Gözümüzü açtığımız andan itibaren, gün bitene dek zihnimizle bir karar maratonuna giriyoruz.
“Bugün ne giymeliyim?”
“Ofise hangi yoldan gitsem zaman kazanırım?”
“Akşam ne yesem?”
“Yıllardır biriktirdiğim parayı bu enflasyonda nasıl korurum?”
Ve bu liste, basit tercihlerden uzun vadeli yaşam planlarına kadar uzayıp gider… Gün içerisinde karşılaştığımız bu kararlar, aslında farkında olmadan zihinsel enerjimizi tüketiyor. Küçük gibi görünen tercihler bile, birikerek yorgunluk, tükenmişlik ve odak kaybına yol açabiliyor.
Modern insanın en büyük yüklerinden biri, sahip olduklarının değil, karar vermesi gerekenlerin ağırlığı.
Belki giymediğimiz ama “bir gün lazım olur” diye dolapta bekleyen kıyafetler…
Hiç açılmamış aplikasyonlar, köşede duran eşya yığınları…
Zihnimizin derinliklerinde hala neden tuttuğumuzu bilmediğimiz düşünceler…
Bunların her biri, fark etmeden üzerimize yapışıyor ve bizi yavaşlatıyor. Tüm bu karar yükü, bizi gerçek anlamda yaşamanın dışına itiyor; çünkü zihnimiz daima “bir sonrakine” hazırlıklı olmaya çalışıyor. İşte bu noktada kendimize şu basit ama etkili soruyu sormamız gerekiyor:
“Bu kadar çok şeye gerçekten ihtiyacım var mı?”
Sadeleşmenin Bilimsel Gücü
İçsel ve dışsal kalabalığın ortasında çözüm ararken, cevap hep aynı yerde belirir: Sadeleşmek.
Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, sadeleşmenin karar yorgunluğunu azalttığını ve bireyin stres düzeyinde %27’ye varan bir düşüş sağladığını ortaya koyuyor.
Zihnimiz günde ortalama 35.000 karar veriyor. “Hangi kahveyi içeyim?”, “Bu mesajı şimdi mi yanıtlayayım?” gibi küçük görünen ama biriken kararlar, gün sonunda zihinsel tükenmişlik yaratıyor.
Stanford Üniversitesi’nde yapılan başka bir çalışmaya göre ise sade bir yaşam tarzı odaklanmayı %30 artırıyor. Dikkat dağıtıcı unsurlar azaldıkça, birey kendini daha üretken, dengeli ve huzurlu hissediyor. Bu da hem özel yaşamda hem de iş hayatında daha net bir bakış açısına kapı aralıyor.
Kıyafet Dolabından Zihinsel Temizliğe
Sadeleşme yalnızca kıyafet dolabını boşaltmak ya da eşyaları azaltmak değil; zihinsel bir ayıklamayı da beraberinde getiriyor.
Zihnimizde yer eden geçmiş kaygılar, gereksiz sorumluluklar, hatta başkalarının beklentileri bile zamanla karar kaslarımızı yoruyor.
Görünmez yükler taşımaya başlıyoruz ve bu yük, gün içinde ruhsal bir ağırlık olarak üzerimize çöküyor.
Oysa sadeleşme, yaşamın temposunu yavaşlatmak değil, ona farkındalıkla eşlik etmektir.
Bir öğle arasında fazladan bir dosya kapatmamak, eve dönerken aynı anda 5 mesajı yanıtlamamak da sadeleşmenin parçasıdır.
Bazen sadeleşmek, başkalarının beklentilerinden değil, kendi önceliklerimizden yana seçim yapmayı öğrenmektir.
İlk Adım: Küçük Ama Bilinçli Seçimler
Bu dönüşüm için büyük adımlar atmak zorunda değiliz.
Belki ilk adım yalnızca şu olabilir:
Dolabını aç ve uzun zamandır giymediğin bir kıyafeti hayatından çıkar.
Ya da zihninde sıkça dönüp duran, seni meşgul eden bir düşünceyi bir kâğıda yaz ve ona vedanı et.
Her eşyada, her düşüncede, her alışkanlıkta “Bu bana gerçekten hizmet ediyor mu?” sorusunu sormaya başladığımızda dönüşüm başlar.
Bu bir eksilme değil, bilakis öz’e yaklaşmadır.
Paulo Coelho’nun dediği gibi “ Başkalarına evet derken kendimize hayır demediğimize emin olmalıyız”
Yaşadığımız çağda sadeleşmek bir lüks değil, bir farkındalık pratiğidir. Ve belki de en gerçek zenginlik, gereksiz olanı eleyip, anlamlı olana yer açabilmektir.
Sadeliğin gücü
Tarih
