Yol ayrımı

Tarih

Telaşla evden çıkmıştı adam. Evin çok yakınındaki Taksi durağına ulaştığında her ihtiyacı olduğu anda başına geldiği şekilde yine taksi bulamamıştı. İliklerine kadar işleyen soğuğa aldırmadan sokağın sonuna doğru ilerledi hızla. Geçen taksilere el etmeye başladı ümitsizce.
Hepsi dolu geçiyordu başka zaman önünde selektör yapıp, korna çalıp müşteri kapmaya çalışan taksi şoförleri o meşhur tablodaki peşin satan adam edasında direksiyonda oturuyor ve doğal olarak hiç ilgilenmiyorlardı adamın canhıraş çabasıyla.
Geç kalmış ve üşümüştü adam, beklediği sokaktan yokuş aşağı yaklaşık 300 metre mesafedeki ana caddeye doğru hareketlendi hızlı adımlarla. Soluk soluğa kalmıştı caddeye ulaştığında. Çok hareketli bir ana caddeye gelmişti. Herhalde buradan bir taksi çeviririm ‘’illaki ‘’ diye diye düşündü. Büyük bir keşmekeş vardı caddede, araçlar, yayalar tam bir dört yol ağzı, bir yol ayrımı bu kargaşanın içinde çöp toplamaya çalışan bir belediye arabası, birbirine yol vermedikleri için el kol hareketi yapıp bağrışan sürücüler kısacası tam bir kaos manzarası.
Bu manzaraya şaşkınlıkla bakarken telefonunda taksi bulma uygulaması imdadına yetişti.Bir boş araç ile eşleşebilmişti sonunda.Soğuk havaya aldırmadan beş dakika bekledikten sonra bir taksiye binmeyi başardı . Ağır sigara kokan bakımsız taksinin içinde bir de damar arabesk çalıyordu bangır bangır ama Allah biliyor ya onu hesaplayacak halde değildi şu anda.
Taksiciye Kadıköy ‘e gidiyorum dedi telaşla. Arka koltuğa süzüldü. Binerken her zaman yaptığı gibi telefonunu ve cüzdanını yokladı gayri ihtiyari.
Çocukluk arkadaşlarıyla buluşup kafa dağıtmaya gidiyordu Kadıköy ‘e. Geç kalmıştı bir hayli, esasen kararsızdı gidip gitmemekte. Kafası karışıktı son günlerde, keyif almıyordu yaptığı hiçbir şeyden. Ama son tahlilde eski arkadaşlarıyla oturup yiyip içmek ve defalarca anlatılan komik hikayelere ilk kez dinlerken ki coşkuyla gülebilmek kadar rahatlatacak bir şey yok hayatta diye düşünerek ağır ağır hazırlanmış ve çıkmıştı sokağa.
Araç yoğun trafikte seyrederken adamın aklından az evvelki cadde ve oradaki kaos geçiyordu. Hayat da o cadde gibi kaotik aslında diye düşündü adam. Hangi yönden ne geleceğini kestirmek mümkün değil hayat sahnesinde ve tabii ki yol ayrımlarıyla doluydu yaşam yolculuğu da. Yol ayrımı kavramı bu anlamıyla düşününce ne kadar derin bir mana yüklüydü. İnsanoğlu doğuyor, büyüyor, yaşıyor ve bir gün ölüyor bütün bunları yaparken sayısız yol ayrımında sayısız tercih de bulunuyor ve bu tercihler nasıl bir hayat yaşadığını hatta nasıl bir ölümle dünyayı terk edeceğini belirliyordu.
Bir çok ünlü yazara atfedilen ama esasen ünlü Fransız yazar ve düşünür Jean-Paul Sartre ‘a ait olduğunu okuduğu o çok klişe ama bir o kadar da anlamlı cümlesini hatırladı adam ;
‘’ Her tercih bir vazgeçiştir ‘’
Kendi hayatını düşündü hemen arkasından, üniversite sınavı sonrasında doldurduğu tercih formuyla, yani aslında artık yalnız yaşayan dolayısıyla kendi kararlarını kendi verebilen özgür bir birey olmasıyla başlayan ve sonrasındaki hayat yolculuğunun ayrılmaz parçaları olan sayısız tercih noktaları ve yol ayrımlarından geçmişti muhtemelen her insan gibi. Her seferinde seçilen yol bir sonraki seçimin habercisi, kılavuzu oluyordu.
Sık sık düşünürdü bu konuyu herhalde hayalperest yapısından dolayı. Acaba hayatının falanca noktasında seçtiği bir alternatifi değil de önünde duran diğerini seçseydi neler değişirdi yaşamında. Hatta çok yıllar önce bu konu üzerine yapılmış yabancı bir film izlediğini hatırlıyordu hayal meyal.
Tabi ki hayat bu gibi bilimkurgu filmler dışında asla ipucu vermezdi kaybettiğiniz ya da kaçırdığınız tercihler hakkında. Bir başka deyişle hayatın yol ayrımlarında yönlendirme levhaları bulunmazdı asla.
Bunu düşünüp çok kafa yormak da manasız ve esasen inanç yapısı açısından da ters bir durumdu ‘’ Kader ‘’ diyordu insanoğlu buna kutsal kitaplardaki adıyla. ”Alınyazısı ”da güzel bir tabirdi daha halk ağzıyla Herkes ister inançlı ister inançsız olsun kaderini yaşıyordu hayatta.
Aile yapısı , kültür ,eğitim, çocuklara verilmeye çalışılan değerler tabii ki yol ayrımlarında doğru tercihi yapmak adına manalıydı elbet ama esas soru yani yaşamın gizi ;
‘’ doğru zamanda doğru yerde doğru insanlarla birlikte olabilmek ” üzerine kuruluydu galiba.
Bütün bu derin, karmaşık konuları düşünürken, kestirme yolları bilen uyanık taksici Kadıköy Bahariye caddesindeki meşhur Boğa heykelinin önünde durdu. Adam taksimetredeki rakamı ödeyip arabadan inerek, aklında sabah saatlerinde internette okuduğu bir Can Dündar denemesi, ruhunda ise amansız yol ayrımlarının ve acımasız tercihlerin ağırlığıyla İstanbul sokaklarına karıştı usulca…
Her tercih bir vazgeçiştir çünkü ;
Sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz.
Kalkar kalkmaz hayat bin bir seçeneği dayar burnunuzun ucuna…
“Ne giysem” telaşından, öğle yemeğinde “Ne alırdınız?” diye başucunuzda biten garsona,
“hangi kanaldaki filmi izlesem” kararsızlığından “bize oy verin” diye bağrışan partilere kadar her şey, herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar.
Yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dısarda ışıl ışıl bir günden vazgeçmis olursunuz.
Bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün yaşamınızı
ışıldatabilecekken, ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklığı tepersiniz.
Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız İzmir
köfteden daha lezzetlidir. Ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur.
Ama yasam, vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez. Geri dönüp, o
günü gökkuşağı desenli bir elbiseyle yeniden yaşama şansınız yoktur.
Ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

En kötü ne olabilir ki?

Geçen hafta bir arkadaşımın “savunma yazısı” nedeniyle yaşadığı kaygı, beni insanların en kötü senaryolara odaklanma eğilmi üzerine düşündürdü. “En kötü ne olabilir ki?” sözü, çoğu zaman bizi korumak yerine potansiyelimizden uzaklaştıran bir düşünce kalıbına dönüşüyor. Oysa olumsuzluklara odaklanmak yerine, onları birer fırsat olarak görmek; hayatı elmas gibi her yüzüyle parlatmak demektir. Tıpkı iyi kesilmemiş bir pırlantanın ışığı yutması gibi, olumsuz düşünceler de yaşam enerjimizi söndürür. Satranç ustası Lasker’in dediği gibi, “İyi bir hamle gördüğünde, bekle ve daha iyisini ara.” Bu, yalnızca stratejide değil, hayatta da geçerli bir bilgelik. Çünkü iyimserlik bir karakter özelliği değil, bilinçli bir seçimdir. Korkunun yönettiği zihni susturup, değerlerimize uygun bir tutum geliştirdiğimizde hem kendimizi hem de hayatı daha net görürüz; işte o zaman ışığımız gerçekten parlar.

İnsanları tanımak için sorular sormak

İnsan kaynaklarının en temel görevi, yalnızca doğru özgeçmişi bulmak değil, insanın derinliklerine inerek doğru kişiyi doğru pozisyona yerleştirmektir. Bu nedenle mülakatlarda sorular, bir bilgi toplama aracı olmaktan çok, adayın karakterini, motivasyonunu ve değerlerini keşfetmeye yarayan birer pusula haline gelir. Açık uçlu, düşünmeye teşvik eden sorular, adayın kriz anlarındaki tutumunu, işine olan yaklaşımını ve kurum kültürüne uyum potansiyelini ortaya koyar. Etkili bir mülakat, mekanik bir sorgudan ziyade samimi bir diyalog sürecidir; iyi dinleyen ve derinleşebilen bir İK profesyoneli, yalnızca yetenekleri değil, kişinin şirketin geleceğine katkı potansiyelini de görür. Sonuçta insan kaynaklarında başarı, doğru soruları sorma cesaretine sahip olmakla başlar; çünkü her iyi soru, doğru insanı bulmanın ve sürdürülebilir başarıyı inşa etmenin kapısını aralar.

Ajan Savaşları

Büyük yapay zekâ şirketleri yeni modellerin beklentilerini artırırken, sektörde ilerleme hızı belirgin şekilde yavaşladı. CEO’lar bu durumu işlemci gücü ve elektrik yetersizliğine bağlasa da asıl sorun, artık internette eğitime uygun gerçek veri bulamamak. Zira içeriğin yaklaşık %40’ı zaten yapay zekâ tarafından üretiliyor ve bu da sistemi “kendi ürettikleriyle” besleyip hatalara açık hale getiriyor. Öte yandan, yeni odak noktası olan yapay zekâ ajanları, yarı bağımsız hareket edebilme yetenekleriyle teknolojide yeni bir dönem başlatıyor. Ancak kullanıcı güveni azalıyor; yanlış bilgi, düşük doğruluk ve üretkenlik sorunları nedeniyle şirketlerin %95’i yatırımlarından dönüş alamıyor. Buna karşın rekabet sürüyor: xAI, Perplexity ve Genspark AI gibi firmalar ajan tabanlı sistemlerini hızla piyasaya sürüyor. Tüm bu gelişmeler, yapay zekânın bir “balon” olsa bile kalıcı etkiler yaratacağını gösteriyor. Bu nedenle dünya çapında “yapay zekâ kırmızı çizgileri” anlaşması çağrıları artarken, Kaliforniya’nın yürürlüğe soktuğu denetim yasası, kontrolsüz teknolojinin doğuracağı risklere karşı umut verici ilk adım olarak öne çıkıyor.

Eski camlar bardak olurken SEO tahtına da RAO kuruluverdi…

Arama Motoru Optimizasyonu (SEO) uzun yıllar dijital dünyanın kalbi olarak görülse de, artık tahtını yeni bir oyuncuya, RAO’ya (Retrieval Augmented Generation – Geri Getirme ile Güçlendirme) bırakıyor. SEO’nun “ara ve seç” mantığı yerini, RAO’nun “senin için aradım, işledim ve özetledim” yaklaşımına bırakıyor. Yapay zekâ destekli bu sistem, dağınık bilgi yığınlarını anlamlı, güncel ve bağlamsal cevaplara dönüştürerek kullanıcıya zaman kazandırıyor. SEO hâlâ tamamen yok olmayacak olsa da, içerik üreticilerinin bundan böyle yalnızca Google’a değil, RAO tabanlı yapay zekâlara da “görünür” olmayı hedeflemesi gerekecek. Dijital çağın yeni vektörü artık yalnızca bilgiye erişmek değil, bilgiyi anlamlandırmak olacak.