Finansal Okuryazarlık Değişimlere Psikolojik ve Maddi Hazırlık

Tarih

Geçen sayıdaki köşe yazımda akıllarda tutulmasını önerdiğim aşağıdaki cümleden devam edelim izninizle.
‘’Bireylere, kurumlara körü körüne bağlanarak tutunmak yerine her şeye psikolojik ve maddi olarak hazırlıklı olmak adına her zaman çantanızda hayata geçireceğiniz bir B ve/veya C hareket planınız hep aklınızda ya da çantanızda bulunmalıdır.’’
Yaşadığımız her zorlu süreç ve deneyimin öldürmediği sürece bizi hep daha güçlenerek yukarı çıkarttığını; bunun adına da tecrübe denildiğini ve bir sonraki yaşayacağımız deneyim içinde bir alt yapı sunduğunu hatırlamakta fayda var.
Zaten bir defa öleceğimize göre de ölümden korkarak hayatı kıyısında yaşam yerine dört dörtlük şiir tadında yaşayarak ,hayatın keyfini çıkarma istek ve kararlılığı ile işin psikoloji tarafını çözdüğümüzü düşünerek değişimlere finansal olarak hazırlıklı olmamızın tek koşulu olan finansal okuryazarlık tarafına odaklanalım.
Yaşadığımız dünya da hızlı yaşanan değişimler ve tekrar eden finansal krizler nedeni ile finansal mali durumumuzdan daha da fazla sorumlu olmamızı gerektiren bir hayat yaşıyoruz.
Günümüzü yaşamak ve geleceğimizi kurgulamak için paraya ihtiyacımız var ve bu nedenle gelir ve varlıklarımızı yönetmek için sürekli kararlar almak durumundayız. Alacağımız kararlar bireysel ve toplumsal refahımızda önemli sonuçlar doğuracağı için ne zaman, nereden ve hangi finansal araçları yanlışlığa düşmeden olumlu yönde kullanarak, gelirimizi artırabileceğimizi öngörüyor olmamız finansal okuryazar olmak seviyemiz ile doğrudan alakalıdır.
Finansal okuryazar olmak, gelirimize bağlı bütçemizi yönetebilmek, tasarruf ve yatırımlarımızı gerçekleştirebilmek için birtakım becerileri yerinde ve zamanında kullanabilme yeteneğine sahip olabilmektir.
Bu sayede satın alımlarımızda nakit ya da kredi kullanımından, bütçe risk yönetimine, gittikçe çeşitlenen finansal araçları kullanma cesaretini kazanarak daha çok gelir elde etmemizin de yolu da açılacaktır.
Genç yaşlarımızda finansal bilgi birikimine sahip olmamız zordur ama imkansızda değildir. Genellikle ilerleyen yaşlarımıza bağlı olarak deneyim yolu ile öğrenilebilmektedir. Orta yaş diyebileceğimiz dönemde de gençlerden ve/veya yaşlılardan daha iyi finansal kararlar aldığımızı öngörebiliriz.
Geçmiş deneyimlerimizin etkisi ile karar sürecimizde sergilediğimiz kişisel tavrımız davranışlarımızı etkiler ve bu sayede finansal okuryazarlık seviyemizdeki finansal konulara hakimiyetimiz ile çeşitli analizler yaparak kararlar alırız. Ekonomik verileri inceler, satın alma gücümüzü hesaplayıp bir takım riskler de alarak yatırımlar yaparız.
Düzenli gelir elde ettiğiniz dönemde aldığınız zamları ve terfilerdeki daha yüksek gelirlerinizi özel hayatınızdaki dışarıdan algınızı ve doğrudan hayat standardınızı bir anda yükseltecek gereksiz alım ve harcamalara yapmak yerine , ileride karşılaşacağınız değişimlerde sizi ayakta ve yolda tutacak çeşitli finansal araçları nasıl kullanacağınızı öğrenerek birden fazla finansal yatırıma yöneltmeniz sizi her zaman güçlü ve alternatifleri yönetme konusunda özgür kılacaktır.
İş hayatında hepimizin yapabileceği en yaygın hata ,hayat standardımız olarak taçlandırdığımız sahiplenme arzumuzu dizginleyemeyip geri dönüşü olmayan araç ve eşyalara para harcayarak dönüşünde bizi finansal olarak daha rahat yaşatacak tasarruf ve yatırımlara yönelik bütçe oluşturamamamız olsa gerek.
Bu dönemde, hiper enflasyon ve hayat pahalılığında buna imkan mı var itirazlarını duyar gibi oluyorum ama madem bu dünyaya bu dönemde geldik ve bundan başka yaşanacak bir dünya alternatifi de olmadığına göre finansal okuryazarlığımızı bugünden tezi yok geliştirmek için arayışa girmeli, orta ve uzun vadede bizi daha müreffeh bir hayata taşıyacak yatırımlara yönelmek en doğru adım olacaktır.
Bugünlerde yükselen banka faizleri nedeni ile birikimlerini bankalara yatırıp parasını koruma refleksine girmenin sadece bir refleks duruş olduğunu anlamanızla başlayabilirsiniz. Çünkü bugünün 1000 TL si bir yıl sonraki 1000 TL sinden her zaman daha değerlidir ve hiçbir banka kendi kazançları üzerinde bir faizi size kar olarak veremeyeceği içinde sizin 1000 TL niz gelecek yıl ne kadar yükselmiş görünse de alım gücü olarak her zaman enflasyonun altında kalacağınızı bilmenizde yarar var.
O halde yalnızca klasik finansal anlayışa sahip başka akıllı insanların sizin varlıklarınızı artıracağına güvenmek yerine kendi iradenizle vereceğiniz kararların sizi diğerlerinden farklı kılarak refaha ulaştıracağını bilmeli, menkul yatırımlar, hisse senedi, blockchain teknolojisi , yeni gündeme oturan ve hızla gelişeceği bilinen digital varlıklar, emtialar, gayrimenkul yatırımlarınızı aklınıza ve gittikçe gelişecek kendi tecrübelerinize güvenerek yapmalı ,hep orta ve uzun vadeli planlarla yürümeye kendinizi hazırlamalısınız.
Bu sayılan yatırım araçlarının hepsi ayrı dinamiklere sahip olduğu için bunları anlamadan birikimlerinizi yönlendirmeniz sadece şansınıza güvendiğiniz anlamına gelir ki piyasaların şansla hiç alakası olmadığını piyasa yapıcıların size öğretmesi an meselesidir.
Yalnızca okur yazar olmak okuduklarınızı algılamanızı, bilimsel okur yazar olmanız okuduğunuz bir dokümandan aktif ve eleştirel bir bakış açısı ile anlam çıkartmanızı, finansal okuryazarlık ise yatırım yaparken atacağınız adımları yalnızca kendinize güvenerek kendi irade ve kararlarınızla atmanızı sağlayacaktır.
Nasıl başlayacağınız konusuna gelince…
En basiti Google’layarak ,TCMB eğitim platformlarını inceleyerek ya da üniversiteler başta olmak üzere bu konuda eğitim alabileceğiniz her platformu bugünden araştırmaya başlayarak kendinizi geliştirmeniz finansal okuryazarlığınız adına kendinize yapacağınız en faydalı ilk yatırım olacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.

Müşteri sadakati mi, maliyet mi? İade süreçlerinin marka imajına etkisi

Alışveriş artık yalnızca ürün almak değil, markayla kurulan ilişkinin bir parçası. Bu ilişkinin en kritik aşaması ise iade süreci. Çünkü iade, bir markanın müşterisine gerçekten ne kadar değer verdiğini gösteren sınavdır. Müşteri açısından kolay ve destekleyici bir iade süreci, güven ve sadakat duygusunu pekiştirirken; markalar için bu süreç, kısa vadede maliyet yaratsa da uzun vadede güçlü bir imaj ve sadık müşteri kitlesi kazandırır. Zorlaştırılan iade politikaları ise kaliteyi gölgede bırakır, olumsuz deneyimler hızla yayılır. Dolayısıyla asıl mesele “maliyet mi, sadakat mi?” değil; “bugünü mü kurtaracağız, geleceğe mi yatırım yapacağız?” sorusudur. Çünkü markalar bilir ki güven, iade sürecinde kazanılır ve bir kez kaybedildiğinde hiçbir reklam bütçesiyle geri alınamaz.