Tek Bir Büyük Yapay Zeka mı? Küçük Yapay Zekalar Takımı mı?

Tarih

Yapay zeka şirketleri sürekli bir sonraki büyük modellerini piyasaya sürmeye çalışırken acaba biz doğru soruları soruyor muyuz? Gündemimiz Yapay Genel Zeka ne zaman üretilecek, hangi şirketin Yapay Zekası daha iyi, kim daha çok hükümet kontratı yaptı gibi konularla meşgul. Ama çok önemli bazı konular ne yazık ki altta kalıyor.
Yapay Zeka eğitiminde kullanılan yazı ve resimlerin telif hakları konusunda açılan davalar önem teşkil ettiler fakat haber sitelerinin Yapay Zeka şirketleriyle anlaşmalar imzalamaları bu davaların frekansını oldukça azalttı. Bu arada gizli ya da kişisel veri olarak nitelendirilen veriler eğitim sırasında kullanıldı mı bu konu gündemde önemli bir yer tutmadı. Dahası Yapay Zeka yeni yeni kullanılmaya başlandığında ne kadar kişisel veri bilinçsizce Yapay Zekalara verildi ve Yapay Zekaların sonraki eğitimlerinde bu veriler ne kadar kullanıldı cevapsız sorular.
Büyük modellerin eğitimi ve çalıştırılması için ne kadar enerji harcanıyor, soğutmaları için ne kadar kaynak kullanılıyor kimse bu bilgiyi paylaşmaya yanaşmıyor. Sadece şirketlerin genel enerji tüketim artışlarında ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmalarının ne kadar zorlaştığına bakarak yorum yapabiliyoruz.
Bu şüphelerle başa çıkmanın bir çözümü aslında var, hatta yeni bile sayılmaz. Bu söz konusu çok büyük dil modellerine giden yolda bile bulduk diyebiliriz. Bunlar elbette daha küçük modeller. Yapay Zekalar için ne kadar büyük o kadar iyi diye bir algı var ve bu bir yere kadar doğru. Ama eğitim metotlarının gelişmesi, daha iyi mimariler ve sağlam veri setleriyle iyi eğitilmiş küçük modeller kendilerinden çok daha büyük modellere kafa tutar hale geldiler. Dahası açık kaynak oldukları sürece bu modelleri rahatlıkla indirip kendi cihazlarımızda kullanabiliyoruz. Çok daha az kaynak kullanarak seçtiğimiz verilerle modelleri ikincil bir eğitim sürecinden geçirip özelleştirme imkanına da sahibiz.
Daha düşük maliyet, daha düşük bir karbon ayak izi ve kendi sistemlerimizin güvenliğinde amacımıza uygun Yapay Zekalara sahip olmak artık elimizde. Ve bir Yapay Zekada durmamıza da hiç gerek yok. Farklı amaçlar için farklı boyutlarda, farklı güçlü yönlere sahip çeşit çeşit Yapay Zekayı seçme verilerle sırf kendi amacımız için eğitebiliriz.
Peki bu doğru yaklaşım mı? Piyasa öncüsü şirketlerin en gelişmiş modelleri gerçekten çok güçlü. Büyük bir genel bilgi altyapısına sahipler ve önceden görülmemiş durumlarla çoğunlukla daha iyi başa çıkıyorlar. Multimodality denen farklı tür girdileri işleme kabiliyetine de sahipler. Resim, yazı, ses gibi farklı tür girdileri işleyebiliyorlar. Bu olanaklar elimizin altındayken kendi çözümlerimizi üretmeye çalışmak verimsiz bir yaklaşım mı?
Cevap son derece öznel. Kurum içi modeller şüphesiz daha çok emek gerektiriyor hem geliştirilmeleri hem kullanımları açısından. Dışa bağımlılığı azaltmaları, çeşitli zorluklarının üstesinden gelebilecek bir takımın varlığında oldukça cezbedici olabilir. Özel bir alan için geliştirilmiş küçük modellerin GPT-4 gibi modellerin performansını geçebildiği net bir şekilde kanıtlanmıştır. Farklı girdi türleri için de farklı modeller kullanmanın faydası var. Bir görüntü işleme görevi için bu çok büyük modellerden birinin kullanımı yerine sadece görüntüyle çalışan bir model hem doğruluk oranı hem de hız açısından büyük üstünlük sağlayabilir. GPT-4’ün 1 trilyonun üstünde parametresi olduğu tahmin ediliyor ama bir YOLO (You Only Look Once) görüntü modeli (orta boy) 22 milyon parametre ile bile oldukça güzel sonuçlar veriyor. BERT dil modeli ise 110 milyon parametreye sahip, günümüz standartlarında oldukça küçük bir model. Üretme fonksiyonuna sahip değil ama duygu analizi, sınıflandırma, kişi ya da yer tanıma ve gramer etiketleme gibi görevlerde oldukça başarılı ve hala akademik çalışmalarda kullanılan bir model.
Yapay Zeka seçimi tamamen amacımıza, imkanlarımıza ve ne kadar emek harcamaya hazır olduğumuza bağlı bir durum. Önceliklerimiz en büyük belirleyici faktörlerden biri. Ama gelişmeleri yakından takip etmek ve amacımıza en iyi hizmet edecek çözümlere ilk ulaşmak yapay zeka alanında başarının anahtarıdır.

1 Yorum

  1. Bu yazıdan şunu anlıyorum: İhtiyaç doğrultusunda araba kullanmak gibi bir şey. Şehir içinde küçük, yakıt tüketimi az bir araba kullanmak veya bir grubu taşırken otobüs kullanmak gibi.
    Yazı için teşekkür ederim.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.

Müşteri sadakati mi, maliyet mi? İade süreçlerinin marka imajına etkisi

Alışveriş artık yalnızca ürün almak değil, markayla kurulan ilişkinin bir parçası. Bu ilişkinin en kritik aşaması ise iade süreci. Çünkü iade, bir markanın müşterisine gerçekten ne kadar değer verdiğini gösteren sınavdır. Müşteri açısından kolay ve destekleyici bir iade süreci, güven ve sadakat duygusunu pekiştirirken; markalar için bu süreç, kısa vadede maliyet yaratsa da uzun vadede güçlü bir imaj ve sadık müşteri kitlesi kazandırır. Zorlaştırılan iade politikaları ise kaliteyi gölgede bırakır, olumsuz deneyimler hızla yayılır. Dolayısıyla asıl mesele “maliyet mi, sadakat mi?” değil; “bugünü mü kurtaracağız, geleceğe mi yatırım yapacağız?” sorusudur. Çünkü markalar bilir ki güven, iade sürecinde kazanılır ve bir kez kaybedildiğinde hiçbir reklam bütçesiyle geri alınamaz.