Olumlu düşünmek, olumlu yaşamak güzel. Buna hepimizin ihtiyacı var. Ancak iyimser olmanın bilinçaltımızı, farkında olmadığımız bazı frekansları etkilediği ve istediğimize ulaşmakta ve kötü olasılıkları uzaklaştırmada çok belirleyici olduğu ve bu iddianın yarattığı sürekli olumlu olma çabası üzerinde birlikte düşünelim.
Yeni nesil kişisel gelişim yaklaşımlarının çoğunda vurgulanan ve etkileri epeyce abartılan bu “iyimser olmanın gücü” bir yanılgı mı, bir mucize mi, yoksa kendimize veya başkasına uyguladığımız yeni moda bir mobbing mi? “İyi düşün iyi olsun” mottosu gerçekten işe yarıyor mı?
Her gün aklımızdan on binlerce düşünce geçiyor. Bunların küçük bir kısmı konuşup, ifade ettiğimiz, ifade etmesek de organize ve derli toplu düşünceler. Büyük bir kısmı ise saliseler içinde uğrayıp geçen kimi belirgin kimi karmaşık, kimi geçmişte kimi gelecekte, kimi olumlu kimi olumsuz olan otomatik düşünceler. Ve onların berberinde gelen çeşit çeşit duygu…
Olumlu düşünceleri keyifle deneyimlerken olumsuz olanların defedilmesi gerektiğine koşullanmış durumdayız. Bu istek yerine gelmediği gibi, kovmaya çalıştığımız kötü içerik kovaladıkça geri gelen sinir bozucu bir karasinek gibi bize musallat oluyor.
Sürekli olumlu düşünme gayreti ile ilgili sorun nerelerde?
Harvard’da yapılan bir araştırmada, beyaz renkli ayıları düşünmemeleri istenen katılımcıların, söylenileni yapmada zorlandıkları görüldü.
Olumlu düşünmeye çabalayıp durmak aklımızdan geçenlerle sürekli didişmemize neden oluyor. Adeta duygu ve düşünce dünyamızda bir iç savaş çıkıyor.
Bir şeyin olumsuz ve riskli yanını dile getirdiğimizde çevremiz tarafından yargılanmaya ve “kötümser” diye etiketlenmeye başlıyoruz. Özellikle iş yerinde gerçekleri dile getirmememizi sağlayan bir tür mobbing aracına dönüşebiliyor bu durum.
Düşünceler karar vermeyle yönlendirip değiştirilebilen şeyler olmadığını unuttuğumuzda ısrarcı bir tutumla çare bulalım derken çaresizliğe sürükleniyoruz.
Başımıza olumsuz şeyler geldiğinde bunlara düşüncelerimizin neden olduğunu düşünüyor ve olayın sıkıntısına bir de kendimizi suçlamayı eklemiş oluyoruz.
Peki ne yapalım?
Negatifi kötü görmenin negatifi arttırdığını hatırlayalım her şeyden önce. Olumsuz düşünce ve duygulara da yer açalım. Kabul edelim ki onlar da yaşamın bir parçası ve biz istesek de istemesek de daima var olacaklar.
Yardımcı olabilecek başka hangi ipuçları var, derseniz?
Düşünceyi ve duyguyu etiketle.
Davranış bilimcilere göre duyguyu ve düşünceyi tanımak ve ona ad vermek üzerindeki baskıyı azaltıyor ve onunla kurduğumuz ilişkiyi değiştiriyor. Edilgenlik durumundan onun gözlemcisi durumuna geliyorum.
Ona bir etiket verin. Şu anda bu konuyla ilgili …… düşünüyorum ve ……. hissediyorum.
Düşünceye “düşünce” de.
Örneğin; düşünceniz işten atılma ihtimalinizle ilgili olsun.
“İşten atılabilirim” yerine “İşten atılma ihtimali ile ilgili bir düşünce geldi” veya “işten atılma ihtimalini düşünüyorum” demek arasında çok önemli bir fark var. İlk cümle bir gerçeği yansıtıyor gibi görünüyor, diğeri ise aklıma gelen binlerce düşünceden birini. İkinci şekilde söylediğimde onun tıpkı diğer düşünceler gibi gelip geçici olduğunu ve doğruluğu kanıtlanmış bir gerçek olmadığını da belirlemiş oluyorum. Böyle söyleyince düşünen kişi değil düşünceye dışarıdan gözlemci biri oluyorum.
Düşüncenin doğruluk değerini araştır.
Her düşünce kendisini bir gerçek gibi ortaya koyuyor. Oysa söyledikleri çoğu zaman gerçekliği yansıtmıyor. Ona sorular sorun.
“Bu konu hakkında söylenebilecek tek şey bu mu?”
“Başka biri bu konuda başka türlü düşünebilir mi?”
“Bu düşüncenin doğruluk değerine 10 üzerinden kaç puan veririm.”
Ne bastır ne de sürüklen.
Gelen duyguyu yok saymaya çalışmak kadar onu benimseyip peşine takılmak da doğru bir strateji değil. İç sesine fazla kulak asmak, değerlerimizle ve realiteyle aramızı bozuyor. Bunu fark etmek yeniden dengeye gelmek için bir fırsat yaratıyor.
Çapa cümlesi belirle.
Dengeden çıktığımızı yakaladığımızda kendimizi yeniden hizaya getirecek bir çapa belirleyebiliriz. Örneğin şöylesi cümleler bize rotamızı hatırlatır:
“Bu düşüncenin de diğerleri gibi gelip geçici olduğunu biliyorum.”
“Konuyla ilgili başka düşüncelerim de var.”
“Şimdi böyle düşünüyorum ama bu değişebilir.”
Tetikleyicilerini keşfet.
Olumsuz düşünceler bazı ortamlarda, bazı kişilerle veya bazı zamanlarda belirginleşiyor olabilir. Bunu fark etmek zordur ama biraz gözlemle ortaya çıkarılabilir. Örneğin işten atılmakla ilgili düşünceniz bir önceki toplantıda müdürünüzün yaptığınız raporu değerlendirirken takındığı yüz ifadesi olduğunu anlarsanız, bu ifadenin size anlattığı hikâye ile olası gerçekler arasında fark olabileceğini düşünün. Zihnimiz belli bir inancı doğrulamak için kanıtlar toplayıp kendini doğrulamaya çalışsa da bu kanıtlar çoğunlukla sahtedir.
Zaman tanı. Egzersiz yap.
Düşünce ve duyguları kabul etmek, etiketlemek, onlardan sakınma alışkanlığını bırakmak zaman ve tekrarlarla mümkün olur. Size sıkıntı veren bir düşünceyi seçip onun üzerinde farkındalık çalışmaları yapabilirsiniz. Ara sıra bocalamalarınız olacak. Düşünmek de bir alışkanlıktır ve bu alışkanlığın değişmesi için kendinize zaman tanıyın.
Israrcı olmamız gereken şey düşüncenin içeriğini değiştirmek değil onu gözlemleme becerisini kazanmaya çalışmak olsun.
Tarih