Tüp Bebek (IVF)

Tarih

Tüp bebek, IVF (in vitro fertilizasyon), insan yumurtasının sperm tarafından, vücut dışında, belli ve uygun bir ortamda, suni olarak döllenmesi sürecidir.
Tarihte üreme amaçlı ilk biyo-teknolojik uygulama veterinerlerin gerçekleştirdikleri yapay tohumlama yöntemidir ve hayvanlardan yavru almak amacıyla 1970’lerden beri uygulanmaktadır. Bu yöntem daha sonra, koşulları uygun olan insanlarda rahim içine sperm verme (IUI, aşılama) olarak uygulanmaya başlanmıştır; bu uygulamanın başarılı olmaması durumunda tüp bebek kararı verilmektedir.
Tüp bebek tedavisi fikri İlk olarak 1930’ lu yıllarda gündeme gelmiştir. Vücut dışında insan yumurtasının döllenmesi ancak 1960’ ların sonlarında başarılabilmiştir. 1978’ de İngİltere’ de İngiliz bilim insanı Robert Edwards (bu konudaki çalışmaları sonucunda 2010 yılında Nobel fizyoloji ve Tıp ödülünü almıştır) ve jinekolog Patrick Steptoe, ilk “başarılı tüp bebek” olan Louise Brown’ ın sağlıkla dünyaya gelmesini sağlamışlardır. Türkiye’ de ise 1988 yılında Ege Üniversitesi Tıp fakültesi kadın hastalıkları ve doğum bölümünde Prof. Dr. Refik Çapanoğlu ve Prof. Dr. Erol Tavmergen yönetimindeki merkezde ilk tüp bebek başarılmış ve doğumu gerçekleştirilmiştir.
Tüp bebek yöntemi çocuksuz aileler için dünyada yepyeni bir dönemi başlatmış, büyük bir umut ışığı olmuştur.
İnfertilite (kısırlık), çocuk sahibi olmak isteyip, bilinçli uygulamalarda bulunan çiftlerin, bir yıl içinde çocuk sahibi olamamaları durumudur. Sorun erkeğe, kadına, her iki partnere ait olabileceği gibi, %15-20 nedeni belirsiz de olabilmektedir. Belli tedaviler ile başarılı olunamaması durumunda çiftlere tüp bebek önerilmektedir. Kısırlık nedenlerinin araştırılmasına sperm testi ile başlanır, sonra jinekolojik incelemelere geçilir. Meni sıvısında sperm yoksa testis biyopsisi ile sperm hücresi alınır. Tüp bebek uygulaması için donanımlı bir laboratuarı ve ameliyathanesi olan, jinekolog, anestezi uzmanı, androlog, genetik uzmanı ve histolog gibi uzmanların bulunduğu bir merkez seçilmelidir.
Kısırlaştırma ameliyatı geçirmiş olan kadın veya erkeğin, yeniden çocuk isteği ortaya çıkarsa, tüp bebek yapılabilir.
Tedavi aşamasına gelindiğinde yumurtalıklar hormon ilaçlarıyla uyarılarak yumurta hücresinin olgunlaşması sağlanır, genelde birden fazla yumurta gelişir. Ultrason yardımıyla olgunlaşmış yumurtalardan birkaç tanesi hareketli ve sağlıklı spermlerin bulunduğu kültür ortamına bırakılır; belli bir ısıda ve ortamda spermlerden birinin giderek yumurtalardan birini döllemesi beklenir. Döllenme sonrasında embriyolar oluşur. Genelde yalnızca bir sperm hücresi bir yumurtayı döller. Birden fazla sperm ile dölleme olursa çoğul gebelik meydana gelir. Olgunlaşmakta olan sağlıklı embriyolardan bir veya birkaç tanesi rahime transfer edilir. Kalan başka embriyo varsa dondurularak saklanır; başarısızlık durumunda elde bulunan bu embriyolar yeni bir tüp bebek uygulamasında kullanılır. Bu yöntem ile başarılı olunamazsa sperm doğrudan yumurta hücresinin içine enjekte edilir (ICSI), daha başarılı sonuçlar alınan bu yöntem artık neredeyse rutin kullanılır hale gelmiştir.
Tüp bebek başarı oranları, çiftlerin yaşına ve sağlık durumuna göre değişir. Genel olarak, tüp bebek tedavisi ile canlı doğum oranı 35 yaş altı kadınlar için yaklaşık %32’ dir, bazı merkezler bu oranı %50 olarak vermektedirler. 43 yaş üzerindeki kadınlarda bu oran %5’ e kadar düşer. Başvuru için yaş önemlidir. 37 yaş üstündeki gebeli̇klerde kromozom anormalliği riski önemli ölçüde attığı için bu yaştan önce gebelik oluşmasına çalışılmalıdır. Yumurta ve Sperm kalitesi tedavinin başarısını etkiler, bu nedenle gereğinde başkasının spermi veya yumurtası kullanılarak gebelik sağlanabilir. Bu uygulamaya her ülkenin yasaları farklı yaklaşmaktadır.
Her tıbbi girişimde olduğu gibi bu tedavi de bazı riskleri içermektedir. Kullanılan yüksek doz hormon ilaçlarının yumurtalıkları aşırı uyarması sonucu kistler oluşabilmektedir, bu durum tedavi ile geriletilebilir. Çoğul gebelikler, düşükler ve dış gebelik gibi sorunlar ortaya çıkabilecek diğer risklerdir. “İki embriyodan daha fazla embriyo gelişmesini sürdürürse, erken doğum ve çoğul gebeliğe bağlı diğer riskleri azaltmak için
“embriyo redüksiyonu” uygulanarak en çok iki embriyo bırakılır ve
gebeliğin daha sağlıklı sürmesi sağlanır.

Tüp bebek tedavisinde alternatif yöntemler, yenilikler vardır, bu yöntemlerin ayrıntılarına girmek gazetenin sınırlarını aşmak olacağından yalnızca adlarını belirtmekle yetineceğim. Farklı yöntemler farklı nedenlere bağlı durumlarda başarıyı artırmak ve daha güvenli uygulamalar yapabilmek için geliştirilmiştir, GIFT, ZIFT, SUZI, TESE, MESA bunlardan bazılarıdır. Son yıllarda Mikro-enjeksiyon yöntemiyle spermi yumurtanın içine vermek oldukça sık kullanılmaya başlanmıştır (ICSI).
(PGT) embriyonun genetik bakımdan sağlıklı olduğunun anlaşılmasını sağlayan çok önemli bir yöntemdir, artık daha çok kullanılmaya başlanmış olsa da rutin uygulamaya henüz geçilmemiştir.
Tüp Bebekte yapay zeka, embriyo seçiminde ve tedavi protokollerinde kullanılmaya başlanmıştır.
Kısırlık tedavilerinden tüp bebek sürecine giden uzun bir süreç vardır, bu dönem önemli psikolojik ve psikiyatrik sorunlara neden olabilmektedir, Belli bir zaman içinde çiftlerin çocuğunun olmaması, aile çevresinden başlayan stresi arkadaş çevresine yaymaktadır. Aynı yıllarda evlenip çocuğu olan arkadaşlar büyük stres ve mutsuzluk kaynağı olabilmektedirler. Başarısız tedavi süreçlerine bir de son çare olarak başvurulan tüp bebek uygulaması eklendiğinde stres çok fazla artmaktadır. Buna birkaç başarısız tüp bebek denemesi de eklenirse durum çok vahim hale gelebilir; sekiz tüp bebek uygulamasından da başarı elde edilememiş bir kadını anımsarım, aile neredeyse bir yıkım yaşamıştı. Uzun tedavi süreci, hormonal değişiklikler, beklentiler ve belirsizlik nedeniyle kaygı oluşmaktadır. Tüp bebek tedavisi alan çiftler, psikologlar veya terapistlerle çalışarak duygusal destek almalıdırlar, aile üyeleri ve yakın arkadaşlar çiftlere moral destek sağlamalıdır.
Türkiye’ de tüp bebek tedavisi ile elde edilen sonuçlar, uluslararası standartlarda tüp bebek başarı oranlarına ulaşmıştır.
Yasal düzenlemeler ve etik konular da aynı paralellikte gelişmiştir. Bazı kişiler genetik test uygulanarak transfer edilen embriyoların doğal seçime müdahale olduğunu ve bu yöntemin uygulanmasının etik olmadığını öne sürerler. Cinsiyet tayini yapılarak uygulanan tüp bebek ise doğanın dengesine müdahale olarak görülmektedir ve ülkemizde etik bulunmadığından yasaktır. Çevremizde bulunan bazı komşu ülkelerde uygulama yasak olmadığından bu amaçla çiftlerin o ülkelere gittikleri bilinmektedir.
Tüp bebek tedavisi, maliyetli bir süreçtir. Tedavi ücretleri, klinikten kliniğe farklılık göstermektedir. Özel birimlerde günümüz koşullarında maliyet yüzbin tl’ den başlamaktadır. SGk destekli, kamusal tüp bebek merkezlerinden altı tanesi İstanbul’ da bulunmaktadır, buralarda yapılan girişimlerde oldukça pahalı olan ilaç ücreti için hastadan % 20 katkı payı alınmaktadır. Türkiye’ de bulunan 100 kadar merkezde yılda yaklaşık 42 bin tüp bebek yöntemi uygulanmaktadır, bu durum dünya dokuzunculuğudur.
Çocuksuzluğu “ölümden beter“ diye tanımlayan bazı aileler yüksek maliyetlere katlanmakta, maliyeti önemsememekte, gereğinde tekrarlayan girişimlerden başarı ummaktadırlar. Kimsesiz bir çocuğu evlat edinme seçeneğine (adopsiyon) herkes olumlu yaklaşmamaktadır.
Tüp bebek uygulamalarında başarıyı artırmak amaçlı yeni çalışmalar sürmektedir.Yumurtalık gençleştirme ve dondurulmuş yumurta ile gebelik, genetik tarama ve yapay zeka destekli embriyo seçimi, embriyo kültür ortamlarının iyileştirilmesi önemli beklentilerdir. Tek embriyo transferi, çoğul gebelik riskini azalttığı için önemlidir.
Tüp bebek yöntemi çocuksuz aileler için yepyeni bir dönemi başlatmış, büyük bir umut olmuştur. Günümüz tıbbında şimdilik son seçenek gibi görünmektedir. Ancak, gen teknolojileri çalışmaları tıbbın tüm dallarında olduğu gibi bu konuda da umut olmayı sürdürmektedir, özellikle üreme organlarını kaybetmiş kişilerin 3D yapay organlardan yararlanarak çocuk edinebilme amaçlarına ulaşabilme olasılığı çığır açıcı gelişme olacak bir öngörüdür.
Tüp bebek tedavisinde yapay zeka ve makine kullanımının entegrasyonu, IoT (internet of things) tedavi süreçlerini dönüştürebileceğinin belirtilerini göstermeye  başlamıştır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medyada Paylaş

Popüler Yazılar

Bunları da sevebilirsiniz
Bunları da sevebilirsiniz

Vücudunuzu iyi tanıyor musunuz? Değerini biliyor musunuz onun?

Vücudumuzda pek çok organ vardır. Kalp, ciğer, böbrek v.s. Hepsi de önemli ve değerlidir. Özde bu organların hepsi et parçası olsa da hepsinin ayrı bir değeri vardır. Bu organların kimine irademiz ile yön verebilir, kimisine de veremeyiz.Tıpkı bir şirketin yönetim birimleri gibi. Her birim doğru çalıştığında şirkete yarar sağlayan bir organdır. Ama doğru çalıştığında! Dil de irademizle yön verebildiğimiz bir organdır. Nedir Dil? Bir et parçası. Dil’i kullanmak ise beyin ve akıl ister. Beyin de bir et parçasıdır aslında. Onu kullanma yeteneğine ise akıl denir. Dil ve dilin önemi ile ilgili pek çok atasözü ve deyim vardır Türkçe’de. "Dil mi güzel, dilber mi güzel?", “Dil’in kemiği yoktur.” v.s. Toplum olarak dilimizi doğru ve güzel kullanma konusunda çok kötüyüz. Doğru ve temiz Türkçe konuşma konusunda tam bir felaket olduğumuz bir gerçek. Özellikle 80’li yıllarda artan dezenformasyon günümüzde Nirvana’ya ulaştı. Bırakın temiz Türkçe konuşmayı, Türkçe konuşmayı beceremez olduk. Dilimizden, edebiyattan, zerafetten çok uzağız.Bir de işin öteki boyutu var. Güzel konuşmak. Düşünerek konuşmak. Lafını tartarak konuşmak.Bu konuda da felaketiz toplum olarak. Günlük yaşamın içinde sıkça görüyor bu. Sevgisizliğimiz konuşmamıza yansıyor. Şirketlerde de bu olay çokça var. Yöneticilerin çalışanlarla konuşurken kullandıkları dil çok önemli. Her çalışan faklı bir kültürdür çünkü. Yanlış kullanılan dil çalışanının psikolojisini ve verimliliğini olumsuz olarak etkileyebilir. Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyetin 100. yılı şerefine piyanist ve besteci Fazıl Say tarafından bir marş yazıldı. 100. Yıl Marşı. Elbette ki bu eseri beğenen de beğenmeyen de oldu. Bu çok normal. Ama ortada bir gerçek vardı. Emek. Bu eserin yazımı için saatlerce, günlerce çalışıldı. Düşünüldü. Orkestra ve koro provaları yapıldı. Kayıt yapıldı. Her biri ayrı bir emekti. Ne yazık ki özellikle sosyal medyada bu eseri kötü bir dille eleştiren çok oldu. Düşünelim şimdi. Toplumumuzun en büyük eksikliklerinden biri nedir? Sevgisizlik. Bir insanı, dünya görüşünü, davranışlarını sevmeyebilirsiniz. Sevmek zorunda da değilsiniz. Ortaya koyduğu eseri de beğenmeyebilirsiniz. Bu çok normal. Peki emeğe saygısızlık nedir? Bu ülke en çok emeğe saygısızlıktan kaybetmiyor mu yıllardır? Çocuğunuz yıllarca üniversite okudu, yüksek lisans, master, doktora yaptı ama işsiz. Alanınızda uzmansınız, yurt dışı tecrübeniz var, çift yabancı diliniz var, ama iki kelimeyi yan yanagetiremeyen adam müdür. Tıp literatürüne geçmiş buluşlarınız, ameliyatlarınız var ama kendi ülkenizde ikinci sınıf vatandaş durumundasınız. Bunlar emeğe saygısızlık değil mi? Sevin birbirinizi. Saygı gösterin emeğe. Size yapılmasını istemediğiniz şeyi başkasına yapmayın. Güzel şeyler söylesin diliniz. Sevgisizlik en kötü şeydir.

Bir kahve molasında satılan dostluklar

ChatGPT: İş hayatında insanı en çok yıpratan şey, uzun mesailer ya da düşük maaşlar değil; aynı hedef için omuz omuza çalıştığı bir arkadaşının bir gün sırtını dönmesidir. Çünkü ihanet, sadece bir güveni değil, insanın iç dengesini de yıkar. Kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede itibar kaybı kaçınılmazdır; zira iş dünyası küçük bir ekosistemdir ve “güvenilmez” damgası bir kez vuruldu mu silinmez. Üstelik ihanet sadece kurbanı değil, kurumu da zehirler: Güvenin olmadığı yerde cesaret, yaratıcılık ve bağlılık barınamaz. Adil ve şeffaf olmayan ortamlarda ihanet kök salar, sadakat ise susar. Oysa gerçek başarı, başkasının sırtına basarak değil, birlikte yükselerek kazanılır. Çünkü hiçbir unvan, dostluğu satmanın bıraktığı gölgeyi silemez; ihanet eden sonunda yalnız kalır, kazandığını sandığı her şeyin aslında kayıp olduğunu çok geç anlar. İş dünyasında en değerli sermaye ne para ne güçtür — güven ve itibardır, ve onu kaybeden gerçekte her şeyini kaybeder.

Kendimizi geçmek, Trafikteki araçları geçmek gibi değil

Hayatta başarıyı çoğu zaman yanlış tanımlıyoruz; sanki mesele, başkalarını sollayıp varış çizgisine önce ulaşmakmış gibi. Oysa hayat bir yarış pisti değil, sabırla geçilmesi gereken uzun bir trafik akışı ve bu trafikteki tek rakibimiz, dünkü halimiz. Toplum bize hep “daha hızlı, daha çok, daha önde ol” diyor ama asıl soru şu olmalı: “Ben bugün, dünün ben’inden daha mı iyiyim?” Kendini geçmek; büyük zaferler kazanmak değil, küçük alışkanlıkları dönüştürmektir — dün ertelediğini bugün yapabilmek, öfkelendiğin yerde susabilmek ya da kendine bir bardak su fazla içirebilmektir. Başkalarıyla kıyaslandığında sonuç hep huzursuzluk olur, çünkü bu yarışın sonu yoktur. Gerçek başarı, kendi gölgeni geçebildiğin o küçük ama anlamlı anlarda gizlidir. Çünkü insan, başkalarını değil, kendi sınırlarını aştığında özgürleşir.

Transpersonel liderlikte güven: Ruhsal bilinç ile kurulan ekipler

Transpersonel liderlik, liderliği yalnızca hedefler ve performansla sınırlamayıp, ekibin bilinç, ruhsal denge ve kolektif uyumunu da gözeten bir anlayıştır. Bu liderlik türü, çalışanları birer “kaynak” değil, potansiyelleri ve sezgileriyle bir bütün olarak görür. Uruguay eski başkanı Jose Mujica, mütevazı yaşam tarzı, şeffaflığı ve toplumsal faydayı merkeze alan yaklaşımıyla bu liderlik anlayışının canlı bir örneğidir. Transpersonel lider için güven, bir strateji değil, ruhsal bir sorumluluktur; çünkü güven, hem ekip enerjisinin hem de kolektif bilincin temelini oluşturur. Şirketlerde güvenli bir ortam yaratmak, çalışanların içsel motivasyonlarını, yaratıcılıklarını ve bağlılıklarını artırır. Ancak güven zedelendiğinde, liderin görevi hatalarını fark etmek, şeffaflıkla iletişim kurmak ve tutarlılıkla güveni yeniden inşa etmektir. Dürüstlük, empati, adalet ve bilinçli iletişim, transpersonel liderin en güçlü araçlarıdır. Gerçek liderlik, sadece sözlerle değil, varlığıyla güven veren bir enerji alanı yaratabilmektir.