Kara Aynaya Bakmak Charlie Brooker’ın“Black Mirror” Evreni

Tarih

Her dönemin bir karabasanı vardır. Bir zamanlar savaşlardı bu; sonra atom bombaları. Şimdiyse, cebimizde taşıdığımız, parmaklarımızla kaydırdığımız o parlak, soğuk ekranlar. Charlie Brooker, kültleşen “Black Mirror” serisi ile tam da bu modern karanlığa, bu yeni karabasana keskin bir ayna tutuyor: Teknolojinin vaatleriyle örülmüş, ancak insanlığın kendi zaaflarıyla inşa ettiği dijital distopyaya.
Black Mirror, yalnızca bir bilim kurgu dizisi değil. Her bölümü bağımsız işlenen bu antoloji serisi, aslında modern çağın ahlaki ve psikolojik çöküşünü belgeler nitelikte. Brooker, senaryo yapısında teknolojiyi merkezine alıyor olsa da, özünde derdi teknolojiyle değil, insanla. Teknoloji onun için sadece bir mercek; altında büyüttüğü ise bitmek bilmeyen arzularımız, en ilkel korkularımız, kalabalıklar içindeki yalnızlıklarımız, onaylanma açlığımız ve kendi yarattığımız yankı odalarına hapsoluşumuz.
Her hikâye birbirinden bağımsız olsa da, hepsi aynı karanlık dokunun parçaları. Senaryo yapısında klasik üç perdeli anlatının izlerini bulmak mümkün. Karakter tanıtımı, çatışmanın filizlenişi ve çöküş… Ama Brooker burada da alışıldık yolları terk ediyor. Klasik üç perdeli yapının rahatlatıcı sonunu reddediyor. Umudu değil, dehşeti seçiyor. Finalde bir rahatlama değil, çoğu zaman rahatsız edici bir boşluk bırakıyor izleyicide. Çünkü onun dünyasında “her şeyin yoluna girmesi” yalnızca naif bir temenniden ibaret.
Örneğin “Fifteen Million Merits”te yetenek yarışmalarının ve anlamsız pedal çevirmenin tek varoluş biçimi olduğu bir toplumun trajik ve boğucu portresini, “Nosedive”da sosyal medya puanlamasının ve “beğenilme” arzusunun, bireyi nasıl bir hapishaneye sürüklediğini, “The Entire History of You” bölümünde ise anıları kaydetme ve tekrar izleme teknolojisinin, güveni nasıl kemirdiğini, ilişkileri nasıl zehirlediğini ve geçmişin nasıl bir takıntıya dönüştüğünü izliyoruz. Ve kendi kendimize şu soruyu soruyoruz: “Bu gerçekten çok uzak bir gelecek mi, yoksa biz zaten orada mıyız?” Brooker’ın en büyük başarısı belki de bu: Black Mirror, izleyiciyi sadece izleyen değil, sorgulayan konumuna getiriyor. Ve belki de bu yüzden bu kadar rahatsız edici. Çünkü o “siyah ayna”ya baktığımızda, ekrandan çok kendi suretimizle karşılaşıyoruz.
Özellikle son sezonda belirginleşen bir diğer önemli vurgu ise, teknolojiyle iç içe geçmiş bu distopik anlatıların artık sadece fütüristik metropollerde yaşayan elitlerin veya gücü elinde tutanların değil, “sıradan insanların” hayatlarına odaklanması. Brooker ve ekibi, “common people” (sıradan insanlar) kavramını merkeze alarak, dijital çağın karmaşasında sesini duyuramayan, algoritmaların görünmez ipleriyle yönetilen, teknolojinin sunduğu “kolaylıkların” bedelini ödeyen bireylerin mikro trajedilerini ustalıkla işliyor. Artık odağımızda dev teknoloji şirketlerinin yönetim katları ya da politik entrikalar değil; sosyal medya akışında kaybolmuş bir anne, gizemli bir online topluluğa katılan bir kasaba sakini, yapay zekayla teselli bulmaya çalışan yalnız bir çalışan ya da dijital linçe maruz kalan sıradan bir birey var. Bu durum, anlatılanları daha da kişisel ve ürkütücü kılıyor; çünkü tehlike artık “ötekilerin” değil, “bizim” kapımızda beliriyor.
Tüm bunlar Brooker’ı yalnızca bir senarist değil, çağımızın dijital ahlak krizini belgeleyen bir anlatıcı haline getiriyor. Ve belki de en korkutucu olan şu: Black Mirror, bir kurgu değil. Sadece biraz daha parlatılmış bir gerçeklik.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Gösterişsiz zerafetin yeni yolu: Sessiz Lüks!

Günümüz iş dünyasında ve günlük yaşamda “lüks” kavramı sadece...

Çalışan ruh sağlığı ve mutluluğu İK’da refah programları

Çalışan Ruh Sağlığı ve Mutluluğu: İK’da Refah Programlarıİş dünyasında...

Markaların koku ile sadakat yaratma stratejisi 

Kokular hayatımızda çoğu zaman fark etmeden iz bırakan, duygularımıza...

Şirketler Neden Batar?

Şirketlerin hikâyesi çoğu zaman büyük hayallerle başlar. Kurucular vizyon...