Eski camlar bardak olurken SEO tahtına da RAO kuruluverdi…

Tarih

Arama Motoru Optimizasyonu, Altavista ki tarih oldu, internet dünyasının öncülüğünü yaptığı 1990’ların ortasında bir anda iş dünyası için “her şey” oluverdi ancak bugün pabucu dama atıldı. Artık RAO (Retrieval Augmented Generation | Geri Getirme ile Güçlendirme) zamanı’

Gün geçmiyor ki dijital teknolojiler karşımıza yeni bir şey çıkartmasın!
Bu gelişim ya da değişim, artık ne derseniz deyin, ortalama bir profesyonelin yetişemeyeceği bir ivme ile hareket ediyor. Eksponansiyel oranda yani artarak hızlanan bir karakter sergiliyor. Bunun Türkçe ifadesi ise kişi ne kadar çaba sarf ederse etsin değişene yetişme olanağından her geçen gün uzaklaşıyor!
Oysa beyaz yakalılar yıllardır, iş dünyasının şövalyeleri gibi davranmıyor muydu? Daha fazla güç toplayanlar kendini kral ya da kraliçe ilan etmemiş miydi? Teknoloji karşısında hepsinin kağıttan kral ve kraliçeler ya da prensler ve prensesler oldukları anlaşıldı. Şövalyeler için hiçbir şey demiyorum, onlar kendi içlerinde tutarlıydı, ta ki mertliği bozan delikli demir bulununcaya kadar…
Değişenin haddi hesabı yok derken…
Bilgiye erişim konusunda yeni bir çağın başladığını söylememek haksızlık olur. Kısaca RAO, yani Geri Getirme ile Güçlendirme temelli arama ya da arama işlevi kılık-kabuk değiştiriyor. Çok ama çookkk hızlı yükseliyor. Hepimiz biliyoruz ki dijital dünyanın kalbi uzun yıllar SEO (Search Engine Optimization | Arama Motoru Optimizasyonu) ile attı. İş dünyası aramalarda üst sıralarda olmayı başlı başına başarı kriteri kabul etti. Arama motorlarının algoritmalarını çözmeye çalışanlar mı ararsınız, bu konularda umudu anahtar kelimelere bağlayanların peşine mi düşersiniz bilinmez.
Arama motorlarının algoritmalarını çözmeye çalışan markalar, içeriklerini üst sıralara taşımak için anahtar kelimelerden bağlantı stratejilerine kadar sayısız yöntem geliştirdi. Ama yepyeni bir dönem başlıyor: Retrieval Augmented Generation, yani Geri getirme ile Güçlendirme ya da kısaca RAO…
Mahallemizin çocuğu SEO’nun sınırları!
SEO, kullanıcıyı arama motoruna mahkûm eden bir modeldi. Kullanıcı, ihtiyacını bir sorgu ile dile getirirdi. Arama motoru üzerinden daha önce dizine eklenmiş içerikleri sıralardı. Kullanıcı, sonuçlardan birini seçip kendi süzgecinden geçirirdi.
Diyeceksiniz ki “bunda ne var?” Ortada farkına varılmayan pek çok problem var. Daha iyisi’ni aramayanın ya da mevcutla yetinenin farkına bile varmaması çok doğal!
Bir kere bulunan bilgiler dağınıktı. Zaman kaybı da çoktu her ne kadar şu kadar milyon sonuç bu kadar saniyede ekrana getirildi denilse de pratikte kullanıcının pek fazla işine yaramıyordu. En önemlisi ise sonuçların manipülasyona açık olmasıydı ki bu konuda algoritmalar devreye giriyor, reklam destekliler arama sonuçlarının içinden geçiyordu.
RAO’nun sahneye çıkışı muhteşem…
Geri Getirme ile Güçlendirme kısaca RAO, yapay zekâ destekli sistemlerin çalışma biçiminde devrim yaratıyor. Bu da sahneye çıkmakla yetinmeyeceğinin ipuçlarını vermeye yetiyor. İlk an itibarı ile “muhteşem” olacağını ortaya koyuyor.
“Ne avantajları var?” diye soran olursa kullanıcılar sorularını teknik detaylar gözetmek durumunda kalmadan doğrudan doğal dilde sorabiliyor. İkincisi; sistem, güncel ve doğru kaynakları geri çağırıyor, listelediklerini sorgulamak gerekiyor! En önemlisi de önünüze bir yığın link yığmak yerine anlamlı, bütünleştirilmiş bir yanıt vermesi oluyor.
Özetle; SEO’nun “sen ara, bulduklarım arasından istediğini sen seç” mantığı yerine, RAO “ben senin için aradım, bulduklarımı işledim ve senin için özetledim” diyor.
Bu durum SEO denilen “tanıdık” arkadaşı devre dışı bırakır mı?
Bu soruya kolaylıklı “evet” ya da “hayır” demek mümkün değil. Tam bu kritik noktada “SEO tamamen yok olmaz, çünkü arama motorları varlığını sürdürecek” demek en doğru saptama olarak öne çıkıyor. Ancak tahtının sarsıldığı da bir gerçek! İçerik üreticileri de bundan böyle sadece Google’a şirin gözükmek için değil, RAO tabanlı yapay zekâlara da görünür olmayı düşünmek zorunda kalacaklar.
Bilgiye verilen önem yine sürecek ancak bu yeni süreçte bilginin anlamlandırılması ve bilgileri bağlama farkındalığın dinamiği olacak. RAO için yalnızca bir teknoloji değil, bilgiye erişim vektörü ile gelişen yeni bir sanat da demek mümkün.
Bu kavramın ilk hali olan RAG’ı ortaya atan 2020 tarihli makalenin yazarı Patrick Lewis, şu anda yüzlerce makale ve düzinelerce ticari hizmette kullanılan ve üretken AI’nın geleceğini temsil ettiğine inanıyor. Cohere’de RAG ekibini yöneten Lewis, Retrieval-Augmented Generation (RAG) kavramı ile yeni bir çağ açtığını o dönemde bilmiyor. “Adı daha şık bir şey olabilirdi” demekten öte geçemiyordu.
Bence bırakır…
Bu yanıtı vermek kolay ancak içini doldurmak ve özellikle de gerekçelendirmek hiç o kadar kolay değil! Kısaca göz atacak olursak;
Doğruluk ve bağlamsallık: SEO’da yüksek sıralama, her zaman doğru bilgi demek değildir yaklaşımı öne çıkıyor. RAO ise güvenilir kaynaklardan çağırarak daha güvenli bir çerçeve sunması sayesinde güvenilirlik açısından daha özel bir alana kavuşuyor.
Zaman tasarrufu: Kullanıcı açısından bakıldığında da onlarca linki gezmek yerine, aranan bilgi hazır ve işlenmiş halde önünüze geldiğinde kim “hayır” diyebilir.
Dinamik güncellik: SEO içerikleri dizinlendiği tarihe öncesine ya da aralığına sıkışır. RAO ise canlı veri kaynaklarını entegre ederek anlık güncelliği yakalar.
Kişiselleştirme: RAO modelleri, kullanıcı bağlamını ve önceki tercihlerini öğrenerek kişisel yanıtlar üretebilir.
İş dünyasına bir de RAO vektörü ile bakacak olursak bu yanıtın altına imza atmak da epey kolay olacak.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

En kötü ne olabilir ki?

Geçen hafta bir arkadaşımın “savunma yazısı” nedeniyle yaşadığı kaygı, beni insanların en kötü senaryolara odaklanma eğilmi üzerine düşündürdü. “En kötü ne olabilir ki?” sözü, çoğu zaman bizi korumak yerine potansiyelimizden uzaklaştıran bir düşünce kalıbına dönüşüyor. Oysa olumsuzluklara odaklanmak yerine, onları birer fırsat olarak görmek; hayatı elmas gibi her yüzüyle parlatmak demektir. Tıpkı iyi kesilmemiş bir pırlantanın ışığı yutması gibi, olumsuz düşünceler de yaşam enerjimizi söndürür. Satranç ustası Lasker’in dediği gibi, “İyi bir hamle gördüğünde, bekle ve daha iyisini ara.” Bu, yalnızca stratejide değil, hayatta da geçerli bir bilgelik. Çünkü iyimserlik bir karakter özelliği değil, bilinçli bir seçimdir. Korkunun yönettiği zihni susturup, değerlerimize uygun bir tutum geliştirdiğimizde hem kendimizi hem de hayatı daha net görürüz; işte o zaman ışığımız gerçekten parlar.

İnsanları tanımak için sorular sormak

İnsan kaynaklarının en temel görevi, yalnızca doğru özgeçmişi bulmak değil, insanın derinliklerine inerek doğru kişiyi doğru pozisyona yerleştirmektir. Bu nedenle mülakatlarda sorular, bir bilgi toplama aracı olmaktan çok, adayın karakterini, motivasyonunu ve değerlerini keşfetmeye yarayan birer pusula haline gelir. Açık uçlu, düşünmeye teşvik eden sorular, adayın kriz anlarındaki tutumunu, işine olan yaklaşımını ve kurum kültürüne uyum potansiyelini ortaya koyar. Etkili bir mülakat, mekanik bir sorgudan ziyade samimi bir diyalog sürecidir; iyi dinleyen ve derinleşebilen bir İK profesyoneli, yalnızca yetenekleri değil, kişinin şirketin geleceğine katkı potansiyelini de görür. Sonuçta insan kaynaklarında başarı, doğru soruları sorma cesaretine sahip olmakla başlar; çünkü her iyi soru, doğru insanı bulmanın ve sürdürülebilir başarıyı inşa etmenin kapısını aralar.

Ajan Savaşları

Büyük yapay zekâ şirketleri yeni modellerin beklentilerini artırırken, sektörde ilerleme hızı belirgin şekilde yavaşladı. CEO’lar bu durumu işlemci gücü ve elektrik yetersizliğine bağlasa da asıl sorun, artık internette eğitime uygun gerçek veri bulamamak. Zira içeriğin yaklaşık %40’ı zaten yapay zekâ tarafından üretiliyor ve bu da sistemi “kendi ürettikleriyle” besleyip hatalara açık hale getiriyor. Öte yandan, yeni odak noktası olan yapay zekâ ajanları, yarı bağımsız hareket edebilme yetenekleriyle teknolojide yeni bir dönem başlatıyor. Ancak kullanıcı güveni azalıyor; yanlış bilgi, düşük doğruluk ve üretkenlik sorunları nedeniyle şirketlerin %95’i yatırımlarından dönüş alamıyor. Buna karşın rekabet sürüyor: xAI, Perplexity ve Genspark AI gibi firmalar ajan tabanlı sistemlerini hızla piyasaya sürüyor. Tüm bu gelişmeler, yapay zekânın bir “balon” olsa bile kalıcı etkiler yaratacağını gösteriyor. Bu nedenle dünya çapında “yapay zekâ kırmızı çizgileri” anlaşması çağrıları artarken, Kaliforniya’nın yürürlüğe soktuğu denetim yasası, kontrolsüz teknolojinin doğuracağı risklere karşı umut verici ilk adım olarak öne çıkıyor.

Aidiyetin gücü: anlam, liderlik ve birlikte var olmak

Aidiyet kavramı, insanın hem bireysel hem de profesyonel yaşamında derin bir anlam taşıyor. Genetik mirasla çevresel etkileşim arasında şekillenen kimliğimiz, ait olduğumuz topluluklarla daha da belirginleşiyor. Boosters grubunun beşinci yıl kutlamasında hissedilen huzur ve anlam duygusu, bir topluluğa ait olmanın insana kattığı gücü gözler önüne seriyor. Logoterapi’nin vurguladığı gibi, yaşamın anlamını bulmak dayanıklılığımızı artırırken, Maslow’un “ait olma” ihtiyacı da bu sürecin temelini oluşturuyor. İş dünyasında ise aidiyet duygusu, liderliğin görünmeyen ama en güçlü yapıtaşı olarak öne çıkıyor; çünkü ekiplerin sürdürülebilir başarısı, yalnızca hedeflere değil, birbirlerine ait hissetmelerine de bağlı.