Evrim kuramı evrenin, gezegenimizin, canlıların evrimini açıklayan bir kavramdır. Canlıların, uzun süreçte genetik olarak değişiminin kalıtsal aktarılması biyolojik evrimdir. Biyolojinin temeli olan bu tanım uyum ve çeşitlilik sürecini, türler arası ilişkileri, yok oluşları, insanın evrimini, canlıların kökenini, çeşitliliğini ve adaptasyonunu açıklar. Genetik, tıp, anatomi, paleontoloji gibi birçok bilimle ilişkilidir. Kültürel evrim, bilgi evrimi, teknoloji evrimi son yıllarda önem kazanmıştır. Evrimin, bilgi teknolojileri ve YZ ile de ilişkili bir kavram olduğunun anlaşılması bilgi çağının en önemli konularındandır ve simbiyotik yararları vardır.
Evrimin tarihsel sürecinde Lamarck (1809), Darwin (Türlerin Kökeni 1859) ve 20. yy’da evrimsel biyolojiyi görmekteyiz. Lamarck, Darwin’den ~50 yıl önce evrim fikrini bilim dünyasına duyurmuştur. Sonradan kazanılan özelliklerin kalıtsal olduğu savı “yanlışlanmış” olsa da, canlıların zamanla değişerek evrim geçirdiği fikrini ilk kez açıklamış olması nedeniyle Darwin’in öncüsü sayılmaktadır. Evrimin temel ilkelerinden olan ortak ata, tüm canlıların ortak bir atadan evrimleşmiş olduğunun ifadesidir. Doğal seçilim ise ortama en iyi uyum sağlayan bireylerin daha fazla ürediğini açıklar. Varyasyon, canlılar arasında farklılıkların olduğunu, adaptasyon ise nesiller boyunca avantajlı özelliklerin yaygınlaştığını gösterir. Mutasyon, DNA dizisinde meydana gelen kalıcı değişiklikleri, genetik sürüklenme ise genetik yapının rastlantısal değişimidır. Türleşme yeni ve farklı bir türe dönüşme veya yeni türlerin ortaya çıkmasıdır. Mutasyon ve genetik sürüklenme, evrimsel süreçlerde genetik çeşitliliği etkileyen temel mekanizmalardır.
Yapay zekâ (YZ) ile evrim arasında kavramsal bağlar kurularak evrim İlkeleri teknolojiye uyarlanabilmektedir. Evrim burada bir programlama ve tasarım tekniği olarak yer alır. Genetik algoritmalar YZ’da kullanılarak en iyi çözüm aranır. Doğal seçilimi taklit eden YZ yöntemleri, teknolojik gelişmelerde deneme-yanılma ile daha iyiyi bulma, robotların evrimi, çevreye daha iyi uyumun sağlanması içindir. Bu çözümler birleştirilebilir, mutasyona uğratılabilir ve en iyisi seçilerek yeni nesil teknoloji ürünleri oluşturulabilir. YZ, telefon, bilgisayarlar, vs… gibi ürünlerin evrimi böyle olmuştur. Bu örnekler “teknolojik evrim” ile “biyolojik evrim” arasındaki benzerlikleri göstermekte ve evrimin ”canlıların değişimi” dışında genel bir gelişme ve uyum süreci olduğunun anlaşıılmasını sağlamaktadır. Evrimi teknolojiyle anlatmak, somut örneklerle soyut kavramların anlaşılmasını kolaylaştıracak, günümüz dünyasıyla bağ kurulduğu için, yaklaşık 3,5 milyar yıl önce dünyamızda başlamış oduğu varsayılan, biyolojik everime olan ilgi de artacaktır. Bir yandan bilimsel düşünme ve inovasyon anlayışı gelişirken, evrimin de evrensel bir kavram olduğunun anlaşılması kolaylaşacaktır.
İnsanlık, “Evrim” kuramını tartışmaya başladıktan sonra, “Yaratılış” kuramına koşulsuz inanmış olan kesimlerin büyük tepkisi oluşmuştur. Bazı inanç sistemlerinde “yaratılışın” temel kavram olduğu ve evrimle çeliştiği düşünülmektedir. Evrimi ateizmle, materyalizmle özdeşleştiren görüşler evrimin öğretilmesini engellemektedirler. İnsanın maymundan geldiği yalanını ciddiye alıp, kabullenemediklerini söylemektedirler. “Evrimin bir teori” olması, kanıtlanmamış olduğunun savına yol açmaktadır, oysa bilimde “teori”, sıradan bir tahmin değil, deneylerle ve gözlemlerle defalarca test edilmiş kapsamlı açıklama sistemidir. Evrim, fosil kayıtları, DNA karşılaştırmaları, gözlemlenebilir evrimsel değişimler gibi çok sayıda kanıta dayanır. İstenirse eğitim bu tür yanlış anlaşılmaları düzeltebilir. Bilimsel eğitim sisteminde, laik yapıya önem veren ülkelerde evrim eğitimi yaygınken, diğer bazı ülkelerde dini, ideolojik veya politik nedenlerle biyolojik evrim reddedilmekte ya da sansürlenmektedir. Evrim eğitimi, sadece biyolojik bir konuyu değil; düşünmeyi, analiz etmeyi, kanıt aramayı da öğretir.
Tıp, genetik ve teknoloji, doğal seçilimle elenen bireyleri artık yaşatabilmekte, genetik mühendisliği, istenmeyen özellikleri silebilmekte, böylelikle insanlık artık doğa üzerinde kontrol sahibi olabilmektedir; bu durum doğal evrimin sona ermekte olup olmadığını tartıştırmaktadır. YZ, dijitalleşme, genetik gibi girişimlerin doğal seçilimi devre dışı bırakma olasılığının etik, felsefi ve bilimsel boyutları olacaktır. İnsanlık, ilk defa kendi evrimini bilinçli olarak etkileme gücüne sahip olmaya başlamıştır. “Kimin genetiği düzenlenecek?”“Yapay zekâ kendi evrimini yönetirse ne olur?” “Doğallık nedir, yapaylık nerede başlar“ “Genetik mühendisliğiyle doğanın kör ve yavaş ilerleyen süreci hızlandırılır mı?” gibi soruların yanıtlarını ve evrimin geleceğini sadece biyologların değil; filozofların, mühendislerin, etik değerle ilgili uzmanlarının vermesi gerekecektir.
İnsanlık, tarihin en önemli teknolojilerinden biri olan YZ’nın kendi evrimini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini merak etmekte ve bundan korkmaktadır. YZ sistemleri şu an sadece insanların belirlediği algoritmalara uygun çalışmakta, bilinçsiz ve amaçsız davranmaktadırlar. YZ’nın evrimsel geleceğini etik, felsefi ve biyolojik sınırlarını yeniden tanımlamamız belirleyecektir. Kendi kendini geliştiren yapay sistemler günümüzde geliştiriliyor. Bu süreçlere insan müdahalesi azaldıkça, sistemin “evrim geçiriyor gibi davranması” durumu ortaya çıkacaktır. Bazı YZ sistemleri, kendi başarısızlıklarını öğrenerek hatalarını düzeltmeyi öğrenmektedirler, ancak kontrolsüz teknoloii̇k evrim, etik ve güvenlik açısından ciddi sorunlar doğurabilecektir. YZ’nın kendini yeniden yaratabilme olasılığı insanlığın evrimsel sürecinde yeni bir çağı işaret etmektedir. Bu çağa geçmeden YZ tartışmalarının merkezinde olan aşağıdaki sorular yanıtlanmalıdır. “Doğadan doğan evrim, yapaylıkla birlikte yeni bir bilince mi evriliyor?” “Bu bilinç ne kadar kontrol edilebilir?” “İnsan denetimi dışında gelişirse ne olur?” “Evrimsel süreçte “amaç” kim tarafından belirlenir?” “İnsan teknolojisi, doğanın evrimsel işlevini devralabilir mi?”
Çeşitli felsefi görüşlerin bu sorulara bakış açıları farklıdır. Ütopyacılar yapay gelişmeleri doğal evrimin yeni evresi olarak tanımlamaktadırlar.
Teknolojik determinist görüş doğanın biyoloji ile başladığı evrimi teknolojiyle tamamladığı görüşünü savunmakta, doğal evrimin “şansa” dayalı, teknolojik evrimin ise akla ve planlamaya dayalı olduğu argümanını ileri sürmektedirler. Teknolojik devrim doğal devrimin yerine mi geçiyor, yoksa onun bir devamı mı? gibi yeni bir soru ortaya çıkmaktadır. Doğa savunucuları biyolojik çeşitliliğin, kaotik ama sürdürülebilir bir evrim süreci olduğunu, teknolojinin bu karmaşıklığı tam olarak çözemeyeceğini, insan teknolojisinin doğanın çocuğu olduğunu, ondan üstün olamayacağını vurgulamaktadırlar. Distopik görüşte olanlar teknolojik evrimin doğayı bozan bir felaket olduğunu savunmaktadırlar. Genetik mühendisliği, yapay zekâ ve endüstrileşmenin doğanın dengesini bozacağını, sonunda insanın hem doğayı, hem kendini yok edeceğini savlamaktadırlar. Bunun sonucunda doğa ortadan kalkarken, insan da doğallığını yitirecek, ekolojik çöküş ve insan sonrası bir çağın başlayacağı inancındadırlar. İklim felaketleri, biyolojik çeşitliliğin çöküşü, yapay zekânın kontrolden çıkması… İnsanlık kendi teknolojisiyle karşı karşıya mı kalacaktır?
Bu kaygılı düşüncelere karşı, doğal evrim konusunda gezegenimiz, yaklaşık 66 milyon yıl önce büyük bir deneyim yaşamış, Yucatán yarımadasına çarpan ~10 km çapındaki Chicxulub meteoru, dünya tarihindeki en yıkıcı olaylardan birine neden olmuş, 20 kilometre derinliğinde devasa bir krater oluşturmuştur. Bu olay dinozorlar dahil olmak üzere canlı türlerinin yaklaşık %75’inin yok olmasına yol açmıştır. Çarpma etkisiyle oluşan sıcaklık dalgası, okyanusları ve karaları yakmış, atmosfere salınan kül, sülfür ve toz güneş ışığını engellemiş, bu etki yıllarca süren karanlık ve soğuk bir döneme neden olmuştur. Çevre koşulları ~10 bin yıl içinde düzelmiş, dinozorların yokluğu, memelilere ve kuşlara evrimsel fırsatlar sunmuş,~60 milyon yıl önce ilk primatlar ortaya çıkmış, 35 milyon yıl önce maymun benzeri türler, ardından 7 milyon yıl önce insanın ataları evrimleşmiştir. Bu kitlesel yok oluş insanın evriminin başlangıcı olmuştur. Yalnızca bu örnek bile Evren, gezegenimiz, ve biyolojiyi de kapsayan devasa evrim konusunun bugün için kolay kolay teknolojik gelişmelerle alt edilemeyeceğini göstermektedir. Majör tarihi evrim örneklerinin yanında tüm teknolojik evrim gelişmelerinin minör düzeyde kalacaklarını düşünüyorum.
Evrimi, yeni teknolojiyle ilişkilendirerek, evrim karşıtlarının ön yargılarının ötesine geçmek ve genç kuşakların evrim konusuna, güncel bilgilerin ışığında, ilgilerini çekmek olası görünmektedir.
Ancak, biyolojik evrim hiç de hafife alınacak bir konu değildir.
Biyolojik Evrimin Temel İlkeleri, YZ ve Teknolojik Evrim
Tarih