Performans Yönetiminde Başarının Yolu GROW Tekniği

Tarih

Performans görüşmesi, çalışanın mevcut durumdan, kendisi ya da kurum için ideal duruma geçmesini sağlayacak, içinde güçlü soruların, etkin dinlemenin olduğu, kişinin potansiyelini keşfetme sürecinin yönetilmesi durumudur. Yüksek performans için çalışanın bilgisi, becerisi, motivasyonu ve bunları sergileyecek ortam önemlidir. Lider, çalışanın mevcut durumunun fotoğrafını çeker. Çektiği bu durumsal fotoğrafın amacı, çalışanın gelişimidir. Gelişim çalışanın davranış değişikliği yapmasına yöneliktir. Grow tekniği bu hedefin çerçevelendiği, belli bir sıralama ile güçlü soruların sorulmasını içerir. Tekniğin ana amacı, farkındalık ve sorumluluktur.
“Amacı olmayan bir insan, bir gün o hedefe varmış bir insan kadar yorgundur.” – Thomas Carlyle
GROW Tekniğinin Adımları
Koçvari lider, soru soran, yansıtan, anlaşılmak duygusunun tatmini için, çalışanın ortalama %70- %80 konuşmasını sağlayandır. Soruların gücüyle çözümü bulmasını sağlamak, sahiplenme ve sorumluluk alma isteğini artıracaktır. Burada proaktiflik yaklaşım içinde olmak, geleceğe odaklanmayı ve gelişimi dizayn edecektir. Tekniğin soru sıralaması 4 ayrı başlığı izliyor.
Amaç (Goal) Belirleme
Bu aşama performans gelişimi, ilerleme hedeflerini tespit etmek ve netleştirmek önceliğiyle yapılır. Görüşmenin kısa ve uzun vadeli amacı, arzu edilen sonucu netleştirmek önemlidir. Hedefin, spesifik, ölçülebilir, ulaşılabilir, iş yeri ile İlgili ve belli bir zaman sınırı içeren yani Smart olması önemlidir. Bir hedef gerçekçi değilse umut yok, zorlayıcı değilse motivasyon yok demektir. Konuya dâhil olan taraflarca hedefin kabulü çalışana yanındayız hissini oluşturacaktır. Bazı soru örnekleri: ‘Mevcut durum nasıl görünüyor ve bundan ne elde etmek istiyorsun? Bu görüşmede neye ulaşmayı hedefliyorsun? Sohbetin gayesi ne? Başarılı sonuç neye benziyor? Ne senin için ilham verici bir hedef olurdu? Burada neye ulaşmak için çalışıyorsun? Bu amaca ne zaman ulaşman gerek?
Gerçek (Reality) Kontrolü
Çalışanın mevcut durumunu içeren fotoğrafta, şuana kadar yapılan eylemlerin, sonuçlarının ve etkilerinin değerlendirilmesi yapılmalıdır. Kişinin çekilen fotoğrafında fikirleri, yargıları, beklentileri, önyargıları, endişeleri, umutları ve korkuları var ise bunların belirlenmesi yani çalışanın iç görüsü önceliklidir. Kişiye tutulacak ayna ve yansıtmalar ile özfarkındalığının artması sağlanmaktadır. Güçlü sorular burada önemlidir. Bunu Neden Yaptın? Savunmacı yaklaşımı ortaya çıkartırken, Kararlarını belirleyen faktörler nelerdi? Çalışanın kendini ifade etmesi ve anlaşılma sürecini doğuracaktır. Koçvari liderlik kişinin farkında olduğu güçlü yönlerini keşfederken onu yönetenin farkında olmadığı şeyler olduğunu keşfettirir. Şimdi neredesin? Bu senin için ne kadar önemlidir? Hedefine giderken seni engelleyen neler yapıyorsun? Hangi kaynaklara sahipsin? Başka hangi kaynaklara ihtiyaç var? Burada asıl sorunun ne? Bu konuda ne hissediyorsun? Daha fazlasını yapmanı ne etkiledi?
Seçenekler (Options) Alternatif Stratejiler
Hayatta kalmamız için enerjimizi kısıtlı kullanan beynimiz %95 oranında günlük davranışlarımızı da belirliyor. Benzer düşünce ve davranışlar sonucunda benzer deneyimler elde ediyoruz. Burada ilerlemek için farklı ihtimalleri ve alternatifleri tespit etmek, çok sayıda eylem planı yaratmak ve listelemek önemlidir. Bu süreç beynimizi tetikler ve yaratıcılığımızın akmasını sağlar. Burada koçvari lider sabırla, yargıdan uzak, çalışanın fikirlerini saçmada olsa ifade edeceği ortamı yaratması gerekmektedir. Yani güven ortamı oluşturmalıdır.
Olmayacağına inanan kişiye bakış açısı değişikliği yaratacak bu süreç, seçenekler çıkmaya başladığında düşünme ve yaratıcılığını ortaya çıkartacak, beyin fırtınası yapmasını sağlamalıdır. Bu yapılamaz, buna izin vermezler, maliyet ve rakipler sınırlıyor, vb. şeklinde olumsuz düşünen ve bu sebepten dolayı yaratıcılığını sınırlamış çalışana, sorular yardımıyla ışık tutularak buradan çıkması sağlanır. Peki ya eğer engeller olmasaydı o zaman ne yapardınız? Lider sen olsaydın ne yapardın? Başka?’’ Ne yapabilirdin? Başka bir şey olsaydı bu ne olurdu? Bu konuda sana ne yardımcı olurdu? Kalıcı çözüm neye benzerdi? Bu sorunu çözen çevrende kimler var? Daha fazla vaktin, kontrolün ve kaynağın olsaydı ne yapardın? Hangi seçenekler en iyi sonucu verir? Bu aşamada derinleşen görüşmede, seçenekleri özetlemek artıları/eksileri değerlendirmek, enerjiyi görüşme amacında odakta tutmak önemlidir.
Yapma İradesi (Will)
Ne, Ne zaman, Kim tarafından yapılmalı soruları tartışmasını karara dönüştürmektir. Burada ki irade, niyet ve sorumluluğu temsil eder. Hedef, gerçekler ve seçeneklerin ortaya çıktığı görüşmede, yolda tutulacak çalışanın izlenmesini eylemlere bağlarsınız. İrade beyanı süreci iki aşamadan oluşur. Çalışan eylemlerini, zaman çerçevesini, işin ölçütlerini tanımlama ve işin nasıl gittiğini gözden geçirmek, geri bildirim sürecini kapsamaktadır. Seçenekleri inceledikten sonra iradeyi incelemeye geçilir. Engellerin ortaya çıkması farklı kaynakların tespit edilmesi ve onlara ulaşmaya yardımcı olunur.
Görüşmede yönetici, kendi düşüncelerini empoze etmeden, kişinin iradesini harekete geçirmelidir. Bu süreci yapılandıracak sorular şunlardır. Ne yapacaksın? Bunu ne zaman yapacaksın? Bu eylem senin hedefine nasıl hizmet edecek? Yolda hangi eylemlerle karşılaşabilirsin? Nasıl bileceğim? Kimin bilmesi gerekiyor? Hangi desteğe ihtiyacın var? O desteği nasıl ve ne zaman alacaksın? Başka ne gibi düşüncelerin var? Bu eyleme bağlılığın 1’den 10’a kadar olan bir ölçekte kaç? Sekizden az verdiyse kişi yukarı taşımak için ne mümkün? Sorusu ile potansiyel artırmak mümkündür.
“Performans yönetimi, liderlerin vizyonlarını çalışanlara aktarmalarını ve onları harekete geçirmelerini sağlar.” – Simon Sinek
Burada irade beyanının yazılı kayıt altında olması önemlidir. Sonraki aşama takip geribildirim ve güvenin tesisi için fazlaca takdir olmalıdır. Geri bildirimi bir öğrenme fırsatına çevirmek için temel sorular şunlar olmalıdır. Ne oldu? Ne öğrendin? Bunu gelecekte nasıl kullanacaksın? Tekniğin amacı gelişim için, farkındalık artışı ve sorumluluk almasını sağlamak. Özerklik hissi, işinde ustalaşma yolculuğunda, çalışana anlam bulmasına katkı sağlayacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Vücudunuzu iyi tanıyor musunuz? Değerini biliyor musunuz onun?

Vücudumuzda pek çok organ vardır. Kalp, ciğer, böbrek v.s. Hepsi de önemli ve değerlidir. Özde bu organların hepsi et parçası olsa da hepsinin ayrı bir değeri vardır. Bu organların kimine irademiz ile yön verebilir, kimisine de veremeyiz.Tıpkı bir şirketin yönetim birimleri gibi. Her birim doğru çalıştığında şirkete yarar sağlayan bir organdır. Ama doğru çalıştığında! Dil de irademizle yön verebildiğimiz bir organdır. Nedir Dil? Bir et parçası. Dil’i kullanmak ise beyin ve akıl ister. Beyin de bir et parçasıdır aslında. Onu kullanma yeteneğine ise akıl denir. Dil ve dilin önemi ile ilgili pek çok atasözü ve deyim vardır Türkçe’de. "Dil mi güzel, dilber mi güzel?", “Dil’in kemiği yoktur.” v.s. Toplum olarak dilimizi doğru ve güzel kullanma konusunda çok kötüyüz. Doğru ve temiz Türkçe konuşma konusunda tam bir felaket olduğumuz bir gerçek. Özellikle 80’li yıllarda artan dezenformasyon günümüzde Nirvana’ya ulaştı. Bırakın temiz Türkçe konuşmayı, Türkçe konuşmayı beceremez olduk. Dilimizden, edebiyattan, zerafetten çok uzağız.Bir de işin öteki boyutu var. Güzel konuşmak. Düşünerek konuşmak. Lafını tartarak konuşmak.Bu konuda da felaketiz toplum olarak. Günlük yaşamın içinde sıkça görüyor bu. Sevgisizliğimiz konuşmamıza yansıyor. Şirketlerde de bu olay çokça var. Yöneticilerin çalışanlarla konuşurken kullandıkları dil çok önemli. Her çalışan faklı bir kültürdür çünkü. Yanlış kullanılan dil çalışanının psikolojisini ve verimliliğini olumsuz olarak etkileyebilir. Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyetin 100. yılı şerefine piyanist ve besteci Fazıl Say tarafından bir marş yazıldı. 100. Yıl Marşı. Elbette ki bu eseri beğenen de beğenmeyen de oldu. Bu çok normal. Ama ortada bir gerçek vardı. Emek. Bu eserin yazımı için saatlerce, günlerce çalışıldı. Düşünüldü. Orkestra ve koro provaları yapıldı. Kayıt yapıldı. Her biri ayrı bir emekti. Ne yazık ki özellikle sosyal medyada bu eseri kötü bir dille eleştiren çok oldu. Düşünelim şimdi. Toplumumuzun en büyük eksikliklerinden biri nedir? Sevgisizlik. Bir insanı, dünya görüşünü, davranışlarını sevmeyebilirsiniz. Sevmek zorunda da değilsiniz. Ortaya koyduğu eseri de beğenmeyebilirsiniz. Bu çok normal. Peki emeğe saygısızlık nedir? Bu ülke en çok emeğe saygısızlıktan kaybetmiyor mu yıllardır? Çocuğunuz yıllarca üniversite okudu, yüksek lisans, master, doktora yaptı ama işsiz. Alanınızda uzmansınız, yurt dışı tecrübeniz var, çift yabancı diliniz var, ama iki kelimeyi yan yanagetiremeyen adam müdür. Tıp literatürüne geçmiş buluşlarınız, ameliyatlarınız var ama kendi ülkenizde ikinci sınıf vatandaş durumundasınız. Bunlar emeğe saygısızlık değil mi? Sevin birbirinizi. Saygı gösterin emeğe. Size yapılmasını istemediğiniz şeyi başkasına yapmayın. Güzel şeyler söylesin diliniz. Sevgisizlik en kötü şeydir.

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.