullanılmaktadır.
Tıpta, endoskopik ve robotik cerrahide “Aqua dissection” yöntemi ile doku katmanlarının basınçlı SU akışı kullanılarak, hassas bir şekilde ayrıştırılması sağlanır. Böylelikle daha az kanama, daha rahat görüş ve daha hızlı iyileşme sağlanır. Özel ilgi alanım olan endoskopik ameliyatlarda bu yöntemi çok sık kullandım.
“Akan su en az direnç gösteren yolu seçer, kayayı delmeyi başaran, suyun kuvveti değildir, damlaların sürekliliğidir”
Çeliğe SU verme işlemi (Quenching), özellikle kılıç ve bıçak üretiminde çeliğin sertliğini artırmak amacıyla yapılır, çeliğin böylelikle daha az aşınması sağlanır.
Dünyanın pek çok kültüründe yağmur duası SU gereksinimini karşılamak için tanrılara yalvarış amacıyla yapılan ritüel ve ibadetlerdendir. İslam, Hristiyanlık, Yahudilik gibi büyük dinlerde ve pek çok kültürde yağmur duası farklı şekillerde uygulanmaktadır.
Ganj Nehri, Hindistan ve Bangladeş’ten geçen, Hindular için kutsal kabul edilen bir nehirdir. Ganj Nehri tanrıça Ganga’nın cisimleşmiş halidir ve bu nehir, Hindular için hem fiziksel hem de ruhsal arınma kaynağıdır, Hindular günahlarından arınmak için yaşamları boyunca en az bir kez Ganj’da yıkanmayı istemektedirler. Dünyanın en kirli nehirlerinden biri haline gelmiş olan Ganj nehrinde SU’yun kirliliği halk sağlığını tehdit etmektedir.
“SU berraktır, şeffaftır. İnsanları, hayvanları, doğayı besler.
“Hayatı başlatandır. SU olan her yerde bitkiler vardır, hayvanlar vardır, insanlar vardır”.
Animizm ve Şamanizmde SU, doğanın saygı gören kutsal bir değeridir, yaşamın kaynağı ve ruhsal bir geçiş kapısı olarak görülür. Şamanlar, SU’yu arınma, temizlenme ve şifa amacıyla kullanır, Şaman ayinlerinde SU’ya dair ritüeller uygulanarak ruhsal yenilenme gerçeklesir. SU’yun alt dünyaya ait olan bu kapıyı açtığı ve ruhların yaşadığı başka boyutlara geçişi sağladığına inanılır. SU değişimin ve döngüsel yaşamın bir sembolüdür.
Filozoflarla başladığım yazımı SU hakkındaki Kızılderili sözleriyle bitirmek istiyorum. Öz kültürlerinde Animist ve/veya Şamanist olan Kızılderililer için SU kutsal ve yaşamsaldır. Kızılderili sözleri de SU’ya dair derin bir saygıyı ve onun yaşamla olan kopmaz bağını yansıtır, SU’yu sadece fiziksel bir kaynak olarak değil, aynı zamanda yaşamın özü olarak görmüşlerdir.
“SU, yaşamın kanıdır.”
“SU’ya iyi bak, çünkü torunlarımızın geleceği ondan geçer.”
“Biz SU’yu kirletirsek, kendimizi kirletiriz.”
“SU olmadan hayat olmaz.”
“SU’yun yolu, ruhun yoludur.”
Bu sözler, Kızılderililerin SU’ya ve doğaya olan derin saygılarını ve koruma sorumluluklarını yansıtan bilgeliklerini, temsil eder.
Bu sınav da ”SU gibi geçti !”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Fikir hırsızlığı neden yapılır?

Geçenlerde, uluslararası bir şirkette üst düzey pozisyonda çalışan yakın...

Nitelikli işgücü krizi büyüyor

Türkiye'nin ekonomik büyümesi ve sanayileşme hamlesi, beklenmedik bir darboğazla...

Teknoloji Yolculuğunda Öğrenmenin Yaşı Yok!

Teknoloji çağında yaşıyoruz ve artık büyüklerimiz de bu hızlı...

Kaos ile başa çıkmak nasıl mümkün olur?

İş yaşamında sıklıkla “kaos” olarak tanımlanan istenmeyen durumlar ile...