Yapay Zeka ve Çevre: Gizlenen Maliyet

Tarih

Günümüzde yapay zeka (YZ) teknolojileri hayatımızın her alanına hızla giriyor. Ancak bu teknolojik ilerlemenin çevresel maliyeti hakkında göz ardı edemeyeceğimiz noktalar var.
YZ’nin çevre üzerindeki etkisi, muhteşem özelliklere sahip yeni bir araba gibi düşünülebilir. Bu muhteşem araba gaza her bastığımızda benzin tüketiyor ve gaza daha çok bastıkça tüketim de paralel olarak artıyor. Sadece bununla da sınırlı değil, fonksiyonu sürdürmek için araba sürekli suya da ihtiyaç duyuyor. Kilit nokta ise biz bu benzin tüketimini de su tüketimini de bilmiyoruz çünkü arabanın üreticisi bu soruya asla bir cevap vermiyor.
YZ sistemlerinin enerji tüketimi ve karbon emisyonu konusunda net bilgilere ulaşmak maalesef oldukça zor. Hugging Face’in iklim lideri Sasha Luccioni bu konudaki yılgınlığını şu sözlerle dile getirdi, “ChatGPT’nin 2022’de piyasaya sürülmesinden bu yana bilgiye genel bir kısıtlama getirildi. Bildiğim kadarıyla, yapay zeka araçları sunan hiçbir şirket enerji kullanımı ve karbon ayak izi bilgisi sağlamıyor.” YZ araçları sunan şirketler, enerji kullanımı ve karbon ayak izi hakkında bilgi vermekten kaçınıyor.
Bu durumun ironik yanı, Google ve Microsoft gibi iklim bilincine sahip olduğunu iddia eden şirketlerin, uçak yolculuklarının karbon emisyonunu hesaplayabilirken, YZ kullanımının çevresel etkisini açıklamamalarıdır. Belki de bunun nedeni, YZ ürünlerinin gerçek çevresel maliyetini bilsek, kullanımımız konusunda daha dikkatli davranacak olmamız.
Ancak elimizdeki sınırlı veriler bile durumun ciddiyetini gösteriyor. Google’ın 2024 sürdürülebilirlik raporuna göre, şirketin toplam sera gazı emisyonları 2019-2023 arasında %48 arttı. Microsoft’un raporunda ise 2020’den bu yana %29,1’lik bir artış görülüyor. Her iki şirket de bu artışın büyük ölçüde YZ iş yüklerini desteklemek için tasarlanan veri merkezlerinden kaynaklandığını kabul ediyor.
Durum daha da kötüye gidebilir. Goldman Sachs’ın Mayıs 2024 raporuna göre, veri merkezlerinin karbondioksit emisyonları 2022 ile 2030 arasında iki katından fazla artabilir. Veri merkezi enerji talebinin 2030’a kadar %160 artması bekleniyor.
Bu artışın nedeni, YZ hesaplamalarının artan yoğunluğu ve enerji talepleri. Google’ın raporunda belirtildiği gibi, “Yapay zeka hesaplamalarının artan yoğunluğundan kaynaklanan enerji taleplerinin artması nedeniyle emisyonları azaltmak zor olabilir.”
Bu ay yapay zekayı düzenleyen, yasal bağlayıcılığı olan uluslararası bir anlaşma imzalandı. “Yapay Zeka ve İnsan Hakları, Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü Çerçeve Sözleşmesi (Framework Convention on Artificial Intelligence and Human Rights, Democracy, and the Rule of Law)” adlı bu anlaşma, Avrupa Konseyi üyesi ülkeler, ABD ve bazı gözlemci ülkeler tarafından imzalandı. Çin, Hindistan, Japonya ve Rusya gibi yapay zeka alanında güçlü bu anlaşmaya ülkeler katılmadı.
Anlaşma, yapay zeka sistemlerinin insan haklarına, demokratik süreçlere uygun olmasını, ayrımcılığı önlemeyi, kişisel verileri korumayı, risk değerlendirmesi yapmayı, dijital okuryazarlığı teşvik etmeyi ve yapay zeka sistemleriyle etkileşimde şeffaflığı sağlamayı hedefliyor. Ulusal güvenlik ve askeri uygulamalar için istisnalar içeren anlaşma, ilk bağlayıcı uluslararası yapay zeka anlaşması olarak önem taşıyor.
Ancak bu anlaşma, uzmanları ve konuyu yakından takip eden dünya vatandaşlarını her geçen gün daha fazla endişelendiren çevresel maliyetler hakkında herhangi bir madde içermiyor. Adeta kontrolsüz bir patlama hızında değişen ve gelişen YZ ile ilgili çevre yasaları, yaptırımlar ve teşvikler de gündemin gerisinden gelecek gibi görünüyor.
Peki, bu durumda ne yapmalıyız? İlk adım, YZ şirketlerinin enerji kullanımı ve karbon emisyonları konusunda şeffaf olmasını talep etmek olmalı. Kullanıcılar olarak, YZ teknolojilerini daha bilinçli ve sorumlu bir şekilde kullanmalıyız. Ayrıca, YZ araştırmalarında enerji verimliliğine daha fazla önem verilmesi gerekiyor.
YZ’nin faydalarını göz ardı edemeyiz, ama çevresel etkilerini de görmezden gelemeyiz. Teknolojik ilerleme ile çevresel sürdürülebilirlik arasında bir denge kurmak, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için kritik öneme sahip.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.

Müşteri sadakati mi, maliyet mi? İade süreçlerinin marka imajına etkisi

Alışveriş artık yalnızca ürün almak değil, markayla kurulan ilişkinin bir parçası. Bu ilişkinin en kritik aşaması ise iade süreci. Çünkü iade, bir markanın müşterisine gerçekten ne kadar değer verdiğini gösteren sınavdır. Müşteri açısından kolay ve destekleyici bir iade süreci, güven ve sadakat duygusunu pekiştirirken; markalar için bu süreç, kısa vadede maliyet yaratsa da uzun vadede güçlü bir imaj ve sadık müşteri kitlesi kazandırır. Zorlaştırılan iade politikaları ise kaliteyi gölgede bırakır, olumsuz deneyimler hızla yayılır. Dolayısıyla asıl mesele “maliyet mi, sadakat mi?” değil; “bugünü mü kurtaracağız, geleceğe mi yatırım yapacağız?” sorusudur. Çünkü markalar bilir ki güven, iade sürecinde kazanılır ve bir kez kaybedildiğinde hiçbir reklam bütçesiyle geri alınamaz.