Sonuç ve Süreç Odaklılık:Tekrarlanan Davranışlarda Mutluluk Kimyasalı

Tarih

İşin doğru yapılması sürecinde, zorunluluklar ve rutinlerin arasında sıkışıp kaldığını düşündüğün oluyor mu? Alışkanlıkları değiştirerek, bilinçli seçimler yapmak mümkün mü? İş dünyası yüksek performansı oluşturmak için performans ve ödüllendirme sistemleri geliştirirken, çalışanda dopamin bağımlılığı yaratır. Bununla birlikte düşen motivasyonlar için sistemler geliştirmeye odaklanılır. Sonuç ve süreç odaklı olmanın dopamin ve seretoninin ile ilişkisine, bunların otomatik pilot ile pilot arasındaki bağlantılarına bir bakış atalım.
Otomatik Pilottan Kaçış: Anda Kalarak Dopamin ve Serotonin Artışı Sağlama
İlk araba kullanmaya başladığım anı unutamıyorum. Bir saatlik yolu yağmurlu havada 4,5 saatte aldım. Bilinçli, düşünerek ve oldukça yavaş bir yolculuk oldu. Kontrollü ve inanılmaz yorucu bir gündü. Beynimiz kurallarla öğrendiği için, bu durum biraz temellik olarak algılanabilir. Telefonla konuşmayı bırakıp, radyoyu bile açmadığım bu seyahat, bir çok yaşam deneyimlerine benzer.
Çağrışım ve sinyallerinin oluşturduğu hisler, yorulmayan, sık tekrarlarla yavaş öğrenen, aynı zamanda çalışkan olan bizi yarattı. Çok fazla düşünmeden harekete geçme durumu, dikkat kaynaklarımızı daha verimli hale getirdi. Düşünmeden yapmanın ardında, algı, sinyalleri görme, çağrışım(korelasyon), idrak ve güdü aşaması bulunmaktadır. Bilinçsiz, hareketli, hızlı, aynı anda birçok işi yapabilen otomatik pilot ortaya çıktı. Enerjinin büyük kısmını hayatta kalmamız için harcayan beynimiz, pilotta öğrendiğini otomatik pilota devretmeyi öğrendi.
Daha önce deneyimlenmiş duygular, düşünceler, davranışlar otomatik pilotu devreye sokarak dopamin salınımı düşürmektedir. Yeni, heyecan veren, bilinmeyen, sürpriz hediye ve ödülün olduğu deneyimler, olumlu duygu ve çağrışımlar yaratacağı için, dopamin salınımı artar. Şimdiki zamanda olmak, deneyim kalitesinin artacağını düşünmek, tekrardan uzaklaşarak anda kalmak, seretonin ve dopamin salınımını artırırken pilotta olma anı yaratmaktadır.
Sonuç ve Süreç Odaklılık: Dopamin ve Seretonin Dengesi
Sonuç odaklılık üzerine kurulan sistemler, kısa süreli hazları elde etmeye yönelik adımlar atar. Bu durum çalışanlarda anlam arayışını, ustalaşma isteğini ve özerklik duygusunu barındıran yolda olma sürecinin kaçırılmasını sağlayarak mutluluktan uzaklaştırır. Çalışanın otomatik pilottan çıkmasını isteyenler, konforda olduğunu düşünenler, dopamin bağımlısı yaptıkları kişilerin motivasyon düşüklüğünü anlamakta zorlanırlar. Yüksek performansın kısa, orta ve uzun vadeli tanımı yapılmadığında, çalışan kendisinin nerede olduğu ve yolculuğun nereye doğru gittiğini anlamlandıramaz. Ayrıca hedefler net, ulaşılabilir ve zorlayıcı değilse, takvimi belli ödüller kanıksanmaya başlandığında, motivasyon düşüşü ve mutsuzluk başlar. Seretonin salınımı süreç odaklılık ile artar. Serotonin seviyeleri yükseldiğinde insanlar kendilerini güvende, sakin, yaratıcı ve yetenekli hissederler. Serotonin, kendinizi önemli hissettiğinizde, gelişim ve büyüme yolculuğunda, bir sürecin içinde olduğunuzu hissetme duygusudur.
Meşhur Marsmelow deneyinde, kısa süreli hazzı erteleyerek, büyük ödüle ulaşma isteği, uzun vadede daha anlamlı bir yaşam seçeneği sunduğunu kanıtlamıştır. Çalışanı yolda tutmayı önemseyen liderler, hedef verirken çalışanın işinde ustalaşma isteğini, farkındalık gelişimini ve sorumluluk alma süreçlerinin içinde dopamin ve seretonin önemli yer aldığını bilerek planlama yapmalıdırlar. Bebek adımlarıyla başlayan süreç ‘’Bak neyi başardım’’a dönüşmez ise, tekrara dönüşen davranışlar zamanla motivasyonun azalmasını sağlar. Kurum içinde büyük balığın tanımlanması önemlidir. Yakalama çabası, çalışanı kısa döngülü stresten uzaklaştırır.
Başarılı insanların ve kurumların ortak bir özelliği kırmızı çizgilerinin net olmasıdır. Başarıyı oluşturan sadece bu çizgiler değildir. Bunun dışına, esneklik ve özgürlük alanlarının da tanımlanmış olması yatmaktadır. Esneklik ve özgürlük alanlarını keşfeden çalışan, potansiyeli gerçekleştirme sürecinde pilottadır. Elbette otomatik pilota geçecektir. Çalışanda anlam arayışı pilotta iken aranan, amaç, bağlantı kurma, sosyal kabul ve ertelen hazzın sonunda ulaşılacak statü kazancı ile yaratılır. Süreç odaklılığı önemseyen liderler çalışanda serotonin salınımını artırır. Bu durum kuruma aidiyeti yaratır.
İş Mükemmelliği: Pilot ve Otomatik Pilot Dengesini Sağlamak
Çalıştığınız kurumun otomatik pilotta olduğunu nasıl anlarsınız? Her şey çok önemli ve acil, kariyer basamakları net değil, sınırlar, esneklik ve özgürlük alanlarınız tanımsız, aldığınız prim ve değişen arabanız mutlu etmiyor, sonuca giden süreçte takdir ve geri bildirim almıyorsanız, kurumunuz otomatik pilota bağlanmış demektir. İnsanın anlam arayışı ve gelişim sürecine destek olmayan yöneticiler, raporlara, scorecardlara, KPI’lara, mesajlara, maillere, pivot tablolarına istediği yerden bakmayı amaç edinirler. Mutlaka analiz yapmak önemlidir. Ancak yaratıcı bakış açısını kaçırmamak, çalışanın potansiyelini keşfetmekten uzaklaşılmaması daha önemlidir. Aksi halde çalışanı ecxel kutucuğu gibi gören, otomatik pilota bağlanmış yöneticilere dönüşürsünüz. Kısa süreli haz peşinde yönettiğiniz çalışanlar, bağımlısı olduğu dopamin nedeniyle, müşteriye ürün satmak adına süreci kaçırırken, müşteri ile bağ kurmak, sorununa katkı sağlayacak değer yaratmaktan uzaklaşırlar. Bu değer sizi rekabetten ayrıştıran en önemli şeydir.
Beynimiz karar sürecinde %95 taklitçi ve otomatik pilotta olur. Bu durum farkındalık ve sorumluluk alma sürecini olumsuz etkiler. Minumum enerjiyle hayatta kalmaya çalışırken, pilota geçmeye engel sabotajcımızı yaratır. Özerklik hissini ve ustalaşmayı geliştirecek, zorluk derecesi yüksek, riskli işleri talep etmekten uzaklaştıran, içimizdeki sabotajcıdır. Otomatik pilotu devreye sokarak süreci baltalamaktadır. Bu durum konfor alanı dediğimiz süreci doğurmaktadır. Otomatik pilottan, pilota geçiş için yapılması gereken tek şey güçlü soru sormaktır. Çalışanın kaygılarını ortaya çıkartacak, bebek adımlarıyla ve eğlenerek öğrenmeyi sağlayacak olan pilottur. Deneyim kalitesi arttıkça, otomatik pilotta devredecektir. Beynimiz özkontrol için, kararlarda referans ve sadeliği önemser. Pilotta iken kazancın ulaşılabilir olması, enerji harcamaya değer duygusunu yaratır. Yolda kalmayı sağlayacak olan şey ise takdir ve geri bildirimlerin düzenli yapılmasıdır. Pilot ve otomatik pilot dengesi iş mükemmelliği anlamına gelmektedir.
Süreç Odaklılık: Yapay Zeka ve Robotlara Karşı Avantaj Yaratır mı?
Kendinizi vizyoner ve yaratıcı bilinci kullanır hale getirmediğinizde, rekabet içindeyken işinize sizi ayrıştıracak anlamı katmadığınızda, otomatik pilotta yaptığınız tüm davranışları, gelecekte yapay zeka ve robotlar yapacak. Sonuç odaklılık nasıl sorusunu sever. Tek başına nasıl sorusu bizi otomatik pilota bağlar. Benzer duyguları, davranışları ve deneyimleri tekrarlamaya başlarız, beynimize meydan okumamız gerektiğini unuturuz.
Bu durum düşük vizyonerlik ve yaratıcı bilinçten uzaklaşmak anlamına gelir. Süreçte kalmak, şimdiki anda olmak ve nedeninizi keşfetmekle ilgilidir. Süreç odaklılık neden sorusunu sever. Çünkü,nedenin güçlüyse, nasılı kolay bulursun.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.

Müşteri sadakati mi, maliyet mi? İade süreçlerinin marka imajına etkisi

Alışveriş artık yalnızca ürün almak değil, markayla kurulan ilişkinin bir parçası. Bu ilişkinin en kritik aşaması ise iade süreci. Çünkü iade, bir markanın müşterisine gerçekten ne kadar değer verdiğini gösteren sınavdır. Müşteri açısından kolay ve destekleyici bir iade süreci, güven ve sadakat duygusunu pekiştirirken; markalar için bu süreç, kısa vadede maliyet yaratsa da uzun vadede güçlü bir imaj ve sadık müşteri kitlesi kazandırır. Zorlaştırılan iade politikaları ise kaliteyi gölgede bırakır, olumsuz deneyimler hızla yayılır. Dolayısıyla asıl mesele “maliyet mi, sadakat mi?” değil; “bugünü mü kurtaracağız, geleceğe mi yatırım yapacağız?” sorusudur. Çünkü markalar bilir ki güven, iade sürecinde kazanılır ve bir kez kaybedildiğinde hiçbir reklam bütçesiyle geri alınamaz.