“Primum non nocere”- “Önce zarar verme”
Etimolojik olarak tıp sözcüğünün kökeni arapça “ṭibb”dır, anlamı “sağlık bilimi, hekimlik, sağaltım sanatı” anlamlarına gelmektedir. Arapçaya, İbranice veya Süryanice dillerinden geçmiştir. İngilizce karşılığı olan ”medicine” veya “medical science”ın latince kökeni “mederi” olup iyileştirmek, sağaltmak anlamına gelmektedir. İnsanlık tarihi kadar eski bir bilim dalı olan Tıp sanatı, Mezopotamya, Antik Mısır, Hint, Çin ve Yunan uygarlıklarında büyük gelişme göstermiştir. Hippokrates (M.Ö. 460-370) ve Galen (M.S. 129-216) gibi bilim insanları modern tıbbın temellerini atmıştır.
Tıp bilimi, bilimsel yöntemlere uygun çalışmaları temsil eder. Alternatif tıp ise bilimsel yöntemlere bağlı olmadan yapılan uygulamalara verilen addır. Biri bilim, diğeri bilim olmayan bu ki konuyu karşılaştırarak tartışmak, normal koşullarda mantık kurallarına uymaz, buna rağmen bu tartışmayı açarak, giderek artan alternatif tıp yaklaşımlarının topluma verebilecek olduğu zararlara dikkat çekmek ve bireylerin geri dönülmez zararlar almasını engellemeye çalışmak, sayıca artan şifahanelerde SGK destekli işlemler yapılmasının gerekçelerini sorgulamaktır. Çok konuda olduğu gibi, sağlık konusunda da, tarihi geriye sararak ileriye gidilebileceğini ummak en kibar deyimle yanılgıdır.
Altı yıllık tıp eğitimi sürecinde, bir öğrencinin hastaya dokunması ancak üçüncü yıldan sonra gerçekleşmektedir. Hastaya kolayca dokunabilen, çoğu bilinçsiz, bilgisiz, eğitimsiz kişileriden oluşan şifacı ve benzerlerinin, bu yetkiyi kimlerden ve nasıl aldıkları belirsizdir. Bir sözüm de sağlığı bu kişilerde arayan insanımıza, burada da “eğitim sistemimizdeki gelişmelerin !” etkisi olduğunu düşünüyorum. Sağlık, eğitim, teknoloji ve her türlü bilimde uçarak ileri gitme zamanı çoktan geldi de geçiyor bile. Tıp bilimi hızla yenilenmeyi sürdürmekte ve bunu sonsuza kadar sürdüreceği anlaşılmaktadır. Bu gerçeği görerek kendimizi ne olduğu belli olmayan (veya belli olan !) kişilere teslim etmemeliyiz.
Konuya doğru yaklaşabilmek için “Bilim” kavramınının gözlem, deney ve mantık çerçevesinde elde edilen, bilimsel yöntem ve kriterlere uygun, güvenilir bilgi olduğunu anımsamalıyız. Fizik, kimya, matematik, biyoloji, sosyoloji, psikoloji, vs… gibi tüm bilimler bu kategoriye girer. Gözlemlenebilirlik, ölçülebilirlik, nesnellik, deneysellik, tekrarlanabilirlik, test edilebilirlik, mantıksal tutarlılık, genellenebilirlik, yöntemsel tutarlılık, eleştiriye açıklık, şeffaflık, öngörülebilirlik ve çok önemli olan yanlışlanabilirlik (falsifiability) gibi kriterler bilimsel yöntemin olmazsa olmazlarıdır. 16. yy.’da ilk olarak Galileo Galilei, daha sonra 17. yy.’da Sir Isaac Newton dönemlerinde bilimsel yöntemin esasları belirlenmiş ve geliştirilmiştir.
Günümüzde bilim ve ilim sözcükleri genelde eş anlamlı olarak kullanılsalar da, tarihsel ve kavramsal olarak farklıdırlar. Geleneksel kültürlerde ilim, bilgeliği, hikmeti, sezgi, inanç veya nakil yoluyla elde edilen bilgiyi kapsar. Bilim insanı ve âlim ayırımına gelince, arapça kökenli bir sözcük olan alim ”bilen kişi” anlamında kullanılmaktadır, bu kişiler bilim insanı olarak tanımlanamazlar. Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Haldun gibi bazı alimlerin bilim insanı olma özellikleri de bulunmaktadır.
Tıp bilimi, insan sağlığını koruma, hastalıkları önleme, tanı koyma, sağaltma amacı taşıyan bilimsel, teorik ve uygulamalı bir bilimdir, sürekli gelişir ve teknolojik ilerlemelerle desteklenir. Biyoloji, kimya, fizik, genetik, farmakoloji, psikoloji, vs… gibi birçok bilim dalından yararlanarak gelişir. Tıbbi bilgiler deneyler, gözlemler ve klinik araştırmalar yoluyla elde edilir. KDT, modern tıbbın temelini oluşturur ve sağaltım yöntemlerinin etkinliği bilimsel yöntemlerle test edilir. Hekimler ve diğer sağlık profesyoneli, teorik bilgiyi pratikte hastalar üzerinde uygulamak zorundadırlar, usta-çırak ilişkisi bu eğitimin çok önemli bir parçasıdır. Modern tıp biliminin çalışmaları “Kanıta Dayalı Tıp” (KDT) olarak tanımlanır, tanı ve sağaltım süreçlerinde bilimsel araştırmalara ve klinik deneylere dayalı, güvenli ve etkili yöntemler uygulanır, hastalıkların nedenlerine yönelik çözümler üretilir. 19. yy.’da mikroplar ve bulaşıcı hastalıklarla ilgili çalışmalar, 20. yy.’da rastgele kontrollü deneyler ve istatistiksel analizler, 21. yy.’da yapay zeka ve genetik gibi teknolojilerin katılımıyla gelişmesini sürdürmektedir. Tarihe damga vurmuş bilim insanları bu kuralları uygulayarak bilim üretmiş, büyük buluşlar yapmışlardır.
Alternatif Tıp (AT) Bilim midir? sorusuna olumlu yanıt vermek, bilimsel yöntemin temel kriterlerine uymadığından olanaksızdır. AT’ın birçok yöntemi, subjektif uygulamalaralara, inanışlara, geleneksel öğretiye, bireysel deneyime ve anekdotlara dayanır, tekrarlanabilir bilimsel deneylerle doğrulanamaz, bilimsel kriterlere uymaz. Uygulayıcı oldukları savında bulunanların aldıkları eğitim belirsiz ve tartışmalıdır. (AT), KDT yaklaşımlarının dışında kalan, kültürel ve tarihsel kökenleri olan, sözde sağaltım (?) yöntemlerini içeren bir alandır. Çin, Hint, Mısır, Yunan, Orta çağ ve Osmanlı’da kullanılmış uygulamalardır; bitkisel ilaçlar, hacamat, homeopati, sülük, gibi yöntemlerden yararlanılır. AT, Meditasyon, Yoga, Hipnoz gibi yöntemlerin zihnin bedensel sağlık üzerine etkisini temel alır. Homeopati, süper seyreltilmiş maddelerle uygulanan sağaltım yöntemidir, batı toplumlarında kullanılan bir yöntem olmasına rağmen alınan sonuçlar tartışmalıdır. Ozon tedavisi, biyoenerji, ayurveda, şifacılık, şamanik tıp ve spiritüel şifa diğer bazı yöntemlerdir.
Yıllar boyunca din ve sağlık arasında bağlantı kurulmuş, inancın moral ve psikolojik destek sağlayarak hastalıkların iyileşme sürecini olumlu etkileyebileceğine inanılmıştır. Bazı ritüeller stresi azaltabilir, kişinin hastalıkla mücadele gücünü artırarak plasebo etkisine benzer bir durum ortaya çıkabilir. Eski Yunan’da Asklepiyonlar, Orta Çağ’da kiliseler ve camiler hastane gibi kullanılmış, hastaların manevi destekle iyileşmesi amaçlanmıştır. İslam dünyasında dini inançla desteklenen tedaviler geliştirmiştir. Budizm ve Hinduizm’de meditasyon ve doğal şifa yöntemleri kullanılmıştır. Kutsal metinlerden ayetler okunarak fiziksel hastalıkların iyileştiğine dair bilimsel bir kanıt yoktur. Psikosomatik hastalıkların manevi uygulamalar sayesinde hafifleyebildiği savı vardır. İslamda tıbbi sağaltım ön plandadır. Kiliselerde dua ve şifa ayinleri yapılır, ancak modern tıbbın rolü kabul edilir. Yahudilikte Dua ve tıbbi tedavi birlikte önerilir. Okuma-üfleme gibi uygulamaların bilimsel olarak hastalıkları iyileştirdiği kanıtlanmamıştır. Din adına yapılan pek çok iyileştirici olduğu savlanan yöntem, bizzat din alimleri tarafından reddedilmektedir.
Hastaların alternatif tıbba yönelme nedenleri arasında modern tıbbın başarılı olamadığı durumlar, yan etkilerden kaçınma isteği, konjonktürel sosyo-politik nedenler, doğal tedaviye duyulan ilgi, geleneksel inançlar, kültürel etkiler, ekonomik zorluklar ve çaresizlik bulunmaktadır. Dünyanın en önemli teknoloji devlerinden birinin sahibi olan kişi, yıllar önce önemli bir kanserden cerrahi girişim ile kurtulabilecekken kendisini alternatif tıp uygulayıcılarına teslim etmiş ve ne yazık ki hastalık kısa sürede, genç yaşında ölümüne neden olmuştur.
Sosyal devlet olma özelliğini yitirmiş ülkelerde sağlık hizmeti çok pahalı duruma gelir ve dar gelirli yurttaşların modern sağlık hizmetine erişimi zorlaşır. Bu durum insanları AT uygulamalarına yönlendirebilir. Gelecekte KDT yöntemlerinin çok daha fazla gelişeceği ve büyük atılım yapacağı bilinmektedir, eğer devlet tam sağlık güvencesi verebilecek olursa alternatif tıbbın yavaş yavaş dünya üzerinden kalkacağı düşüncesindeyim. Gazetemizin 29’cu sayısındaki AT uygulanan bazı hastaların öldürücü zararlar gördüklerini yeniden öğrenmiş olup, uyarıyı da almış olduk.
Tıbbın esas amacı insan sağlığını en iyi şekilde korumaktır, bu amaç için en doğru yöntem olan KDT yöntemleri özen ve dikkatle uygulanmalıdır. Okuma, üfleme, muska gibi yöntemlerin etkileri bilimsel olarak kanıtlanmış değildir. Hekimlerin din işlerine, din insanlarının da sağlık işlerine karışmamaları, herkesin en iyi bildiği işi yapmayı sürdürmesinin en doğru yol olduğunu düşünenlerdenim. Laik ve özgür yaşan tarzını benimsemiş olan ülkelerde sağlığa yaklaşım da genellikle somut verelere dayanmaktadır. Umut bi̇li̇msel olan KDT’tadır.
Medya platformlarında paylaşılan kontrolsüz reçeteler ve bitkisel karışımlar, halk sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşmış durumdadır, 6 şubat depremleri döneminde, sosyal medyadaki bu yanıltıcı reklamlar engelleneceğine iletişim engelleyerek çok büyük zararlara neden olunmuştur.
Bitkisel tedavilerin belirli yakınmaları hafifletmesi İlaçların çoğunun asırlardır bitkilerden yapılıyor olması gerçeğine dayanmasındandır. AT grubu içinde de olduğu düşünülen Hidroterapi modern dönemde KDT çalışmalarında etkili olmaktadır, AT grubunda bulunan akupunktur ise yaygın uygulanmasına rağmen beklentileri tam karşılayabilecek konuma gelememiştir. Tıpta mucize beklenmemelidir. Gelecekte bazı alternatif tıp yöntemlerinin modern tıbbın parçası haline geleceği varsayımına katılmadığım gibi bunun tam tersi olacağı savımı sürdürüyorum.
Alternatif tıp pazarının global ölçekte 100 milyar doları aşan büyüklüğünün sahtekarların iştahlarını kabarttığı gerçeği ve pazardan pay alma çabaları bugünkü tartışmaların özü olarak görülmelidir. Günümüzde tıp, gelişen teknoloji ve bilimsel araştırmalar sayesinde sürekli ilerlemekte, biyoteknoloji, yapay zeka, genetik mühendisliği gibi alanlarla daha geniş bir kapsama alanına yayılması büyük umutlarla beklenmektedir.
Geleceğe bakıldığında sağlıkta gelişme beklentisi AT’ta değil, bilimsel olan KDT’tadır.
Alternatif ve kanıta dayalı tıp karşı karşı
Tarih