Güzellik sektörü, sağlık sektörüne karşı

Tarih

Ahh hanımlar, hanımlar! Oturun, çayınızı koyun, çünkü size bugün hem kalıpları kıran, hem içimizi döken bir güzellik ve sağlık savaşından bahsedeceğim. Üstelik, bu sefer iki kat daha uzun, tam da kadın gözüyle, yani o en dramatik, en gerçek halimizle… Hazır mısınız? Çünkü vallahi burası ne dizi senaryosu, ne de Instagram’ın o suni ışıltılı dünyası; bizzat hayatımızdan kesitler var!
Bakın şimdi, güzelliği ve sağlığı birbiriyle çatıştıran dünya tam anlamıyla “kadının duygu seli” gibi. Bir yanda anneannemizin “Güzellik bakımla değil, iç güzellikle olur!” sözüne sadık kalan sağlıkcılar var, diğer yanda “Ama şu yeni botoks trendini gördün mü? Yoksa sen daha instagram filtresiyle mi yetiyorsun?” diyen estetik dünyasının parlak, ışıltılı ama bazen acımasız temsilcileri.
Düşünün; evde sabah kahvesini yudumlarken Instagram’da geziniyorsunuz. Bir yandan en yakın arkadaşınızın güzellik salonundaki “harika serum” paylaşımları, diğer yandan kronik hastalıklarla mücadele eden kardeşinizin sağlık önerileri. İçinizde nasıl bir karmaşa kopuyor? “Acaba geç kaldım mı? Yoksa doğal halim yeterli mi?” soruları beyninizi kemiriyor adeta. Sanki kendi kendimize bir terzi olup, her an kendimizi “yeniden dikiyoruz.”
Ve işin tiyatral yanı da şu: Mesela, kuaföre gidiyorsunuz, yan koltukta bir hanım diyor ki: “Biliyor musun, iki haftadır gece maskesi ise tam bir mucize! Cildim adeta canlandı!” O sırada oturan başka bir hanım da ciddi ciddi “Ah canım, önce sağlıklı beslen, sonra o kremleri düşün!” diye cevap veriyor. Biz kadınlar, koca bir mahalleyiz adeta; herkesin iki lafı var, herkes ve herkes! O an aklıma geliyor, çocukluğumdaki mahalle dedikoduları, ama bu sefer konu “kırışıklık, sivilce, botoks” gibi meseleler. “Ya benim kırışığım ne olacak, ben de genç kalmalı mıyım?” sorusu oradayken kahkahalarımız bile bir tık daha kısık.
Şimdi gelin bir dürüstlük yapalım: Sağlık sektörünün “İçin iyi olursa, dışın güzelleşir.” mottosunu seviyorum. Ancak hayat o kadar basit değil ki! Bazen içimiz iyi olabilir ama cildimiz kuru, saçlarımız mat ve yüzümüz yorgun gözükebilir. Güzellik sektörü tam da bu noktada sahneye çıkıyor ve “Peki ama şu yeni çıkan serum kaç yaş gençleştirir?” diye fısıldıyor. E bizler de o fısıltıya dayanamayarak, “Hadi canım, bir kere denerim.” deyip kendi banka hesaplarımıza hoş bir sabotaj yapıyoruz, kim yalan söyler ki!
Bana kalırsa bu savaş aslında kadının “kendini kabullenme” ve “kendini değiştirme” ikileminin aynası. Çünkü biz kadınlar, hem annelerimizden “Doğal güzellik, en gerçek güzelliktir.” diye öğütleri dinleriz, hem de televizyonda “Güzellik sırları” diye sunulan içeriklere kapılıp gideriz. Arada kalmak mı? Bizim işimiz.
Şöyle düşünün, Türkiye gibi toplumsal olarak da dış görünüşe önem veren ama bir yandan da sağlık problemlerine kapılan ülkelerde, bu çatışma çok daha sancılı. Telefonumuzun ekranında “Bir kırışık sana bahar neşesi katar.” diye yapılmış viral bir video görecek kadar mizahi olmayı beklerken, yan tarafta “Diyet yapmazsan bu kırışıklar sadece başlamak olur.” diyen bir doktorun sesi yükselir. Sence de biraz kafa karıştırıcı değil mi? Peki ya biz, bunların arasında nasıl bir yol çizelim?
Bir örnek daha vereyim: Geçen haftaki kadın kulübünde konu açıldı, kimisine “Sağlıklı yaşamak için günde en az iki litre su şart.” denirken bir başkası “Ama şu yeni çıkacak krem kendi derinlemesine nemlendiriyor!” dedi. Orada o an, “Ya biz ne isteriz aslında?” sorusu kafalarımızda yankılandı. İçimizde bir parça sağlık, biraz da dış güzellik istiyoruz ama her şey dozunda olsun değil mi? Fakat maşallah, pazarlama sektörü doz ayarlı değil, o başka!
Duygusal gerçek şu ki hanımlar, biz çok zorluklarla, birçok tabuya rağmen kendimiz olma savaşı veriyoruz. Dış güzellik, sağlıkla el ele giden ama çoğu zaman bizi yorup tüketen bir matrak oyun. Ve burası komik, burası hüzünlü: Kendi vücudumuzu sevmekle kalmayıp, onu sürekli değiştirme çabasına da girmemiz gereken bir çağdayız. “Biraz kırışık, biraz yaşanmışlık iyidir” demek bile cesaret ister. Bu cesareti gösterenlere kocaman alkış!
Güzellik ve sağlık sektörü kadın için bazen iyi niyetli, bazen hırçın iki ama çok da karışık iki kahraman aslında. Sence hangisi kazanacak? Yoksa kadınlar olarak biz, bu iki dünyada bir yandan genç kalmaya çalışırken, bir yandan da iç huzurumuzu bulmaya mı çalışıyoruz? Şimdi, sen ne diyorsun? Ben samimi söylüyorum, iyi bir serum ve dengeli beslenme ikilisini seviyorum ama arada kendimi desteklemeden geçemiyorum: “Kırışık dosttur, harikadır!” diye.
Hadi itiraf et bakalım; yeni çıkan bir kremin peşinden hiç koştun mu? Ya da son anda kendine “Yeter artık, ben böyle güzelim.” dedin mi? Gel, birlikte düşünelim. Çünkü bu savaş, aslında içimizdeki barışı bulmakla ilgili!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Demografinin eğilimini değişim olmadan anlayabilmek

Bilinen o ki, değişimin öncesine dayanan bir ömrü vardır....

Zihinden Bilince Geçen Liderlerin Ortak Sırrı; Sessizlik

Modern iş dünyasında çoğu yönetici hız, veri ve kontrol...

Departmanlar arası iletişimsizliğin, Görünmeyen maliyetin anatomisi

Departmanlar arası iletişim kopuklukları, işletmenin arka planda büyüyen ve...

Kopernik, Galileo, Kepler ve Newton’un Bilimsel devrimlere katkısı

Yaşamın başlamasıyla birlikte insanlık, yeteneklerini kullanarak bir yandan yaşam...