İşyerinde Problem ÇözmeyeYönelik Davranış Biçimleri

Tarih

Çalışanların işyerlerindeki varlık nedenleri en basitinden bulundukları pozisyonları için tanımlanmış olan işlerini yapmalarıdır. Bunları yaparken de ortaya çıkabilecek olan iş ile ilgili öngörülememiş olan problemlerin çözülmesi de yine çok doğal olarak çalışanlardan beklenmektedir.
Problem çözmede çalışanların davranış biçimleri genel olarak iki şekilde olur :
-Reaktif davranış
-Proaktif davranış
Reaktif davranış şekli adından da anlaşılabileceği gibi reaksiyonel bir davranış şeklidir ve ortaya çıkmış olan problemin çözümüne yöneliktir oysa Proaktif davranış şeklinde bir çok problem ortaya çıkmadan daha önceden ortaya konulan öngörüler sayesinde engellenebilir
Burada kilit eylem önceden olası problemlerin öngörülebilmesidir, bunun için de dikkat edilmesi gereken ana konuları şöyle sıralayabiliriz :
-Adama göre iş değil, işe göre adam istihdam edilmesi, yani liyakate önem verilmesi.
-Çalışanların iş konularında uzmanlaşmasına yönelik sürekli eğitim sisteminin olması.
-Çalışan iş tanımlarının net olması ve bu çerçevede başarı göstergelerinin belirlenmesi
-Çalışanların performanslarını izlemeye yönelik raporlama sisteminin oluşturulması.
-Performansa göre adil bir prim/ödül sisteminin olması.
-Çalışanların gelecekle ilgili kariyer yolunun belirli olması.
Tüm bu sayılan önlemlerin ve aksiyonların alınması durumunda reaksiyonel davranıştan öngörüsel yani proaktif çalışma davranışına geçiş mümkün olacaktır ve bunun sonucunda da :
İşletmeler işlerin düzgün akışını engelleyen problemlerin çözümüne sarf edilen işgücü ve zaman israfından doğan büyük parasal kayıplardan kurtuldukları gibi aynı zamanda, hizmet ve ürün kalitesine odaklı daha düzenli ve verimli işleyişi olan işletmelere dönüşecektir.
Tüm bunlarla birlikte dikkate alınması gereken problem çözümüne yönelik iki farklı davranış biçimi daha vardır:

  • Pasif davranış
  • Negatif davranış
    Bunlar da sistemin işleyişini önemli derecede olumsuz etkileyen davranışlardır. Pasif çalışma davranışını benimsemiş olanlar bırakınız öngörülü davranıp problemlerin oluşmasını engellemeyi, problemler ortaya çıktıktan sonra da çözüme yönelik bir reaksiyon göstermeyip problemi görmemezlikten gelirler. Bu davranış şekli orta ve uzun dönemde işletmeler için kabul edilebilir bir şey değildir, en kısa zamanda mümkün ise eğitim ve destek ile bunun değiştirilmesine çalışılmalıdır
    Diğer bir grupta görülen çalışma şekli da Negatif davranıştır, buna beterin de beteri denilebilir. Bu gruptaki çalışanlar problem çözmekten ziyade var olan problemi büyütme veya olamayan problemleri yaratma odaklıdırlar ve eğitimle bile dönüştürülmeleri oldukça güçtür ve maalesef sonuç bu grup ile genellikle yolların ayrılması yönünde olur.

Yazarımızın Özgeçmişi
Hacettepe Üniversitesi İşletme Yönetimi bölümünden mezun oldu. Efes Pilsen, Coca Cola şirketlerin satış ekibinde her kademede görev yaparak çeşitli bölgeler de Satış Müdürlüğü yapmıştır. Arkasından CCI yurt dışı operasyonlarında Satış Sistemleri Geliştirme Direktörülüğü ve Irak, Suriye ve Ürdün de Genel Müdürlüğü görevlerini yürütmüştür. Emekli olduktan sonra
La Lorraine ve Torku şirketlerinde danışman olarak çalışmıştır.
Halen çeşitlik kurumda danışmanlık faaliyetlerinde bulunmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.

Müşteri sadakati mi, maliyet mi? İade süreçlerinin marka imajına etkisi

Alışveriş artık yalnızca ürün almak değil, markayla kurulan ilişkinin bir parçası. Bu ilişkinin en kritik aşaması ise iade süreci. Çünkü iade, bir markanın müşterisine gerçekten ne kadar değer verdiğini gösteren sınavdır. Müşteri açısından kolay ve destekleyici bir iade süreci, güven ve sadakat duygusunu pekiştirirken; markalar için bu süreç, kısa vadede maliyet yaratsa da uzun vadede güçlü bir imaj ve sadık müşteri kitlesi kazandırır. Zorlaştırılan iade politikaları ise kaliteyi gölgede bırakır, olumsuz deneyimler hızla yayılır. Dolayısıyla asıl mesele “maliyet mi, sadakat mi?” değil; “bugünü mü kurtaracağız, geleceğe mi yatırım yapacağız?” sorusudur. Çünkü markalar bilir ki güven, iade sürecinde kazanılır ve bir kez kaybedildiğinde hiçbir reklam bütçesiyle geri alınamaz.