Gülümse

Tarih

Temmuz’du aylardan. Boğucu Ankara sıcağı geceyi esir almıştı sanki. Yaprak kımıldamıyor, balkonda oturmasına rağmen hafif bir esinti bile gelip yalamıyordu genç adamın yüzünü.
Usulca bıraktı elindeki sıkıcı kitabı, yatak odasından çalışırken rüzgâr tribünü kadar ses çıkaran ama aslında kendini bile serinletmeyen uyduruk vantilatörü getirip taktı en yakındaki prize, son bir serinleme umuduyla.
İki saattir sayfalarını çevirip durduğu ama konsantre olamadığı için bir arpa boyu ilerleyemediği kitabı savurdu önündeki sehpaya doğru.
Onun yerine rahmetli babasının üniversite kazanma hediyesi olarak aldığı walkman ‘e uzandı eli. Bastı Play düğmesine bir anda o son günlerde defalarca dinlediği müthiş melodi doldurdu kulaklarını ve hemen arkasından Kemal Burkay ‘ın o nefis şiiri buluştu melodiyle.
‘’ GÜLÜMSE ‘’ Diyordu Sezen en buğulu sesiyle;
Gülümse, hadi gülümse
Bulutlar gitsin
Yoksa ben nasıl yenilenirim
Hadi gülümse
Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, Akdeniz olur
Gülümse
Ankara ‘nın Kurtuluş semtinde bir ara sokaktaki köhne apartman dairesinde ha desen yıkılacak gibi eğreti duran balkonda derin hülyalara daldı 20 ‘li yaşlarının başındaki genç adam.
Bir hafta önce çıkmıştı bu şarkının bulunduğu Sezen Aksu albümü. İlk gelen partiden alabilmek için Ankara ‘nın Karanfil caddesinde tüm üniversite öğrencilerinin yegâne buluşma noktası olan Dost Kitapevi ‘nin önünde sabahın altısında sıraya girmişti. Beklediğine de değmişti yani güzel bir albümdü ve çok dokunuyordu genç adamın o günlerdeki ruh haline.
Daha birkaç ay önce babasını kaybetmişti üniversite de okuyan delikanlı. Çok sarsılmıştı bu derin acıyla son 2,5 yıldır yalnız yaşıyor olmasına rağmen esas şimdi yüzleşiyordu hayatın acımasız gerçekleri ile.
Çok yalnız hissediyordu kendini, normalde temmuz ortasında ev arkadaşları gibi onun da bekar evinin kapısını kapayıp memlekete gitmesi gerekirdi. Ama hiç içinden gelmemişti bu yaz. Tatil harçlığını çıkarmak için günde 4/ 5 saat yarı zamanlı olarak çalıştığı iş yerinden akşam üzeri çıkıyor bazen Kızılay ‘ın ara sokaklarında biraz dolaşıp, bazen Akman pastanesinde bir kanyaklı pasta yiyor arada bir de üşenmeyip Sıhhiye köprüsünün üzerinden Keçiören ‘e gidip ring atan ve bu sırada eski sevgilinin evinin önünden geçen belediye otobüsüne biniyor, yaklaşık bir saat sonra yine aynı noktada inip eve kadar yürüyordu.
Hemen hemen her akşam mahallenin girişindeki geveze bakkala uğrayıp futbol muhabbeti yapıyor o akşamı çıkaracak kadar nevaleyi ve Atatürk Orman Çiftliği Marka sütünü alıp evine geçiyor gecenin karanlığına ve yalnızlığına sığınıyordu.
Uzundu geceler, öyle kitap okumakla, müzik dinlemekle bitecek gibi değildi. Şimdiki gibi internet, sosyal medya falan da yoktu. Haliyle belli bir saatten sonra düşünceler uçuşmaya başlıyordu delikanlının başında. Uzayacaktı okul muhtemelen en az bir dönem. Çok şey vardı yapmak istediği hayatla ilgili. Ama yeni yeni tanıştığı yaşam gerçekleri zamanla törpülüyordu idealist dünyasını.
Nereden başlayacaktı hayata, nerede yaşayacaktı, yalnız kalmış annesinin yanına memlekete dönmek bir alternatifti elbet. Ankara ‘da kalıp kamu sınavlarına da girebilirdi. Ama aslında ikisi de sığmıyordu hayallerine, daha büyük düşünmek istiyordu ama tek başınaydı hayatta, bilemiyordu nereden başlayacağını. Başlamak bitirmenin yarısıydı farkındaydı bu gerçeğin.
Orta gelirli Memur ailesinin ticaretten korkan zihniyetiyle büyümüştü. Oysa güçlü olmak çevresine faydalı, iz bırakan bir adam olmak istiyordu. Zenginlik falan değildi derdi, rahat yaşayacak, ince hesap yapmasına gerek kalmayacak bir ekonomik seviyeyi yakalamış bir hayat, arkasından belki siyaset ve benzeri yollarla ailesinin ve ülkesinin geleceği hakkında söz sahibi olabilmek gibi idealist hayalleri vardı . ’’Kokmaz bulaşmaz ‘’ kimseye faydası olmayan insan tipinden hoşlanmazdı hiç oldum olası.
Sayısız yol ayrımı çıkacaktı karşısına ve sayısız tercih koyacaktı yaşam önüne. Hayat sınavı üniversite sınavından bile zor diye düşünüyordu genç adam. Girdiği bütün sınavlarda üç yanlış en fazla bir doğruyu götürüyordu. Ama hayat da bazen bir yanlış kalan bütün doğruları süpürüp çöpe atabilirdi.
Yine de korkmamalıyım yanlış yapmaktan diye de düşünüyordu, elbet bir sıfırdan her zaman büyüktür yanlış yapmaktan korkan hiçbir şey yapamaz diye de çelişiyordu zaman zaman kendi içinde.
Düşünmekle olmuyordu elbet hiçbir şey. Karar verip yola çıkmak, emek vermek ve zorluklardan yılmamak hatta acı çekmek gerekiyordu şüphesiz.
Her zaman otoban değildi hayat yolu bazen stabilize yollara girip çıkacak gecikecekti belki gideceği hedefe zaman zaman.
Geçen gün okuduğu bir kitaptaki yalın ama anlamlı bir sözden çok etkilenmişti genç adam;
‘’Gitmeye Değer Yerlerin kestirmesi yoktur ‘’ diyordu Brezilyalı ünlü yazar Paulo COHELHO
Yönünü doğru tespit edip, taviz vermeden, eğilip bükülmeden yolunda ilerlemesi gerektiğini düşünüyordu delikanlı , ama çok toydu daha ve yaşamın kendisine hazırladığı acı, tatlı sürprizlerin hiç birini tahmin bile edemiyordu.
Socrates ‘in ‘’hayatta tek bildiğim şey henüz hiçbir şey bilmediğimdir ‘’ sözünü de anlayacak olgunlukta da değildi henüz.
Bütün bunları hemen hemen her akşam ayrı versiyonlarda düşünüyordu genç adam ama en sonunda Sezen ‘e kulak veriyordu yine ;
Tut ki karnım acıktı
Anneme küstüm
Tüm şehir bana küstü
Bir kedim bile yok anlıyor musun
Hadi gülümse.
Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı
Çakıl taşlarım vardı benim
Ama sen başkasın anlıyor musun, başkasın
GÜLÜMSE.
Geri gelmiyordu ölenler, eski sevgili de geri dönmeyecekti, sorumsuz ve masal gibi çocukluk yılları çok geride kalmıştı artık. Hayat devam ediyordu göz kamaştırıcı bir hızla. Yaşanan kayıpların acısını ve beraberinde getirdiği olgunluğu taze umutlarla harman edebilmek gerekiyordu ve bunun ilk adımı olarak Gülümseyecekti genç adam.
Ne olursa olsun ve her zaman….

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Fikir hırsızlığı neden yapılır?

Geçenlerde, uluslararası bir şirkette üst düzey pozisyonda çalışan yakın...

Nitelikli işgücü krizi büyüyor

Türkiye'nin ekonomik büyümesi ve sanayileşme hamlesi, beklenmedik bir darboğazla...

Teknoloji Yolculuğunda Öğrenmenin Yaşı Yok!

Teknoloji çağında yaşıyoruz ve artık büyüklerimiz de bu hızlı...

Kaos ile başa çıkmak nasıl mümkün olur?

İş yaşamında sıklıkla “kaos” olarak tanımlanan istenmeyen durumlar ile...