Sınav

Tarih

“Sınav yalnızca okul sıralarında değil, yaşamın her alanında, bireysel, sosyal ve felsefi boyutlarda sürekli karşımıza çıkar.” Anonim.Stoacılar sınavı yaşamın doğal bir parçası, karakterin ölçüsü olarak görürler, insanın sürekli “denenme” hâlinde olduğunu vurgularlar. Varoluşçular ise yaşamın kendisinin bir sınav olduğunu, insanın kendisini tanımasına ve özgür iradesini kullanmasına yaradığını ifade etmektedirler. Antik Yunan’da erdem, Budizm’de arzular sınav olarak görülürken, İslam felsefesinde zorlukların ve sınavların, sabır ve şükür ile aşılacağı kolaycılığı ve bilgisizliği, günümüzde olduğu gibi, ortaya çıkmakta, “öteki dünyadaki” yaşamın esas olduğu vurgulanmaktadır.
Dar anlamda sınav tanımlaması başta okul dönemi olmak üzere iş yaşamını da kapsamaktadır; bireyin bilgi, beceri ve yetkinliklerini ölçen en doğru değerlendirme aracı olduğu savlanmakta olup öğrencinin, öğretim programının ve kurumun başarı veya başarısızlık göstergesi sayılmaktadır. Birey üzerinde baskı unsuru olan sınav, kaygı, stres ve başarısızlık korkusu ile kişinin özgüvenini zedeleyerek öğrenme motivasyonunu olumsuz etkileyebilmektedir. Eğitim sistemimizin ezbercilik temeli üzerinde kurulmuş olması ne yazık ki öğrencinin yaratıcılığını, eleştirel düşünmesini, problem çözme becerisini geliştirmeyi yeterince sağlayamamakta, sınavlar da ezberlenmiş bilgileri değerlendirmektedir. Soruların niteliği, ölçme yöntemlerinin çeşitliliği ve fırsat eşitsizlikleri sonucu sınav adaletinin tartışmaları bitmek bilmemektedir. Adaletin, sınavın sonucunda mı, yoksa sınavın kendisinde mi aranması gerektiği tartışılmaktadır.
Geniş anlamlı sınav yaşamın her anında ve alanında, isteyerek veya istemeden karşılaştığımız tüm olaylar karşısında vermiş olduğumuz tepkileri kapsamaktadır, hatta insanın kendisiyle yaptığı yüzleşmeler de sınav niteliği taşımaktadır. Bu sınav türü, herkesi farklı sorularla sınamakta, kimileri daha avantajlı koşullarda yaşarken, kimileri doğuştan veya çevresel nedenlerle daha ağır sorumluluklarla karşı karşıya kaldıklarından, yanıtlar da bu durumlara uygun olmaktadır. Kararlar, sabır, cesaret, ilişkilerde güven, sadakat, dürüstlük ve adalet önemli sınav konularıdır, zorluklar herkesin az veya çok yaşadığı sürekli sınavlardır; yaşam boyu hem sınamakta, hem sınanmaktayız.
Sınav sözcüğünü duyar duymaz öğrenci olan veya bir dönem öğrencilik yaşamış olan neredeyse herkesi bir ürperti alır ve başarı ya da başarısızlık çağrışımlarıyla stresli geçmişi anımsar; yaşamımda sınavdan korkmayan bir birey tanımadım, çalışkan öğrenciler sınavda en çok korkanlardır, büyük hedeflere ulaşamama endişesi sınav korkusunu pekiştirmektedir. Bireyin özgüvenini, hedeflerini ve geleceğini oluşturmada sınavların payı çok büyüktür. Nesnel olması gerektiği halde, ortaya çıkan eşitsizliklerin ve haksız sonuçların önü kesilememektedir. İlk ve orta öğrenim, hatta üniversite dönemindeki kurumların eğitim ve öğretmen kalite farklılıkları en önemli haksız rekabet örnekleridir; bu ortamın oluşmasındaki en büyük pay ise öğrencinin yaşadığı çevre ve ailenin sosyo ekonomik, kültürel yapılarıdır. Okul veya Üniversite olma yeterliliği olmayan kurumların ortaya çıkması ve insanların çaresizlik, zorunluluk veya kolaycılıktan buraları yeğlemeleri, gelecekte ortaya çıkabilecek olumsuzluklar şanssızlık olarak görülmemelidir. Bir de buna zaman zaman görülen, çeşitli şekillerde soruların önceden ele geçirilmesi, sınava girenlerin rekabet edemeyecekleri bir ortam oluşturmakta, sınavların adaletini tartışmalı hâle getirmektedir. Tüm olumsuzluklara rağmen, sınavların insanın gelişiminde, kendisini tanımada ve olgunlaşmasında önemli rol oynadığı bir gerçektir.
Eğitim yaşamı sona erdiğinde iş mülakatları, kurum içi performans değerlendirmeleri, sertifika ve yeterlilik programları, yabancı dil sınavları gibi sosyal sınavlar bu sürecin parçalarıdır. Bilginin ve teknolojinin hızla değiştiği günümüzde insan, sürekli yenilenmeye, öğrenmeye ve uyum sağlamaya zorlanmakta, böylelikle “yaşam boyu eğitim” ve “yaşam boyu sınav” gerçeği ortaya çıkmakta, insanın kendi potansiyelini, eksikliklerini görme ve olgunlaşma fırsatı doğmaktadır.
Dar anlamda sınav, eğitim sisteminin vazgeçilmez bir unsuru, geniş anlamda ise yaşamın temel gerçeğidir. İnsan, yalnızca bilgiyle değil, toplumsal değerlerle de sürekli sınanır. Burada karakter, psikolojik yapı, bilgi düzeyi, sosyal çevre içindeki konum, başarı veya başarısızlık deneyimleri gibi sayısız faktörün etkili olduğu bilinmektedir. Bu nedenle sınav, bireyin gelişimini ve olgunlaşmasını sağlayan, seçme ve eleme işlevi gören bir süreçtir. Bireyler ortak zorluklar karşısında dayanışma ve işbirliği geliştirirken sınavlar, toplumsal rekabeti ve eşitsizlikleri derinleştirmektedir.
Yaşam büyük bir sınavdır; başarı bu sürede gösterilen çaba ve kararlılıktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.

Müşteri sadakati mi, maliyet mi? İade süreçlerinin marka imajına etkisi

Alışveriş artık yalnızca ürün almak değil, markayla kurulan ilişkinin bir parçası. Bu ilişkinin en kritik aşaması ise iade süreci. Çünkü iade, bir markanın müşterisine gerçekten ne kadar değer verdiğini gösteren sınavdır. Müşteri açısından kolay ve destekleyici bir iade süreci, güven ve sadakat duygusunu pekiştirirken; markalar için bu süreç, kısa vadede maliyet yaratsa da uzun vadede güçlü bir imaj ve sadık müşteri kitlesi kazandırır. Zorlaştırılan iade politikaları ise kaliteyi gölgede bırakır, olumsuz deneyimler hızla yayılır. Dolayısıyla asıl mesele “maliyet mi, sadakat mi?” değil; “bugünü mü kurtaracağız, geleceğe mi yatırım yapacağız?” sorusudur. Çünkü markalar bilir ki güven, iade sürecinde kazanılır ve bir kez kaybedildiğinde hiçbir reklam bütçesiyle geri alınamaz.