Geleneksel & Modern

Tarih

Mal veya hizmet üretiminde yaşadığımız hızlı değişimler iş dünyasını yöneten yöneticilerin profilinde de aynı hızda değişimleri beraberinde getirdi.
Ürün çeşidinin görece az ve marka bağımlılığının daha yüksek olduğu seksenli doksanlı yıllarda piyasa ya çıkartılan yeni ürünlerin özellikle başarılı ilk tanıtım faaliyetleri ardından yöneticilerin temel görevi mevcudu korumak ve yeni geleni temkinli adımlarla büyütmekti.
Teknolojinin ardından yetişilemez boyutta gelişimi ve AI kullanımının üretim ve pazarlama uygulamalarına hızlı entegrasyonu sonucunda ise mal ve hizmetlerin nerede ise her marka tarafından aynı verim ve faydalarla temin edilmesi dönemini yaşıyoruz.
Bu açıdan bakıldığında da geleneksel algı ve alışkanlıklarımızın artık tamamen değiştiği, seçimlerimizde marka yerine fiyat fayda analizinin eskiye nazaran daha çok yapılarak alım kararlarının verildiğini görüyoruz.
Örnek bir sektör seçerek ilerlemek için otomotiv sektörünü ele alabiliriz. Eskiden bir aracın nerede ise tüm parçaları bazı yan ürünler hariç aynı üreticinin fabrika veya fabrikalarında üretilirken günümüzde şasi, motor, elektrik, elektronik tüm parçalar tüm markalar için o markalara ait fabrikaların dışında bulunan ve her biri için aynı teknoloji ile seri olarak üretilen sanayi tesislerinde bir arada üretiliyor. Sonrasında da montaj için ana fabrikaya dönüşleri ile nihai ürünler ortaya çıkıyor. Bu nedenle artık yollarda birbirine çok benzeyen ama tek farkları kendilerine ait amblemleri olan araçları daha çok görüyoruz.
Araçlar birbirine benzerken arka planda ise tamamen değişen yada değişmek zorunda kalan ise daha dinamik ve proaktif yönetim anlayışları ve yöneticiler.
Hiyerarşiyi korumak için meydan muharebeleri yapan geleneksel yönetici anlayışları yerine artık daha esnek, işbirlikçi ve teknolojiye yatkın yöneticiler iş başında. Değişime açık ve inovasyona daha yatkın olan yeni dönem yöneticiler iş birliği yaratmak için daha proaktifler. Maksimum faydayı kazandırabilecekleri her fırsatı iş ortamına ve sonuçlara aktarmak için çalışıyorlar. Açık ortam yaratmaya özen gösteriyor, çalışanların fikirlerine ve geri bildirimlerine değer vererek iş süreçlerini geliştirmek için bu bildirimleri kullanmaya değer veriyorlar. Dış pazarları rekabetçi trendleri dikkate alarak şirketin büyüme ve genişleme stratejilerini belirliyorlar.
Aslında son yirmi yıldır dünyada her alanda gerçekleşen değişimlerin hayatlarımızı bu denli hızlı değiştirmesinin sonucudur yeni yönetici profil yapıları. Değişimlere ve ilerlemeye direnmek yerine değişimi kabul edebilen, gelenekselden moderne geçiş sürecinde sürekli kendini de geliştiren eski yöneticilerde bugün halen aynı platformlarda genç nesil yöneticilerle beraber çalışma hayatına yön vermeye devam ediyorlar.
Bu bağlamda ortaya çıkan tanımlamalara çok da takılmak yerine şu konu çok net olarak anlaşılmaktadır ki aslında temelde ortaya çıkan yeni ihtiyaçların paralelinde yönetim anlayışları da değişime uğramaktadır.
Bu sürecin her aşamasında iş hayatında her yöneticinin kendine sorması gereken temel soru ise ; kendini sürekli olarak ne kadar geliştirdiği ve yeni gelecek olan sürece kendi uyumunun gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Uyum gerçekleşiyor veya gerçekleşmiş işe zaten süreç içerisindeki varlıkları gelenekselden çıkmış moderne uyum sağlamıştır. O zaman bu yazının başlığı olan geleneksel modern ayrımı gibi görünen konuyu aşmış ve modern hayatın içinde tanımlanan yönetici yetkinlikleri ile iş hayatında fayda yaratmaya devam ediyorlar demektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.

Müşteri sadakati mi, maliyet mi? İade süreçlerinin marka imajına etkisi

Alışveriş artık yalnızca ürün almak değil, markayla kurulan ilişkinin bir parçası. Bu ilişkinin en kritik aşaması ise iade süreci. Çünkü iade, bir markanın müşterisine gerçekten ne kadar değer verdiğini gösteren sınavdır. Müşteri açısından kolay ve destekleyici bir iade süreci, güven ve sadakat duygusunu pekiştirirken; markalar için bu süreç, kısa vadede maliyet yaratsa da uzun vadede güçlü bir imaj ve sadık müşteri kitlesi kazandırır. Zorlaştırılan iade politikaları ise kaliteyi gölgede bırakır, olumsuz deneyimler hızla yayılır. Dolayısıyla asıl mesele “maliyet mi, sadakat mi?” değil; “bugünü mü kurtaracağız, geleceğe mi yatırım yapacağız?” sorusudur. Çünkü markalar bilir ki güven, iade sürecinde kazanılır ve bir kez kaybedildiğinde hiçbir reklam bütçesiyle geri alınamaz.